Turumuza başkent Cezayir’den başladık. Yaklaşık 3 milyona varan nüfusuyla Akdeniz kıyısında güzel ve canlı bir kent burası. Cezayir’i gezerken kendimi bir Afrika ülkesinde değil de, bir Güney Avrupa kentindeymişim gibi hissettim. Hatta burası bana Fransa’nın liman kenti Marsilya’yı anımsattı. Fransa’nın uzun yıllar sömürgesi olmasından dolayı, Fransız etkisi özellikle mimarisinde hissediliyor. Kentte Fransız mimarisi ürünü olan gösterişli binalar var.
Ayrıca kentte Osmanlı döneminden kalma cami ve bugün müze haline getirilmiş saraylar da göze çarpıyor. Ne de olsa bu kent yaklaşık 300 yıl Osmanlı hakimiyetinde kalmış.

Burada üç geceleme yapacaktık. İlk iki gün başkenti gezecektik. Son günü ise buraya yaklaşık 75 km mesafedeki eski Roma kenti Tipasa’ya ayırmıştık. Cezayir’e yolu düşecek gezginlerin bizim yaptığımız gibi başkente 3 gün ayırmasının doğru olacağını düşünüyorum.
Cezayir’deki turumuza önce eski kent Kasbah’dan başladık. Ertesi gün bunu Bardo Müzesi, Postane Binası, Botanik Bahçesi, Des Rais Sarayı, Bağımsızlık Anıtı ve kentin bazı önemli meydan ve caddeleri takip etti.
Cezayir - 1-Cezayir.jpg

Gezilecek Yerler     :

*Kasbah       :

Eski bir İslam şehri olan Kasbah 1992’den beri UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer almaktadır. Burası Cezayir’in en eski kısmıdır. Bugün müze olarak gezilen Osmanlı stili avlulu sarayları, eski camileri, eski şehir surları ve dolambaçlı dar sokaklarıyla dikkat çeker.
Daha eskiye dönecek olursak 1990’lı yıllarda burası dünyanın en tehlikeli yerlerinden biriymiş. Teroristlerin kol gezdiği bir yermiş. Şu anda bu durum düzelmiş gözüküyor. Ama burayı hem daha iyi anlamak, hem de hırsızlık, gasp gibi olası olaylara maruz kalmamak için rehber eşliğinde gezmekte fayda var.
Kasbah bugün müzeye çevrilmiş Osmanlı döneminde kalma bazı konaklar ve camiler dışında beni biraz hayal kırıklığına uğrattığını söylebilirim. Açıkçası daha iyi korunmuş, bakımlı bir eski bir kent bekliyordum. Ama binalar son derece bakımsız, dolambaçlı sokakları pisti.
Cezayir - 2-Cezayir.jpgCezayir - 3-Cezayir.jpg

Dar Mustafa Paşa   :

1797-1798 yılları arasında inşa edilmiş Osmanlı stili avlulu saraylardan biri. Oldukça iyi korunmuş olan saray, ilk kez Dayı Mustafa tarafından kullanılmış. Sonrasında da onu takip eden dayılar sarayda ikamet etmiş (Cezayir’de 1671-1830 yılları arası Dayılar dönemi olarak bilinir).  İç kısmında kemerli sütunlarla çevrilmiş hoş bir avlusu var.
“Dar” Arapça ev anlamına geliyor.
Cezayir - 4-Cezayir.jpg

Dar Aziza   :

Mustafa Paşa Sarayı yakınındaki bu saray yine benzer bir mimariyle inşa edilmiş. Osmanlı mimarisinin tipik bir örneği. 1719 yılında Constantine şehrinin beyi tarafından kızı Aziza için inşa ettrilmiş.

Ketchaoua Camii :

Kasbah’taki bu büyük camii 1612’de inşa edilmiş. 1795’de Cezayir Dayısı Hasan Paşa tarafından yenilenmiş ve büyütülmüş. Kent Fransızların eline geçtikten sonra katedrale çevrilmiş. 1962’de bağımsızlığın kazanılmasıyla yeniden camiye dönüştürülmüş.

*Notre Dame D’Afrique Kilisesi :

Kasbah ziyareti ardından Bab el Oued semtinin en tepesinde yer alan ve “Afrika’nın Meryem’i” adı verilen kiliseyi ziyaret ettik. 1858-1872 yılları arasında inşa edilmiş güzel ve zarif bir mimariye sahip. Katolik romanesk tarzı kilisenin tepesinde, kilisenin adandığı  Meryem Ana’nın bir heykeli bulunuyor.
Bir de buradan at nalı şeklindeki körfezin çok güzel bir görüntüsü hakim.
Cezayir - 5-Cezayir.jpg

*Bardo Müzesi        :

Cezayir’deki ikinci günümüzün sabahı Bardo Müzesi’ni ziyaret ettik. Burası aslında Tunus’tan Cezayir’e sürgün edilmiş Mustafa Bin Omar adlı zengin bir Tunuslu tarafından yaptırılmış görkemli bir saray. 18. yüzyılda Magrip mimari tarzıyla inşa edilmiş. Mustafa Bin Omar ailesiyle birlikte burada yaşamış. Çok hoş ve geniş bir avlusu olan sarayın birçok odası  var. Sarayın gezilmesinin ardından müze kısmını da gezdik. Burada 1,7 milyon yıl öncesine giden tarih öncesi buluntular ile eski müzik aletleri dikkat çekiyordu.
Cezayir - 6-Cezayir.jpg

*Postane Binası    :

Kent merkezindeki Yeni Magrip tarzı bina oldukça heybetli. Bulunduğu meydanı dolduruyor. 1913 yılında Fransız mimarların projesiyle inşa edilmiş. Çevresinde mimarisi göz alıcı kolonyal döneme ait yapılar yer alıyor.
Postane Binası’ndan ileriye doğru uzanan Colonel Amirouche, kentin ana caddelerinden biri.
Restoranların dükkanların, mağazaların sıralandığı cadde oldukça hareketli.

Cezayir - 7-Cezayir.jpg

*Jardin d’Essai du Hama (Botanik Bahçesi)  :

Burası 320 dönümlük bir arazi üzerine kurulmuş büyük bir yeşil alan. Söylenildiğine göre 2500 çeşit ağaç ve bitki varmış. En ilginç olanı Kanarya Adaları’ndan getirilmiş Dragon Ağacı ile Banyan Ağacı idi.
Ortasındaki fıskıyeli çeşmenin bulunduğu yerden tepede yer alan Bağımsızlık Anıtı görünüyordu.
Restoran ve kafelerin de yer aldığı ve Cezayir halkının ilgi gösterdiği bu parktaki bir restoranda öğle yemeğimizi yedik.

Cezayir - 8-Cezayir.jpg Cezayir - 9-Cezayir.jpg

*El Djedid Camii    :

Kentin önemli meydanlarından biri olan Şehitler Meydanı’ndaki beyaz badanalı, kare minareli  hoş bir mimarisi olan cami. 1660’da balıkçılar tarafından inşa edildiğinden, halk arasında Balıkçılar Cami olarak da biliniyor.
Cezayir - 10-Cezayir.jpgOnun hemen 100 metre kadar ötesinde kentin en eski camilerinden biri olan Büyük Camii (Djamaa El Kebir) yer alıyor. İlk kez 11. yüzyılda inşa edilen camii, 1794’de yeniden inşa edilmiş.
Cami ziyareti ardından sahilde yürüyüş yaptık.  Aşağıda balıkçı teknelerinin yer aldığı Balıkçılar Limanı ve onun biraz ilerisinde tren garı var. Dha da ileriye yürüdüğümüzde Parlamento Binası başta olmak üzere kolonyal dönemden kalma Fransızların yapmış olduğu göz alıcı binalarla karşılaştık.

*Emir Abdelkader Meydanı   :

Meydanın ortasında Emir Abdelkader’in atlı heykeli var. Kendisi 1832-1847 yılları arasında Cezayir’i işgal eden Fransızlara karşı direniş göstermiş bir kahraman. Burada ve onun ilerisindeki meydanda oturup bir şeyler içebileceğiniz  kafeler var.

*Bağımsızlık Anıtı  (Makham ech Chaid)   :

1954-1962 yılları arasında Fransızlara karşı yapılan Bağımsızlık Savaşı sırasında 1 milyonun üzerinde Cezayirli hayatını kaybetmiş.  İşte 92 metre yüksekliğindeki bu anıt savaşta şehit olanların anısına yapılmış. Cezayir’deki modern çağın ilginç yapılarından biri olan anıt 1982’de açılmış.
Cezayir - 11-Cezayir.jpg*Des Rais Sarayı   :

Aslında burası aynı tip mimariyle yapılmış üç sarayın birleşiminden meydana gelmiş. Ortada sütunlarla çevrilmiş kemerli güzel bir avlusu var. Duvarları yer yer seramiklerle süslenmiş. Özellikle üst kattaki odaların farklı ahşap tavan süslemeleri göz kamaştırıyor. Çok iyi korunmuş olan saray, zamanında üst düzey bir askeri kişilik olan Des Rais adına yapılmış.
Sarayın terasından uzun bir kumsal ve güzel bir Akdeniz manzarası gözler önüne seriliyor.
Cezayir - 12-Cezayir.jpgBaşkent Cezayir’de gezmek istediğimiz yerlerden biri de Eski Eserler ve İslam Sanatları Müzesi idi. Fakat restorasyonda olduğundan ne yazık ki gezme şansımız olmadı.

TİPASA ANTİK KENTİ :

Buradaki üçüncü günümüzde, başkent Cezayir’in yaklaşık 75 km kadar batısında yer alan Tipasa’yı ziyaret ettik. Akdeniz kıyısında yer alan bu eski Roma kenti 420 dönümlük oldukça büyük bir araziye yayılmış. Roma döneminde şehir 2200 metre uzunluğundaki surlarla çevriliymiş.

1982’den beri UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan bu antik kent, ilk kez MÖ.5 yüzyılda tüccar ve denizci bir kavim olan Fenikeliler tarafından kurulmuş. Tipasa MS.1. yüzyılda Roma İmparatorluğu eline geçmesinin ardından zaman içinde deniz ticareti ile zenginleşip gelişmiş. 484 yılında Vandallar tarafından yağmalanması bir devrin sonu olmuş. 7. yüzyıldan itibaren de bu bölge Arap hakimiyetine girmiş.

Bugün kentte görülen kalıntılar Roma dönemine ait. Rehberle birlikte yaptığımız bu tura tipik bir Roma yapısı olan amfitiyatrodan başladık. Onu kentin kuzey-güney (cardo) ve doğu-batı (decumanus) doğrultularında uzanan ve birbirini kesen ana caddeleri izledi. Hamam, tiyatro, zengin evleri, bazilika (kilise), tapınak, tarım ürünlerinin saklandığı depolar, mezarlar gördüğümüz diğer yerler arasındaydı. Kentte birçok yapının günümüze kadar sadece temelleri ve bazı sütunları ulaşmış olsa da, Tipasa’nın Akdeniz kıyısındaki muhteşem konumu onu görülmeye değer kılıyor.
Cezayir - 13-Cezayir.jpg Cezayir - 14-Cezayir.jpgKentte 1962’ye kadar Fransızlar kazı yapmış. Bugüne kadar %30 kadarı kazılmış durumda. Bağımsızlığın kazanılmasının ardından Fransızlar bu toprakları terk edince, kazılar da sona ermiş.
Buradaki gezimizin son noktasındaki tepede Cezayir doğumlu ünlü Fransız yazar Albert Camus anısına dikilmiş bir anıt yer alıyordu. Albert Camus, Tipasa’ya yaklaşık 17 km mesafedeki bir hastanede tedavi gören annesini ziyarete geldiğinde, çok sevdiği Tipasa’ya da uğrarmış. Tipasa’daki taşların toprak renginden, denizin maviliğinden ve doğanın yeşilliğinden çok etkilendiği söylenir.

Ören yerine giriş ücretinin 100 DA (1 doların altında) olması beni açıkçası şaşırttı. Bu kadar düşük bir fiyat beklemiyordum.

*Cherchell Müzesi   :

Öğle yemeği sonrası Tipasa’dan 20 km mesafedeki Cherchell’e devam ettik. Burası Akdeniz kıyısında küçük bir kent. Cezayir’in en popüler turistik yerlerinden biri.
Aynı zamanda ülkenin en eski kentlerinden biri. O da başkent Cezayir gibi ilk kez MÖ.5 yüzyılda Fenikeliler tarafından kurulmuş. Kent altın çağını Berberi Kral Giuba II döneminde yaşamış. Sonrasında sırasıyla Roma, Vandal istilası, Bizans ve Arap dönemlerini yaşamış; tıpkı Cezayir’in birçok kenti gibi.
Burada Cherchell Müzesi’ni ziyaret ettik. Bu küçük müzede Roma dönemine tarihlenen heykeller ağırlıkta. Bunlar arasında tarım ve verimli topraklar tanrıçası Demeter, avcı tanrıça Artemis (Diana), ışık, müzik ve kehanet tanrısı Apollon ve gücüyle bilinen yarı tanrı Herkül var. Ayrıca Fenikelilerin baş tanrısı Baal’in heykeli bulunuyor.Buraya yolu düşen gezginler, müzenin yakınındaki kiliseden bozma ve cephesi Yunan tapınakları şeklindeki Al Rahman Camii’ni de gezebilirler.

Cezayir - 15-Cezayir.jpg

 *Moritanya Kraliyet Mozolesi  :

Tipasa antik kentinden başkent Cezayir’e doğru yola devam ederken, yolumuz üzerindeki çok iyi korunmuş bir anıt mezarı ziyaret ettik. Moritanya Mozolesi olarak bilinen ve piramit şeklinde yükselen bu mezarın MÖ.3. yüzyıla tarihlendiği düşünülmekteydi. Boyutları etkileyiciydi. Çevresi 185 metre, yüksekliği 32,40 metredir.
Cezayir - 16-Cezayir.jpgCezayir’de Konaklama   :

Başkent Cezayir’de üç gece konakladığımız 4 yıldızlı Soltane Hoteli beğendim. Avrupa’nın üç yıldızlı otelleri standardında. Oda temiz, geniş ve ferah, yatak rahattı. Otel personeli grubumuza gereken ilgiyi gösterdi. Kahvaltı dışında akşam yemeklerini de açık büfe olarak yediğimiz oteldeki yemeklerden memnun kaldım. Bu yüzden Cezayir’e gelecek gezginlere öneririm.

Cezayir’de Yeme – İçme  :

Tur boyunca akşam yemeklerini otelde yedik. Öğle yemekleri için de acentenin önerdiği restoranlar tercih edildi. Bunlar içinde Tipasa’da deniz kıyısındaki  Dauphin Restaurant benim en çok memnun kaldığım restoranlardan biri oldu. Balıklar tazedeydi ve barbun, dil, levrek, mercan, tavuk balığı, sardalye gibi ülkemizde de yediğimiz lezzetli balıklar vardı. Bazı arkadaşlar karides siparişi verdi. Karidesler de son derece lezzetliydi.
Yalnız burada içki yok. Eğer balığın yanında içki içmek isterseniz, Tipasa’da yine antik kent yakınında buna alternatif olacak Romana adlı restoranı tercih edebilirsiniz.

2 Comments

  1. ahmet oğuz zenginal Reply

    Mehmet bey elinize sağlık çok kapsamlı bir yazı olmuş Eşimle birlikte Cezayir gezisi planlıyoruz. Bizde sizin gibi kendimiz gezmeyi ok seviyoruz.Yazınızdan çok yararlanıyoruz. Size bir kaç konuda da sorum olacak bilgi verirseniz çok seviniriz. Cezayir de şehir içi ve şehirler arası toplu taşıma hakkında bilginiz var mı? M’ zab bölgesindeki köyleri kendimiz gezebilirmiyiz veya orada yerel bir rehber bulma şansımız var mı ? Birde sakıncası yoksa bu gezi maliyeti ne kadar tuttu. Cevaplarınız için şimdiden teşekkürler.
    Ahmet Oğuz ZENGİNAL

    • Oğuz Bey Merhaba, size hemen cevap yazamadım kusura bakmayın. Açıkçası işlerimden dolayı son günlerde siteyle fazla ilgilenememiştim. Öncelikle yazdıklarımdan yararlanmanıza sevindim. Sorularınıza gelince, Cezayir’de bir acenteyle anlaşıp grup halinde gezdiğimiz için, şehirler arası ve şehir içi toplu taşıma araçları hakkında pek bilgim yok. Ama Oran, Cezayir, Constantin gibi büyük şehirler arasında otobüs ve tren seferleri olduğunu biliyorum. Şehir içinde ise bazı yerleri yürüyerek rahatlıkla keşfedebilirsiniz. Biraz uzak mesafeler için ise taksi kullanırsınız. Ya da bir seyahat acentesiyle benim bazı Afrika ve Asya ülkelerinde yaptığım gibi şöförlü bir araç için önceden anlaşıp, gezinizi baştan sona bu şekilde düzenleyebilirsiniz. M’Zab bölgesindeki beş köyü gezmek için, orada yerel bir rehber bulabilirsiniz. Şimdiden iyi yolculuklar dilerim. Başka sorularınız olursa elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışırım.

Write A Comment

error: