Sabah saat 07.00 gibi Nairobi’den 4×4 Toyota marka aracımızla Masai Mara’ya hareket ettik. Bugün 340 kilometrelik oldukça uzun bir yol bizi bekliyordu.Yolda küçük yerleşimlerden geçtik. Ana yolda çok sayıda kamyon ve tır olması, bir de buna eklenen sisli hava hızlı ilerlememizi engelliyordu. Otoban olmadığı için tüm yük bu yola binmişti. Açıkçası yer yer çukurların olduğu pek te iyi durumda olmayan bir yoldu. İlk molamızı 50 km kadar sonra, aşağıdaki Rift Vadisi’ni panoramik olarak göreceğimiz bir noktada verdik. Mola yerinden on beş dakika kadar sonra ise sola, Masai Mara yönüne döndük. Böylece ana yoldaki kamyonlardan kurtulup rahatlamıştık. Narok yönünde ilerliyorduk. Geçtiğimiz yerlerde çok sayıda mısır tarlası vardı. Yalnız kuzeyden ayrılıp batıya doğru dönünce manzara değişmişti. Yeşil alan seyrekleşmiş, yerini büyük ve küçükbaş hayvan sürülerinin otladığı düzlüklere bırakmıştı. Yol üzerindeki en büyük yerleşim olan Narok’tan sonra ikinci molamızı da verdik. Moladan belli bir süre sonra asfalt yol, çukurlu, taşlı topraklı bozuk bir yola dönüştü. Artık Masai Mara’ya kadar bu şekilde devam edecektik.
Saat 13.00’de kalacağımız Mara Sopa Lodge’a vardık. Nairobi’den buraya kadar olan yolculuğumuz yaklaşık 6 saat sürmüştü. Oldukça büyük olan lodge gayet konforluydu. Ayrıca yatağın çevresi cibinlikle kapatılarak sivrisineklere karşı tüm önlemler alınmıştı. Odalar her akşam ilaçlanıyordu. Hava öyle çok sıcak olmadığından, açıkçası kaldığımız süre boyunca sivrisineğe pek rastlamadık.Zaten biz de önlemimizi almıştık.
Bu tesiste üç gün konaklayacaktık. Bu süre zarfında yapacağımız birkaç safari ile çok sayıda hayvanı göreceğimizi umuyordum. Özellikle de aslanları. Çünkü Masai Mara aslan nüfusunun en fazla olduğu yerlerin başında geliyordu.
Masai Mara 1800 km2lik yüzölçümüne sahip bir rezerv. Ortalama rakım 1650 metre. Burası Tanzanya’daki devasa Serengeti Milli parkının doğal bir uzantısı gibi. Her yıl Büyük Göç Masai Mara ile Serengeti arasında gerçekleşiyor. Sürülerini otlatan Massailerin ikamet ettiği bu alanda birçok Masai köyü bulunuyor. Bu köylerde yaşayan Masailer yüzyıllar boyunca doğa ve yaban hayatıyla uyum içinde yaşayan ve de kendi inançlarına, geleneklerine bağlı kabile topluluğudur. Toplam nüfuslarının 250-300 bin kadar olduğu söylenir.
Öğle yemeği sonrası biraz dinlenmenin ardından saat 16.00’da Masai Mara’daki ilk safarimize çıktık. Bir saat önce başlayan sağnak yağmur tam safariye başlayacağımız saatte durmuştu. Açıkçası bu bizim için bir şans oldu; yoksa yağmurlu havada bazı hayvanları görme şansımız azalacaktı.
Biletlerimizi alıp safari alanına giriş yaptıktan sonra, ilk karşılaştığımız hayvan grubu zebralar oldu. Gruplar halinde yaşayan bu sevimli hayvanları, bazen Afrika antilopları ile bir arada görürüz. Ortalama 20-25 yıl yaşayan bu hayvanlar, otçul olduklarından otların bol olduğu yerleri tercih ederler. En büyük düşmanları aslanlardır. Koku alma ve görme duyularının çok iyi olması ve de çok hızlı koşmaları, onlara düşmanları olan yırtıcılara karşı avantaj sağlar.
Biraz ilerde zürafalarla karşılaştık. Dün Nairobi’deki merkezde zürafaları yakından görmüştük. Ama safari sırasında, kendi doğal ortamlarında görmek başka bir duyguydu. Heyecan vericiydi. Bu zarif hayvanlar sadece Afrika kıtasında yaşıyormuş; en fazla da Kenya’da. Boyları 4 ile 5,5 metre arasında değişiyor. Özellikle akasya ağacıyla beslenen bu hayvanların ortalama ömürleri 25 yıl. En büyük düşmanları aslan ve sırtlan sürüleri
Desenleri birbirinden farklı olan zürafaların kafasında iki tane kıkırdaktan oluşmuş boynuz var. Rehberim bu boynuzlar arasında tüy varsa dişi, yoksa erkek olduğunu söyledi.
Filler Masai Mara’daki bir diğer hayvan grubu. Aslında diğer hayvanlarla kıyaslandığında Masai Mara’da çok fazla fil yok. Sri Lanka ve Hindistan’da fillere daha çok rastlıyorsunuz. Bunu bu ülkelere yapmış olduğum daha önceki seyahatlerimden biliyorum. Fazla sayıda olmamasına rağmen, tesadüfen birkaç filden oluşan bir gruba denk geldik. Annesinin yanından ayrılmayan minik fil çok tatlıydı. Zaten filler iri cüsselerine rağmen, herkes tarafından sevilen hayvanlar. Fillerin bilinen bir özelliği de çok su içmeleri. Söylenildiğine göre günde ortalama 150 litre su içiyorlarmış. 50 bin kas bulunan bir filin hortumu 4 litre suyu tutabiliyormuş. Bir de fillerin kulakları son derece hassas olup, en düşük frekansları bile duyabiliyorlarmış.
Aslında burada karşılaşmayı beklemediğim bir hayvandı deve kuşu. Siyah bir deve kuşunu yumurtaların başında otururken gördüm. Tüyleri siyah olduğu için bu bir erkek deve kuşuydu. Dişilerin rengi gri oluyor. Erkek deve kuşu yumurtaları gündüz beklerken, gece nöbeti dişisi alırmış. Bunu da safari sırasında öğrenmiş oldum.
Bufalo ya da diğer bir adıyla Afrika Mandası safaride gördüğüm diğer bir hayvandı. Aynı zamanda Afrika’nın beş büyüğünden biri olan bufalo, oldukça agresif bir hayvan. Sulak ve otluk alanlarda yaşayan bu hayvanların ortalama ağırlıkları bir ton kadar. Sürü halinde yaşayan bufalolar Afrika ve Amerika kıtalarında bulunuyorlar. Saldırgan bir hayvan olduklarından bufalolara yaklaşmamak gerekiyor. Eğer bir saldırıya maruz kalınırsa, bu durumda sırtüstü yere yatmak en iyi korunma yoluymuş.
Bugün iki saatlik kısa bir safari yaptığımızdan aracımızla dolaştığımız yerlerde aslan, çıta ya da leopar gibi yırtıcılara rastlamamıştık. Ertesi gün Masai Mara’da tam gün safari yapacaktık. Böylece bu yırtıcılara rastlamak için daha fazla şansımız olacaktı. Öğle yemeğini ise konaklama tesisinin hazırlayacağı kumanyalarla safari sırasında yiyecektik.
Ertesi sabah güneşli güzel bir güne uyandık. Sabah kahvaltısı sonrası buradaki ikinci safarimize başladık. Sabahın erken saatleri olduğundan hava biraz serindi. Ama safari için ideal bir hava sıcaklığı vardı.
İlk başlarda zebra, zürafa, bufalo, impala, çakal gibi hayvanlara rastladık. Bunun yanı sıra Masai Mara ve Serengeti’de en çok görülen ve bu iki yer arasındaki Büyük Göçe konu olan Afrika antiloplarını gördük. Genellikle sürüler halinde hareket eden bu hayvanlar safari sırasında devamlı karşımıza çıktı.
Masai Mara’da bizim gibi safari yapan çok fazla sayıda araç var. Burası dünyanın en fazla safari yapılan yerlerinin başında geliyor. Safari yapmakta olan araçların rehberleri birbirleriyle devamlı bir haberleşme halinde. Birisi aslan, çıta ya da leopar gibi yırtıcılardan birini gördüğünde, yerini diğerlerine bildiriyor. Böylece yakındaki araçların hepsi o yöne doğru hareket ediyor. Böyle bir durum öğle saatlerine doğru yaşandı. Bu sefer birlikte avlanmaya çıkmış iki çıtayı ilk görenlerden biri biz olduk.
Çıtalar görmek istediğim hayvanların başında geliyordu. İki çıtayı bu kadar yakından görmek gerçekten inanılmaz. Belgelerse devamlı gördüğüm dünyanın karadaki bu en hızlı hayvanı şimdi karşımdaydı. Saatte 120 km hızla koşa biliyorlarmış. Ama bu hız 20-30 saniye kadar sürermiş. O süre içinde avlarını yakalayamazlarsa, avlarını kaçırabiliyorlar; çünkü nefeslerinin tekrar normale dönmesi için biraz dinlenmeleri gerekiyor. Yalnız bu hayvanlar sanıldığı gibi güçlü değiller; kemikleri ince. Yavruları çoğu zaman başka yırtıcılara yem olduğundan, günümüzde sayıları giderek azalmış. Benekli vücutlarıyla son derece güzel ve alımlı hayvanlar. Çoğunluğu Afrika kıtasında yaşasa da; az sayıda Asya kıtasında görülüyor.
Sonunda aslanla karşılaşmıştık. Önce uzaktan bir tepede dinlenirken gördük. Sonrasında ağaçların altında yine dinlenirken bir dişi aslana rastladık. Gerçekten aslan nüfusu Masai Mara’da çok fazlaydı. Rehberimiz ilerleyen saatlerde büyük olasılıkla başka aslanlara da rastlayabileceğimizi söyledik. Gerçekten haklı çıktı. Önce bir erkek aslanı yakalamış olduğu bir Afrika antilobunu büyük bir iştahla yerken gözlemledik. Bir başka yerde aralarında aslan yavrularının da bulunduğu bir aslan grubuyla karşılaştık. Gerçekten bu hayvanı birçok kez yakından görmek muhteşemdi. Açıkçası bugün aslanlara doymuştuk.
Öğle saatlerinde aracımızı bir noktada durdurup, yanımızda getirdiğimiz kumanyaları afiyetle yedik.
Yemek sonrası rehberimiz Salim’e yine bir yerden haber geldi. Aracımıza hiç vakit kaybetmeden binip büyük hızla ilerlemeye başladık. Belgesellerden gördüğüm Büyük Göçe benzer bir manzarayla karşı karşıyaydık. İlerde çok büyük bir antilop sürüsü vardı. Kimi otluyor, kimileri de büyük bir hızla ileriye doğru koşturuyordu. Safari yapmakta olan birçok araç ta onların peşine takılmıştı. Biz de o grubu büyük bir heyecan içinde takip etmeye başladık. Açıkçası ilerde nasıl bir manzarayla karşılaşacağımızın farkındaydım. Nitekim tahmin ettiğim gibi antilopların bir kısmı nehrin karşı kıyısına geçmeye hazırlanıyordu. Ama bu belgesellerden bildiğimiz, bazılarının timsahlara yem olduğu Mara nehri değildi. Yine de sanki o sahne yaşanıyormuşcasına herkes nefesini tutmuş üstü açık araçlarından bu manzarayı izliyordu. Bir yandan da fotoğraf çekmeye çalışıyorlardı.
Ertesi gün sabah ve akşamüstü olmak üzere iki safari de daha yaptık Masai Mara’da. Hemen hemen yine aynı hayvanları farklı yerlerde görme şansımız oldu. Afrika antilobu, zebra, zürafa, aslan, çita, bufalo, fil, çakal, sırtlan, ceylan, impala, geyik, su aygırı, yaban domuzu, maymun, çeşitli kuşlar Masai Mara’da üç gün boyunca gördüğümüz hayvanlar oldu. Leoparı da bir ağacın tepesinde dinlenirken gördük. Yalnız çok iyi kamufle olduğundan, yakından görme ve fotoğrafını çekme imkanımız olmadı. Afrika’nın beş büyüğünden görmediğimiz sadece gergedan kaldı. Kısacası Masai Mara’da çok keyifli üç gün geçirdik. Buradan çok güzel anılarla ayrıldık.