Filibe’den sonra gezimin ikinci durağı başkent Sofya oldu. Sofya, Bulgaristan’ın doğusunda, Vitoşa Dağları eteklerinde yer alıyor. 500 metreye varan rakımıyla, Madrid’ten sonra Avrupa’nın ikinci yüksek başkenti.

Kente varışımla birlikte, merkezdeki Slavyanska Beseda Hotel’e yerleştim. Burayı tercih edecek olanların 4 ya da 5.inci kattaki yenilenmiş odalardan birinde kalmasını öneririm.

Sofya, Filibe gibi sevimli bir kent değil. Hatta soğuk, mesafeli olarak nitelendirebileceğim bir kent. Kozmopolit bir yapısı var. Bulgaristan’ın en büyük kenti olmasına rağmen, yürüyerek rahatça gezilebiliyor. Ben de bir yerden bir yere ulaşırken, çoğu kez yürümeyi tercih ettim. Bazen de, özellikle daha uzak mesafeler için tramvay ve troleybüsü kullandım.

Kentin en hareketli, canlı yeri Vitoşa Caddesi. Burası bir yaya yolu. Cadde üzerinde restoranlar, barlar, kafeler, mağazalar ve çeşitli dükkanlar sıralanmış.
Filibe kadar olmasa da, 1950’li yıllardan kalma Sovyet dönemi yapıları bir kenara bırakacak olursak, yine de Sofya’nın mimari güzel yapılarıyla görülmeye değer bir kent olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca birbirinden güzel parkları ve ağaçlandırılmış sokaklarıyla oldukça yeşil bir kent.

Sofya’ya Nasıl Gidilir   :

Bulgaristan’ın birçok şehrinden Sofya’ya otobüs seferleri var. Ben Sofya’ya Filibe’den geçtim. Filibe’nin güneyindeki Yug Terminali”nden kalkan Herbos firmasıyla yaptığım otobüs yolculuğu yaklaşık 2 saat sürdü. Bilet için 14 leva ödedim. Bunun dışında Union İvkoni – Vitosha Express – Arda Tur – Biomet tercih edilebilecek diğer otobüs firmaları. Bir diğer alternatif ise Filibe – Sofya arasında işleyen tren.

Sofya’da Para Bozdurma  :

Sofya’da para bozdurabileceğiniz için çok sayıda döviz bürosu var. Bunlar içinde en iyi kuru veren yerlerden biri, Meclis Binası karşısındaki Radisson Hotel’in yanındaki Aksakov sokağında bulunuyor.

Sofya’da Gezilecek Yerler  :

* Alexandr Nevski Katedrali :

Kentin en görkemli, etkileyici yapılarının başında geliyor. Bu devasa yapı tüm heybetiyle meydanı dolduruyor. Katedrale Ruslar’ın kahramanı Nevski’nin adı verilmiş. Katedral, Bulgarları Türklerin egemenliğinden kurtaran Rus Çarı II.Alexandre onuruna, 1882-1924 yılları arasında aşama aşama inşa edilmiş. Bulgarlar bu katedrali kentin sembolü olarak görmektedir.
Katedralin ana kubbesi ile çan kulesi altın kaplama olup, diğer kubbeleri bakır kaplamadır. İkonların bulunduğu bölüm ise mermer, onyx ve kaymak taşından yapılmıştır.

Bulgaristan - 13.jpg

* Sveta Sofia Kilisesi :

Katedralin biraz gerisinde, meydanın diğer tarafında yer alan bu tuğla yapı, Sofya’nın ayakta kalmış en eski kiliselerindendir. Tarihi Bizans İmparatoru Jüstinyen dönemine (6. yüzyıl) dayanmaktadır.
II.Bulgar Krallığı döneminde kilise Sofya’nın piskoposluğuymuş ve Kutsal Bilgelik unvanı taşımaktaymış. Osmanlı döneminde cami olarak kullanılmış. Yapıya Osmanlı döneminde eklenen minareler iki büyük depremle yıkılmış. 1879’da Bulgaristan’ın bağımsızlığı sonrası kilise restore edilmiş.

* Sveta Nedelya Kilisesi  :

Kentin merkezindeki eski kiliselerden biri. Ortaçağ’da Roma kalıntıları üzerine inşa edilmiş. 1856’da yangın geçirmesinin ardından, yedi sene sonra yeniden yapılmış.
1925’de suikast ile öldürülen bir generalin cenazesi sırasında, komünistlerin bomba koyduğu bu kilisede 123 kişi hayatını kaybederken, yüzlerce kişi de yaralanmış.

Bulgaristan - 14.jpg

* Bamyabaşı Camii :

Sofya’da halen aktif olan tek Müslüman ibadethanesi.  1576 yılında Mimar Sinan tarafından inşa edilmiş. On beş metre çapındaki kubbesiyle dikkat çekiyor. Hemen yanı başında bir de hamam var. Restorasyon gördükten sonra, iç kısmının orijinalliğini kaybetmiş olduğu görülüyor.

Bulgaristan - 15.jpg

Caminin arka tarafında, fıskiyeli havuzuyla güzel bir park ve görkemli bir yapı olan Sofya Tarih Müzesi bulunuyor.

Bulgaristan - 15A.jpg

*  Sinagog   :

1300 kişilik kapasitesiyle Avrupa’nın en büyüklerinden biri. 1909 tarihli sinagogun magribi tarzdaki tasarımını Avusturyalı mimar Grunager yapmış. 1.Dünya Savaşı yıllarında 5 bin civarında bir Yahudi nüfus yaşamaktaymış Sofya’da. O yıllarda Bulgarlar Almanlar’a karşı Yahudileri korumuşlar.
Hem dışı, hem içi göz alıcı olan sinagog, hal binasının hemen arkasında yer almaktadır.

Bulgaristan - 16.jpg

* Arkeoloji Müzesi  :

Burası 1494’de Büyük Cami olarak inşa edilmiş. Sonrasında minareleri sökülerek 1994’de müzeye çevrilmiş. Bugün arkeoloji müzesi olarak hizmet veren bu yerde Roma dönemine ait heykel, lahit ve mozaiklerin yanı sıra, Ortaçağ ait ikonları, çanak çömlekleri görebilirsiniz.

Bulgaristan - 17.jpg

* Ulusal Tiyatro  :

Fıskiyeli bir havuzun bulunduğu güzel bir parkın karşısında yer alan göz alıcı bir yapı. İyonik başlıklı sütunları ve üçgen alınlığı ile Yunan Tapınağı şeklinde bir girişi olan tiyatro binası, 1907 yılında neoklasik stilde Viyanalı Hemler ile Fellner tarafından inşa edilmiş.

Bulgaristan - 18.jpg

Bu yapıların yanı sıra Sofya’da günümüzde bir kısmı Ulusal Sanat Galerisi, diğer kısmı ise Etnografya Müzesi olarak değerlendirilen eski Kraliyet Sarayı’nı,  Devlet Başkanlığı Binası, Parlamento ve Meclis Binası gibi resmi yapıları, Ulusal Kültür Sarayı’nı, Sveti Georgi Rotunda Kilisesi’ni görebilirsiniz.

* Rila Manastırı :

Sofya’ya yolu düşen herkesin mutlaka gidip görmesi gereken bir yer Rila Manastırı. Gerçekten göz kamaştıran bir yapı. Bulgaristan’daki gezimde en beğendiğim yerlerden biri oldu. Sofya’ya 120 kilometre mesafede. Buraya 13 Ekim 2017 tarihinde Sofya’nın Zapad terminalinden kalkan otobüsle gittim. Günde bir otobüs seferi var. 10.20’de kalkan otobüs, yaklaşık 2 saat 40 dakika sonra manastıra varıyor. Dönüş yolculuğu da aynı otobüsle saat 15.00’de. Bilet fiyatı tek gidiş 11 leva. Merkezin biraz dışında kalan otobüs terminaline, Makedonya Meydanından geçen 5 nolu tramvayla ulaştım.

Otobüsü turistler doldurmuştu. Çoğunluğu İspanyol olan turistlerin yanı sıra İtalyan ve Fransızlar da vardı. Özellikle yolun son 20 kilometresinde muhteşem manzaralara tanıklık ettim. Ormanlık alandan geçerken, sonbahar tüm güzelliğini sergiliyordu. Manastırı da gördükten sonra, bu kadar yolu boşuna gelmemiş olduğumu daha iyi anladım.

Rila Manastırı 10. yüzyılda Aziz İvan Rilski tarafından kurulmuş. Toplumdaki yozlaşmadan kaçıp Rila Dağlarında inzivaya çekilen bu keşiş, bilge ve şifa dağıtan biriymiş. Takipçileri onu manastır kurmaya ikna etmişler. Manastır 15. yüzyılda Osmanlı tarafından harap edilene kadar gelişmiş. Sonrasında Rus kilisesi onarım için destek vermiş. 1833’de büyük bir yangın geçiren manastır, daha sonraki yıllarda yeniden yapılmış.

Manastır 20 metre yüksekliğindeki kale suru benzeri duvarlarla çevrili. Avlunun tam ortasında “İsa’nın Doğuşu Kilisesi” yer alıyor. Kilisenin inşası 1833’de yanan manastırdan iki yıl sonra başlamış. Duvarlardaki İncil’den sahnelerin betimlendiği resimler 19. yüzyıl sanatçısı Zahari Zograf’a ait. Girişin solundaki Meryem ikonu 12. yüzyıldan kalma. Diğerleri ise Samokov ve Bansko okullarından 19. yüzyıl sanatçılarına ait.

Bu güzel kilise dışında, manastır içinde ziyaret edilmesi gereken bir diğer yer de, Hazine Müzesi. Çok değerli eserleri barındıran müzenin başyapıtı, 81 metre yüksekliğindeki 1802 tarihli Rafael Haçı. İncecik gümüş çerçeve içindeki yüz kadar sahne, iğne ile tahtaya oyulmuş. Keşiş Rafael’in eserini bitirmesi 12 yılını almış ve gözlerinin bozulmasına neden olmuş.

Hrelyo Kulesi, doğu ve batı girişleri olan Samokov Kapısı ile Dupnista Kapısı, mutfak kısmı ve Etnografya Müzesi manastırın görülebilecek diğer kısımları.

Bulgaristan - 19.jpg

Sofya’da Yeme-İçme   :

Sofya’da lezzetli yemek yiyebileceğiniz çok sayıda restoran var. Bunlar arasında özellikle öğle yemeği için benim önerim, risotto, pasta, pizza gibi İtalyan yemeklerinin ağırlıkta olduğu Victoria Restaurant. Bir diğer mekan, kentin ana caddesi Vitosha Bulvarı üzerindeki Shtasliveca. Fiyat-Kalite dengesinin çok iyi olduğu bu restoranda akşam yediğim yemek ve servisten çok memnun kaldım. Oldukça büyük olmasına rağmen, özellikle Cuma ve Cumartesi akşamları yer bulmak çok zor. Bu yüzden önceden rezervasyon şart. Bunun dışında Grozd, Check Point Charly başkentteki diğer beğenilen restoranlar.

Canlı folklör müziği eşliğinde klasik Bulgar yemeklerinin yendiği, geleneksel tarzda dekore edilmiş otantik, hoş bir mekan arayanlara, kesinlikle Hadjidragonov’s Houses adlı restoranı öneririm. Yemekleri de, servisi de başarılı. Kentin kuzey batısında, otobüs terminaline yakın olan bu restorana gitmeden önce rezervasyon yaptırmakta yarar var.

Write A Comment

error: