Başkent Colombo’ya yaklaşık 200 km mesafedeki Anaradhapura, 1982’den beri UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor.
Singale Budistlerinin bu kutsal kenti, MÖ.377’den MS.1017’ye kadar adanın ilk başkenti olmuş. Bu dönem içinde imparatorluğun başına toplam 118 kral geçmiş.
Budizm Anaradhapura’ya MÖ.247 yılında gelmiş. O dönemin kralı Devansampiya Tissa, Buda’nın müridi Mahinda tarafından Budist olmuş. Böylece Budizm ülkede yayılmış.
Anaradhapura Sri Lanka’nın en büyük tarihi kenti. Aynı zamanda Budistler için kutsal bir mekan. İlk kez meraklı bir İngiliz tarafından 1820 yılında derin bir ormanlık alanda keşfedilmiş ve böylece bu mimari hazinenin kalıntıları ortaya çıkarılmış.
Buradaki tapınaklar ve Buda heykelleri her ne kadar bir sonraki başkent Polonnaruwa kadar iyi korunmuş olmasa da, yine Anaradhapura’daki ören yerinde önemli kalıntılara tanıklık edilir. Ören yerine giriş ücreti 3500 Rupi (25 USD).
* Dagoba Abhayagiri, MÖ.1 yılda kral Abhaya tarafından inşa ettirlmiş olan en büyük, en yüksek ve en güzel stupadır. 75 metre yüksekliğindeki stupa zaman içinde yıpranmış ve son dönemde restorasyon geçirmiştir.
* Ruwanweseliseya, MÖ:2 yüzyıla tarihlenen en meşhur dagoba.
*Vijaya Bahus Sarayı, Anaradhapura’nın son kralı Vijaya Bahu I tarafından yaptırılmış.
* Kuttam Pokuna, iki ikiz arınma havuzuna sahip. Zaten ismi de oradan geliyor. İkisi de MÖ.5.inci yüzyıla tarihleniyor fakat mimarları farklı. Bu havuzlar zamanında Budist rahipler tarafından banyo yapmak için kullanılırdı.
* Dagoba Jetavanarama, kırmızı tuğladan yapılma bu stupa, yapıldığında sit alanının en büyüğü idi. Stupanın ayağındaki dini küçük mekanda, yerde yatan bir Buda heykeli bulunuyor.
Dagoba Mirisavati, Isuruminiya Tapınağı, Buda’nın Ağacı ve Mahasena Tapınağı bu sit alanında görülebilecek diğer yerler.
Geldiğimiz günün öğleden sonrası Anaradhapura eski kentini gezip, ardından akşam saatlerinde Forest Rock Garden Hotel’e yerleştik. Saraydan bozma bu otel, doğa içinde son derece dingin bir atmosfere sahipti. Açıkçası tam bir dinlenme yeriydi. Burada bir gece konakladık.
*Aukana :
Ertesi gün sabah erkenden Anaradhapura’nın güneyindeki Aukana’ya hareket ettik. Yolun bir kısmı bozuk olduğundan, 40 kmlik yol tam bir buçuk saat sürdü. Yolumuz üzerinde Kalawewa Gölü vardı. 87 km uzunluğundaki bu göl, bir kanal ile Anaradhapura’ya bağlanıyormuş. Gölün kıyısında çamaşır yıkayan kadınlara, balıkçılara rastladık. Gölün diğer tarafında ise karides çiftlikleri bulunuyordu. Ayrıca bu yol üzerinde çeltik tarlaları gördük. Rehberimizin söylediğine göre, göle bağlanan kanallarla buradaki tarım arazileri sulanıyormuş. İnekler, başı boş gezen çelimsiz köpekler yolda karşılaştığımız hayvanlar oldu. Aukana’ya vardığımızda yolu seyretmekten zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım bile.
Tur güzergahına göre, biraz ters yönde kalan Aukana’ya gelmemizin tek bir sebebi vardı. Bu sit alanında göreceğimiz, adanın en eski ve en iyi korunmuş Buda heykeli. Ayrıca dünyadaki en büyüklerden bir tanesi. Kayaya oyulmuş ayakta Buda’yı tasvir eden bu heykel 15 metre boyundaydı. 5. yüzyıla tarihleniyordu. Heykeli gördüğümde, bu kadar zahmetli bir yola değdiğini anladım. Gerçekten görülmeye değer güzellikteydi.
Bu sit alanına girişte ödenen kişi başı ücret 750 Rupi yani 5 USD.
Aukana’yı gezdikten sonra, tekrar Anuradhapura’ya doğru geri dönerek, oraya 13 km mesafedeki bir başka sit alanı Mihinthale’ye ulaştık. Budizmin Sri Lanka’ya girdiği ilk yer olarak bilinen Mihintale, Anaradhapura’ya göre daha küçük bir alan yayılmış. Buna karşın daha yüksekte yer alan bir sit alanı.
Mihinthale’deki en güzel yapılardan biri Dagoba Ambasthale. Burada Budist rahip Mahinda (Buda’nın müridi ve onun öğretilerini yayan kişi) ile kral Thevanambiya karşılaşmışlar. Sri Lanka’nın ilk stupası olarak bilinir. Bu nedenle burası birçok hacının ziyaret ettiği kutsal bir mekan olmuş. Özellikle de adanın Budizme dönüşünün yıl dönümü olan haziranın dolunay zamanında. Basamakları tırmanarak eriştiğimiz dagobanın karşısında kralın heykelini görmekteyiz.
Aradhana Gala adlı kayasının tepesine tırmanıldığında, güzel bir manzaraya tanıklık ediliyor; özellikle de gün batımında çok güzel olduğu söyleniyor. Ama biz öğle saatlerinde bu sit alanını gezdiğimizden, bu şansı kaçırdık.
Dört küçük tepe üzerinde yayılan sit alanında, Dagoba Mayasaya’nın bulunduğu tepeye tırmandık. Buradan da manzara güzeldi.
Mihinthale’deki sit alanında hırsız maymunlara dikkat etmek gerekiyor. Bunlardan bir tanesi arkadan sessizce yaklaşarak, eşimin elindeki bisküvi torbasını kapıp kaçtı. Sonra da bir ağaca çıkarak içindekileri afiyetle yedi. Sonradan bu olaya bayağı güldük. Bizim için güzel bir anı oldu.
Akşamüstü saatlerinde iki gece konaklayacağımız Habarana’daki Hotel Elephas’a yerleştik.