Tag

izlanda

Browsing

İzlanda’nın kuzeyinde yer alan adanın ikinci büyük kenti Akureyri, bir fiyordun dibinde konuşlanmış şirin bir mekan. Aynı zamanda İzlanda’nın önemli bir limanı ve ticaret merkezi.
Toplam nüfusu yaklaşık 18 bin. Tarihte ilk olarak buraya yerleşen 1602’de Danimarkalılar olmuş.
Akureyri önemli bir kış sporları merkezi. Kuzey kutup dairesi buradan sadece 100 kilometre kuzeyde bulunuyor. Bu yüzden Reykjavik’e göre kışlar biraz daha sert geçiyor.

Akureyri’de araba kiralamayı düşündüğümüz için, buraya Rejkjavik’ten otobüsle ulaştık. Otobüs Mjodd terminalinden saat 9.00’da kalktı. Reykjavik-Akureyri arası 385 kilometre. Otobüs bu mesafeyi molalar dahil 6 saatte alıyor. Bogarnes’e kadar hep deniz kıyısını takip ediyor. Daha sonra ise içeriye giriyor. Kıyıdan içeri girdiğinde doğa daha bir güzelleşiyor; ama yine de dün gezdiğimiz adanın güney kıyısının güzelliğinin burada olmadığını söyleyebilirim. Kısa boylu çam ağaçları, küçük şelaleler, küçük tek katlı evler, hayvan yemi balyaları yolda gözlemlediklerimden bazılarıydı.

Akureyri’ye yaklaştığımızda yüksek karlı dağlar güzel manzaralar sunmaya başlamıştı. Kente varışımızla birlikte kalacağımız Garun Akureyri Guesthouse’a yerleştik ve ardından bu küçük kenti keşfe çıktıkizlanda - 24.jpg

Akureyri’ye Nasıl Ulaşılır    :

Reykjavik’ten Akureyri’ye ulaşmanın birkaç yolu var. Bunlardan birincisi, Reykjavik’te yerel uçuşların yapıldığı havalimanından pervaneli bir uçağa binerek 45 dakikalık bir uçuşla Akureyri’ye ulaşmak.

Bir diğeri araç kiralayarak yol üzerindeki yerleri geze geze, Ring Road kullanıp Akureyri’ye ulaşmak. Bu şekilde adanın tüm çevresini dolaşmanız mümkün.

Bir de bizim yaptığımız gibi, Reykjavik’in Mjodd terminalinden otobüse binerek, 6 saatlik bir süre sonunda Akureyri’ye varmak.  2014 yılında gittiğimizde otobüs için kişi başı 7700 ISK yani 50 Euro ödemiştik.  Buraya 57 nolu otobüs gidiyor.

Akureyri’de Yeme – İçme  :

Akureyri’ye yolu düşenlere kesinlikle Bautinn adlı restoranı öneririm. İzlandalıların çok tercih ettiği bir yer olduğu için, zaman zaman önünde kuyruk olabiliyor. Biz gerek yemeklerin lezzetinden, gerek servisinden, gerekse güler yüzlü personelinden çok memnun kaldık.  Burada herkesin damak tadına uygun yemekler bulması mümkün. Et ve balık çeşitleri, pizza, burger, makarna, salata, çorba gibi… Bir de başka restoranlarda rastlamadığım bir uygulama var. Et ya da balık tercih edenler, çorba, salata ve meyveden ücretsiz faydalanabiliyor.

Et yemekleri 25 Euro ve üstü, makarna ve pizzalar ise 15 Euro civarındaydı. Yemek fiyatlarının oldukça yüksek olduğu görülse de, sonuçta İzlanda’nın Avrupa’nın en pahalı bir ülkelerinin başında geldiğini unutmamak lazım. izlanda - 25.jpg

Bunun dışında Strikid ve Rub 23 kentin şık ve beğenilen restoranları.

Akureyri’nin Çevresinde Gezilecek Yerler :

Akureyri’de konaklayarak, buradan hareketle İzlanda’nın kuzeyinde birçok yeri gezebilirsiniz. Bunun için ya organize bir tura iştirak etmeniz, ya da bir araç kiralamanız gerekir. Biz burada araç kiralamayı tercih ettik ve Iceland Car adlı firmayla anlaştık. İki gün boyunca birçok yere girip çıktık ve toplam 650 km yol yaptık.

Akureyri’ye gelip buradan tura katılmak isteyenler, Saga Travel ile bağlantı kurabilirler. Bu firma Kuzey İzlanda’da tur düzenleyen, araç kiralayan en iyi seyahat acentelerinden biri.
Özellikle “Diamond Circle Tour” programı oldukça zengin ve  İzlanda’nın kuzeyinde görülmesi gereken yerleri içine alıyor. Programda Myvatn Lake – Dettifoss Şelalesi – Asbyrgi Kanyonu – Namaskard (kaynayan çamurlar) ve Godafoss Şelalesi gibi yerler var. Zaten biz de iki gün boyunca bu yerleri gezdik. Hem daha rahat, hem de daha az masraflı oldu.

* Godafoss Şelalesi  :

Sabah kiraladığımız araçla yola koyulduk. Önce Akureyri’den 49 km uzaklıktaki Godafoss Şelalesi’nden güne başlamanın uygun olacağını düşündük. Kahvaltımızı da şelalenin hemen yanındaki tesiste yaptık. Şelalenin sesi buraya kadar ulaşıyordu. Gürül gürül akan bir şelaleydi.

Godafoss, “tanrıların şelalesi” anlamına geliyor. Oldukça geniş bir şelale. Bulunduğu alan tamamen volkanik. Bu yüzden manzarası diğer şelalelerden farklı; özellikle de geçen gün tur sırasında gördüğümüz Skogafoss ve Seljalanfoss’tan. Şelale buzul nehri Skjalfandafljot üzerinde bulunuyor.  izlanda - 26.jpg izlanda - 27.jpg

* Myvatn Gölü   :

Godafoss şelalesinden sonra, Myvatn Gölü’ne doğru hareket ettik. Buradan 38 km mesafedeydi. Önce gölü tepeden seyrettik. Manzara çok güzeldi. Daha sonra aşağıya inip göle doğru yürüdük.

Myvatn İzlanda’nın 37 km2 lik alanıyla 4.üncü büyük gölü. Deniz seviyesinden 277 metre yükseklikte yer alıyor. Aslında pek derin bir göl değil; maksimum derinlik 4 metreye ulaşıyor.

Göl aktif volkan alanında yer alıyor. Gölün çevresi ise gerçekten görülmeye değer manzaralarla dolu. Bu yöre zengin kuş çeşidi ve bitki örtüsüyle özellikle doğa sevenlerin ilgisini çekiyor. Söylenildiğine göre, bu göl 23 çeşit ördeğin de üreme ve yaşam yeriymiş.

 Reykjahlid, Myvatn Gölü kıyısındaki 385 kişinin yaşadığı küçük bir yerleşim. Burada süpermarket, banka, postane, sağlık merkezi, jeotermal havuz gibi birçok şeyi bulmak mümkün.

izlanda - 28.jpg izlanda - 29.jpg

* Namaskard    :

Volkanik taşların bulunduğu Dimmuborgir’de yediğimiz öğle yemeği sonrası Namaskard’a yani kaynayan çamurların bulunduğu ilginç yere devam ettik.

Burası hayatımda ilk kez gördüğüm ve etkilendiğim çok farklı bir yerdi. Kendimi farklı bir gezegendeymiş gibi hissettim. Yalnız buradaki çürük yumurta kokusu insanı rahatsız edebilecek cinsten. Kesif bir kükürt kokusu her tarafı kaplıyor. Eşim ve kızım dayanamayarak buradan erken ayrıldılar. Ben bir süre daha kalıp kaynayan çamur havuzlarının etrafında dolaştım. Her taraftan dumanlar çıkıyordu. izlanda - 30.jpg

* Dettifos Şelalesi  :

Sıra İzlanda’nın en büyük şelalesi Dettifoss’a gelmişti. Bulunduğunuz yere 44 km mesafedeki şelaleye doğru yola çıktık. Aracımızı otoparka bıraktık sonra, 10-15 dakikalık bir yürüyüşle şelaleye ulaştık. Gerçekten muazzamdı, çok etkileyiciydi. Söylenildiğine göre burası sadece İzlanda’nın değil, Avrupa’nın en güçlü şelalesi imiş. 44 metre derinliğe düşen bu şelale muhteşem bir görsel şölen sunuyordu. Şelalenin akışını uzun uzun seyrettim.

Dettifoss Şelalesi, “Jökulsa a Fjöllum” nehri üzerinde yer alıyor. Bu nehir Vatnajökull Buzul’undan akıp geliyor. Akarken de Kuzey İzlanda’daki geniş alandan çay, dere, kaynak sularını topluyor. Ortalama akan su miktarı saniyede 193 m3. Ama nehrin taşması, kabarması gibi durumlarda akıntı miktarı saniyede 600 m3 buluyorizlanda - 31.jpg

* Askja Caldera  :

NASA’nın Apollo 11 astronotlarına (Neil Armstrong ve ekibi) aya yapacakları uçuş öncesi antreman yaptırdığı ilginç bir mekan. Burada bir de Krafla Caldera volkanı patlaması sonucu oluşmuş bir krater gölü olan Viti bulunuyor.  Hatırlıyorum da buraya ulaşmak için bir hayli yürümüştük.   izlanda - 32.jpg izlanda - 33.jpg

 * Hüsavik  :

 Bir sonraki günümüzde Akureyri’ye 92 km mesafede bulunan Hüsevik’e doğru yola çıktık. Hüsavik İzlanda’nın en şirin balıkçı kasabalarından biri. Adanın kuzeyindeki bu pitoresk liman kasabasının nüfusu yaklaşık 2205 kişiden oluşuyor.

Hüsavik’in anlamı “House Bay” yani Koy Evi. Kasaba Skjalfandi koyunun doğu kıyısında yer alıyor. İlk kez 870 yılında İsveçli Viking Gardar Svavarsson buraya yerleşmiş. Aynı zamanda İzlanda’nın denizden etrafını dolaşarak buranın bir ada olduğunu keşfeden ilk insan olmuş.

İzlanda kıyı şeridindeki birçok kent ve kasaba gibi, Hüsavik’te de balıkçılık kentin gelişiminde can alıcı bir rol oynamış. Bunun dışında halkı tarım ve çiftçilikle uğraşıyor. Son yıllarda ise turizm önemli bir gelişme göstermiş. Yılda ortalama 170 bin turistin bu kasabayı ziyaret ettiği söyleniyor. Turistler özellikle buraya balina gözlemi için geliyorlar. Burası Avrupa’nın Balina Gözlem başkenti olarak biliniyor. Zaten bizim de buraya uğrama amacımız esas olarak buydu.

Kasabaya vardığımızda önce Balina Gözlem turuna katılmak için, buranın en iyi acentesi olan North Sailing’i tercih edip biletlerimizi aldık. Bu turlar 15 Mayıs -15 Eylül tarihlerinde yapılıyormuş. Havaların nispeten güzel olduğu ve balina görme şansının fazla olduğu bir dönem. Günde birkaç kez tur yapılıyordu. 8.30’da başlayan turlar saat 20.00’ye kadar devam ediyordu. Tur süresi ise 3 saat. Bize uygun olan saat 13.30’daki tura kaydımızı yaptırdık. Sonrasında büyükçe bir balıkçı teknesiyle denize açıldık. Tur sırasında “puffin” adı verilen deniz papağanlarından bolca gördük. İnsanlardan çok korkan bu hayvanlar, en ufak bir seste örneğin tekne yaklaştığında ürküp kaçıyorlardı. Rehberimizin bahsettiğine göre, insanlar onları öldürmeye başladığından beri insanlardan korkuyorlarmış. Adanın tümünde günümüzde 6-8 milyon arası puffinin yaşadığı  sanılıyor.

Zaman ilerledikçe heyecanım artıyordu. Acaba balina görebilecek miydim. Binlerce insan buraya okyanusun bu tatlı devlerini görmek için geliyordu. Ama bu bir şans meselesiydi. Bazen tur sırasında tek bir balinaya bile rastlanmadığı oluyormuş. Sonunda uzaktan da olsa birkaç kez balina görme şansımız oldu. Ama bu cüsseli hayvanlar o kadar hızlıydı ki; çıkıp dalması bir oluyordu. Yağ gibi denizin içinde kayıyorlardı. Bir de nereden ve ne zaman suyun üstüne çıkacağını kestiremiyordun.

izlanda - 34.jpg izlanda - 35.jpg

Üç saat sonunda limana dönmüştük. Uzaktan ve saniyelerle ölçülen bir sürede olsa, dünyanın bu en büyük memelisini görmekten ve bu tura çıkmış olmaktan keyif almıştık. Önce limanın karşısındaki ahşap masaların olduğu salaş bir lokantada fish & cips yiyerek karnımızı doyurduk. Daha sonra kasabada bir tur attık. Limanın karşısında 1907 yılında inşa edilmiş mimarisi güzel olan bir kilise vardı. Bu kilise Hüsavik’in sembolüymüş.

Hüsavik gerçekten hoş bir kasabaydı. Evlerin mimarisini beğendim. Biraz ara sokaklarında dolaştıktan ve Balina Müzesini de gezdikten sonra, Asbrygi Kanyonu’na doğru devam ettik. Yalnız gezmek isteyenler için, burada Keşif Müzesi – Denizcilik Müzesi – Doğa Tarihi Müzesi ve Museum House gibi başka ilginç müzeler de var. Bizim vaktimiz sınırlı olduğundan, sadece balinalar hakkında her türlü bilgiyi edinebileceğimiz Balina Müzesini gezmekle yetindik.

izlanda - 36.jpg izlanda - 37.jpg

 *Asbrygi Kanyonu  :

At nalı şeklindeki bu kanyon zengin florası ile dikkat çekiyor. Vatnajökull Milli Parkının bir bölümünü oluşturuyor. 3,5 km uzunluğundaki bu kanyon İzlanda’nın en büyüleyici yerlerinden biri. Bu kanyon son Buzul Çağından sonra oluşmuş.

Kanyona geldiğimizde yağmur başlamıştı. Kanyonu yağmur altında gezmek zorunda kaldık. Bu yüzden sadece bir kısmını dolaşabildik.

izlanda - 38.jpg

Yaptığım programa göre İzlanda’nın başkenti Reykjavik’te dört gece konaklayacaktık. Buradaki birinci günümüzü ise Reykjavik’i gezmeye ayırmıştık. Bu yüzden evde yaptığımız sabah kahvaltısı sonrası, kendimizi kentin kollarına bıraktık. Dışarıda 16 derece dolaylarında biraz serin ama güneşli bir hava vardı. Bu sabah tanışma fırsatı bulduğumuz ev sahibi çok şanslı olduğumuzu söyledi. Çünkü Reykjavik’de son on gün boyunca her gün yağmur yağmış. İlk kez bugün güneş yüzünü gösteriyormuş.

Kaldığımız apartman dairesi kentin ana yaya yolu Laugavegur üzerindeydi. Biz de gezimize önce bu cadde ve çevresini keşfetmekle başladık. Cadde üzerinde çeşitli dükkanlar, mağazalar, restoranlar, kafeler sıralanmıştı.  Kentin merkezinde olmamıza rağmen bir sakinlik ve huzur vardı sokaklarda. Kalabalık şehirlerden sonra, yürürken fazla insanla karşılaşmadığım bir şehirde bulunmak beni rahatlatmıştı. Hele bir de tam gezmeye uygun bir hava olunca, dolaşmaktan keyif alıyordum. 

Reykjavik İzlanda’nın toplam nüfusunun yarıdan fazlasını barındırmasına rağmen, oldukça küçük bir şehir. Yürüyerek rahatça gezilebiliyor. Tüm şehri gezmek için bir tam gün yeterli. Ama yakın çevresinde ve bir de otobüs ya da araç kiralayarak birkaç saatte ulaşabileceğiniz mesafede görmeye değer güzellikte yerler var. Bunun için Reykjavik’de bizim de yaptığımız gibi birkaç gün konaklayıp, bu yerleri görmek gerektiğini düşünüyorum.

İzlanda’ya ismini veren Vikingler, Norveç’ten buraya geldiklerinde Reykjavik’e de ismini vermiş. Bu insanlar jeotermal kaynaklardan çıkan dumanı gördüklerinde, buraya “dumanlı koy “ anlamına gelen Reykjavik demişler. Adanın güney batısındaki bu liman kenti, 19. yüzyıldan itibaren gelişmeye başlamış. Dokunulmamış bir doğa içinde yer alan kent, yeşil alanları ve çatıları renkli iki katlı küçük sevimli evleriyle dikkat çekiyor.

Gezimizin ilk noktası, kent merkezine 10 dakika yürüme mesafesindeki Hallgrimskirkja oldu. Değişik bir mimariyle yapılmış kentin bu en güzel kilisesinin mimarı Samuelson. Yapımı 40 yıl süren kilisesinin iç kısmı modern ve bana fazla ilginç gelmedi. Ben daha çok tarihi, özellikle de gotik kiliseleri beğeniyorum. Yalnız akustiğinin mükemmel olduğu söyleniyor. Bu kiliseye gelenlerin mutlaka asansörle 8. kata çıkmaları gerekir. Çünkü buradan kentin harika bir panoramik manzarasına tanıklık ediliyor. Kilisenin önünde heykeli bulunan İzlandalı kaşif Leif Erikson’un Kristof Kolomb’dan 491 yıl önce Amerika Kıtasına ayak bastığına inanılıyor.  izlanda - 1.jpg izlanda - 2.jpg

Daha sonra Tjörnin Gölü’ne yöneldik. Havanın güzel olmasını fırsat bilen İzlandalı aileler  göl kıyısına çocuklarıyla gelmişlerdi. Yanlarında getirdikleri yiyeceklerle göldeki ördekleri ve martıları besliyorlardı. Zamanım olsa, huzur dolu bir ortamın olduğu bu göl kıyısında uzun süre oturup etrafı seyretmek isterdim. izlanda - 3.jpg

Gölün hemen arka tarafından, kentin küçük ama mimarisi sevimli Dom Kilisesi var. İlk kez 1847’de inşa edilmiş bu kilise, sonradan yeniden yapılmış. Bir Protestan kilisesi. izlanda - 4.jpg

Kilisenin karşısındaki meydanda yer alan heykel, 1811-1879 yılları arasında yaşamış İzlanda’nın milli kahramanı, bağımsızlık hareketi lideri Jon Sgurosson’a ait. Burası Reykjavik’e gelen tüm turist gruplarının uğradığı bir yer. izlanda - 5.jpg

Dom Kilisesi yanındaki taş bina ise İzlanda Parlamento’suna ev sahipliği yapıyor. O kadar sade ki, böyle bir binanın parlamento olabileceğine insan inanamıyor.  izlanda - 6.jpg

Öğleden sonra deniz kıyısından yürüyerek Hofti House’u görmeye gittik. Evin içi gezilmiyordu; ama yine de bir tarihi buluşmaya ev sahipliği yapmış bu evi dışarıdan bile olsa görmek istedim. Eski ABD Başkanı Ronald Reagan ile Sovyetler Birliği Genel Sekreteri Mihail Gorbaçov 11-12 Ekim 1986’da nükleer silahların sınırlandırılması görüşmelerini bu evde başlatmışlardı. Bu olay bir anda bütün dünyanın dikkatini bu küçük ülkeye çekmiş ve sonrasında İzlanda bu olayın meyvelerini toplamıştı.  izlanda - 7.jpg

Daha sonra yürüyüşümüzü sürdürüp biraz ilerde deniz kıyısındaki Harpa Konser Salonu’na geliyoruz. Konserlerin, konferansların, sergilerin ve diğer kültürel etkinliklerin düzenlendiği dış cephesi tamamen camdan yapılmış modern bir yapı. 2007’de yapımına başlanan bina 2011’de bitirilerek açılışı yapılmış. izlanda - 8.jpg

Onun biraz ilerisinde Hükümet Konağı binası yer alıyor.izlanda - 9.jpg izlanda - 10.jpg

Akşam yemeğine kadar kalan zamanımızda kent merkezinin arka sokaklarında biraz dolaştık. Burada mimarisi hoş, genellikle iki katlı olarak inşa edilmiş evlere rastladık. Daha sonra kaldığımız apartman dairesinin de bulunduğu kentin ana caddesi Laugavegur’a döndüğümüzde, sabahki tenhalık ve sakinlik yerini kalabalık ve canlı bir ortama bırakmıştı.  izlanda - 11.jpg izlanda - 12.jpg izlanda - 13.jpg

Havalimanından Reykjavik’e Ulaşım  :

Reykjavik’in uluslararası havalimanı Keflavik, kent merkezinin 50 kilometre kadar güney batısında kalıyor. Buradan kalkan Flybus firmasının otobüsleri (üzerlerinde Reykjavik Excursions yazılı) sizi 45 dakika mesafedeki BSI Bus Terminali’ne kadar götürüyor. Kent merkezine fazla uzak olmayan bu terminalden arzu ederseniz kalacağınız yere kadar yürüyebilirsiniz. Ya da buradan kalkan minibüsler sizi kalacağınız yerin kapısına kadar ulaştırırlar. Biletler havalimanındaki ofisten temin ediliyor ve otobüste kontrolü yapılıyor. 2014’de geldiğimizde BSI otobüs terminaline kadar olan bilet ücreti 1950 ISK (12 Euro) iken, konaklama tesisine kadar gitmek istediğinizde 2500 ISK (16 Euro) ödemiştik. 12-15 yaş arası çocuklardan yarım ücret alınıyor.

Reykjavik’te Konaklama  :

Adada otel yerine guesthouse ya da apartman dairesinde kalmak daha hesaplı. Zaten fiyatların yüksek olduğu pahalı bir ülke.  İki kişilik en uygun fiyatlı odalar 120 Euro’lardan başlıyor. İlk geldiğimizde 4 gün kaldığımız kent merkezindeki Centerspot Apartments’daki daire için günlük 140 Euro ödedik. Çok rahat ettiğimiz bir yer oldu. Tavsiye ederim. İzlanda turunu tamamlayıp tekrar Reykjavik’e döndüğümüzde ise, son gece Guesthouse Aurora’da konakladık. Oda biraz küçük olmasına rağmen temiz ve rahattı. Kahvaltısı zengindi. Buraya da bir gece için kahvaltı dahil 140 Euro ödedik.   

Reykjavik’te Yeme-İçme  :

İzlanda’dan bahsederken bu ülke mutfağı hakkında biraz bilgi vermiştim. Şimdi de bazı restoranlardan bahsetmek istiyorum.
İlk akşam yemek yediğimiz merkezdeki Caruso adlı restoran, iki katlı şık bir mekandı. Binanın ilk yapılış tarihi 1892 yılı. Yemekler bizim damak tadımıza uygun, İtalyan mutfağından. Burada hepimiz pizza tercih ettik. Orta büyüklükteki pizzaların fiyatları  15-20 Euro aralığında değişiyordu. İtalyan pizzalarından farklı olsa da, gerek yemeklerin lezzetinden, gerekse mekandan memnun kaldık.  izlanda - 14.jpg

Bir diğer akşam liman karşısındaki Reykjavik Fish adlı restorana gittik. Her zaman dolu olan bu restoranda bazen boş masa bulmak için beklemek zorunda kalabiliyorsun. Fiyatlar İzlanda’ya göre gayet makul. Fish & chips 2000 ISK (13  Euro) civarında. Viking marka sifon bira 950 ISK (6 Euro).  Bu restoranı Reykjavik’e gideceklere öneririm.

Yine liman yakınındaki bir diğer balık lokantası Saegreifinn. Diğer adıyla Sea Baron. Ahşap masalarda yemek yenen salaş bir mekan burası.Yalnız bayağı ilgi görüyor. Buranın spesialitesi lobster (istakoz) çorbası. Oldukça doyurucu olan çorbanın mutlaka tadına bakılmalı; tabii eğer balık çorbalarını seviyorsanız.

Burada balina eti de denedim; biraz ciğere benzeyen kırmızı bir et. Bu tadı beğenmeyenler de olabiliyor. Diğer balıklar arasında ızgara şiş yapılan morina (cod), red mullet ve karides var.
Balık şişlerin fiyatı 1900 ISK (12-13 Euro) civarındaydı.   izlanda - 15.jpg

Reykjavik gece hayatı bakımından canlı bir yer. Kentte rock, blues, caz gibi farklı müzikler çalan barlar var. İzlandalılar eğlenmeyi bilen bir ulus. Bunun yanı sıra bar bar gezip çok içki içiyorlar ve sarhoş oluyorlar.
Kışları günün büyük bir bölümü karanlık geçse de, sıkıcı değil. Çünkü bu dönemde ülkede konserler, festivaller ve daha birçok kültürel etkinlikler düzenleniyor.
Reykjavik’te akşam eğlenmek için kent merkezindeki English Pub’u tavsiye ederim. Benim gittiğim her iki akşamda rock müzik yapan gruplar çalıyordu. Son derece canlı bir atmosferi olan barda çok güzel rock parçalar dinleyip, keyifli bir akşam geçirdim.

Golden Circle Tour   :

İzlanda’ya gelenlerin yapması gereken günlük turların başında geliyor. Bu tur için önereceğim acente Gray Line Iceland. İngilizce anlatım yapan rehber eşliğinde yapılan bu tur için otobüs saat 8.30’da Reykjavik merkezdeki Gray Line ofisi önünden kalkıyor. Tur yaklaşık 8,5 saat sürüyor ve 17.00 gibi dönülüyor. 13-17 yaş arası çocuklar için yarım ücret uygulaması var. Kişi başı tur fiyatı bizim gittiğimiz 2014 yılında 60 Euro idi. Bu firmaya alternatif olarak Nordic Visitor var. Tabii bir de araç kiralayıp, gerekli bilgileri edindikten sonra bu turdaki üç yeri kendinizde gezebilirsiniz.

Golden Circle Turu 3 yeri kapsıyor : Gullfoss Şelalesi  – Gayzer  – Tingviller Milli Parkı.

*Tingveller Milli Parkı  : İlk stop Reykjavik’in 23 km doğusunda yer alan milli park. Burası  duvarları bazalt taşından olan 70 metre yüksekliğindeki Rift Vadisi’nde bulunuyor. Milli Park’ın önemi, 930 yılında ilk İzlanda Parlamentosu’nun kurulduğu ve kararlarını aldığı yer olmasından ileri geliyor. Burası 930-1798 yılları arasında meclis olarak kullanılmış. 2004 yılından beri de UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde.

Tingviller Milli Parkı’nın bir diğer özelliği ise, Avrasya ve Amerika kıtalarının tektonik olarak ayrıldığı yer olması.  Bizim gezi alanımızda Amerika’yı ayıran duvar vardı. Sağda 7 km ötede ise Avrasya duvarı yer alıyordu. izlanda - 16.jpg

*Gullfoss Şelalesi  : Kısa bir molanın ardından, turun ikinci ayağı olan Gullfoss Şelalesi’ne hareket edildi. Hvita nehri kanyonundaki bu şelale, İzlanda’nın en güzel şelalerinden biri. Zaten İzlanda tam bir şelaleler ülkesi.

Diğer şelaleler gibi Gullfoss ta buzullardan besleniyor. Üzerindeki akıntı çok güçlü. Gürül gürül akan bir sesi var. İnsan yanındaki duymakta zorlanıyor.

Burada 1 saat 15 dakika kaldık. Önce şelalenin muhteşem görüntüsünü yukarıdan fotoğrafladık. Daha sonra yandaki yoldan yanına kadar indik. Bol bol fotoğraf çektik. Hava çok bulutluydu. Hatta bir ara yağmur yağdı. Ama yine bu şelalenin keyfini çıkardık.  izlanda - 17.jpg

*Gayzer  (Strokkur)  : Gullfoss şelalesine 15 dakika mesafedeki gayzer, yine turun ilginç ve etkileyici yerlerinden birisi. İlk defa böyle bir olaya tanıklık ettiğimi söyleyebilirim.

Gayzer fay hatları ve volkanik kırıkların olduğu bölgelerde görülüyor. Su bir alanda ısındığında patlama yapıyor ve bu kaynar su yeryüzüne fışkırarak çıkıyor. Buradaki ana gayzer 60 metre yukarıya sıcak hava püskürtürken, günde 1 ya da 2 defa püskürtme yapıyormuş. Ama ikinci büyük gayzer (Strokkur) halen her 4-5 dakikada bir patlıyor ve en fazla 30 metre yukarıya su püskürtebiliyordu. Bazen patlamalar şiddetli olurken, bazen de suyun yükselmesi daha az oluyordu. Bu doğa harikasını merakla izlemek keyifliydi.
Tek kötü yanı ise, suyun kükürt oranı çok yüksek olduğundan, bozuk yumurta gibi kokmasıydı. Bu sıcak su kaynakları İzlanda’da ısınma ve elektrik enerjisi elde etmede kullanılıyor.izlanda - 18.jpg

Dönüş yolunda Jeotermal Power Plant yani termal sudan elektrik enerjisi üreten bir fabrikayı gezdik. Bu fabrikalardan ülke genelinde toplam 6 tane varmış. Ülkedeki elektrik enerjisinin %23’ü jeotermal enerjiymiş.

*Blue Lagon (Mavi Lagün)  :

İzlanda’daki üçüncü günümüzün bir kısmını Blue Lagoon’a ayırmıştık. Burası İzlanda’nın doğa harikalarından biri olan dünyaca meşhur bir yer. Reykjavik’e sadece 40 dakika uzaklıktaki Mavi Lagün’e her saat başı otobüs var. Havalimanından gelirken bindiğimiz  Flybus firmasının otobüsleri BSİ Otobüs Terminali’nden kalkarak buraya ulaşıyor. Ücret kişi başı gidiş-dönüş 3600 ISK (23 Euro) . 0-13 yaş arası çocuklardan ücret alınmazken, 14-15 yaşındaki çocuklara yarım ücret ödeniyor.

Burası en soğuk havada bile girebileceğiniz sıcak su havuzlarıyla turistlerin gözdesi konumunda. Bu jeotermal kaplıcanın suyu açık mavi renkte. Zaten ismini de suyun renginden alıyor. Lagün jeotermal santral Svartsengi’den iki günde bir gelen suyla besleniyor. Kızgın su elektrik üretmek ve türbinleri çalıştırmak için kullanılıyor. Su türbinlerden geçtikten sonra, bir bölümü Reykjavik sıcak su ihtiyacını karşılamak için ısı değiştiricilerinden geçerek şehre pompalanıyor. Bir bölümü ise Blue Lagoon’a gönderiliyor. Mineral bakımından oldukça zengin olan bu jeotermal suyun sıcaklığı yaz ve kış aylarında 37-39 derecelerde sıcaklığa sahip.

Tesis son derece modern. Her şey en ince noktasına kadar düşünülmüş. Eşyalarınızı dolabanıza size girerken verilen bilezikle kilitliyorsunuz. Ayrıca tesiste tüm yedikleriniz ve içtikleriniz bu bileziğe işleniyor. Çıkarken okutup ödemeyi yapıyorsunuz. Tesisteki sauna ve buhar banyosunu da ektra ücret ödemeden kullanabiliyorsunuz.
Eğer isterseniz 65 Euro ödeyerek havlu, bornoz ve bir içecekten oluşan paket satın alıp, tüm gününüzü bu termal havuzda geçirebilirsiniz. Ya da bizim yaptığımız gibi 40 Euro ödeyip standart bir paket satın alabilirsiniz. Yalnız havlu isterseniz 5 Euro, bornoz isterseniz 10 Euro daha ödemeniz gerekecek.

Buranın en keyifli yanı, soğuk bir içecek alıp, özellikle dışarıda hava soğukken havuzun içinde sıcacık suyun keyfini sürmek. Biz burada 3 – 4 saat kaldık. Eğer Reykjavik’te yaşıyor olsaydım, kesinlikle buraya sıkça gelirdim. Gerçekten çok keyif aldım ve günün sonunda kendimi çok rahatlamış ve relaks hissettim. izlanda - 19.jpg

Jökulsarlon Glacial Lagoon Tour  :

Reykjavik’te konaklarken son günümüzü adanın güneyindeki Jökulsarlon Buzul Lagünü’ne ayırmıştık. Buraya ya organize bir tura katılarak, ya da araç kiralayarak gidebilirdik. Biz aracı adanın ikinci büyük kenti Akureyri’de kiralamaya karar verdiğimizden, Jökulsarlon Buzulu’nu görmek için tura katılmayı tercih ettik. Yine ilk gezimizden memnun kaldığımız Gray Line Iceland acentesinde karar kıldık. Yalnız bu sefer yolumuz uzundu; gidiş-dönüş 800 km yol yapacaktık. Saat 8.00’de otobüsümüz hareket etti. Bu sefer adanın güney kıyı şeridini takip ediyorduk. Geçtiğimiz yerler adanın her tarafında olduğu gibi yemyeşildi. Hekla volkanını uzaktan gördük. Bir ara yolda sağnak yağmur başladı. İzlanda’da sadece kışın değil, yazın bile yağmura yakalanmanız olası.

* Skogafoss Şelalesi   :

Bu turdaki ilk ziyaret noktamız Skogafoss Şelalesi oldu. Şelaleler ülkesi İzlanda’nın en güzel şelalelerinden biri burası. Bu şelale 60 metre yükseklikten dökülüyor. Şelalenin çok güçlü bir debisi olduğundan yanına yanaşmak bir hayli güç. O kadar güçlü ki, suyun bir bölümü havada iken kayboluyor.   izlanda - 20.jpg

*Jökulsarlon Buzul Lagünü  :

Öğle yemeği sonrası Jökulsarlon Lagünü’ne varmıştık. Solda lagün, sağda ise Atlas Okyanusu vardı. Lagün gerçekten buzullarıyla muhteşem gözüküyordu.

Jökulsarlon İzlandaca buzul, nehir  ve lagün kelimelerinden oluşmuş. Bu buzul lagünü, Atlas Okyanusu’ndan 1,5 kilometre içerde ve yaklaşık 25 km2 lik bir alanı içine alıyor.

Bu tur sırasında lagünde 30 dakikalık bir tekne turu yapıp, buzulların arasında dolaştık.  Son derece keyifliydi. Buzulların bir kısmı denizin dibinde kaldığı için gözükmüyordu. Buzulların bazı kısımları ise mavi renkteydi; bunun nedeni o kısımların saydam olmasından kaynaklanıyormuş. Lagünün derinliği 270 metreye kadar gidiyormuş; ama teknenin geçtiği yerlerde derinlik 70 metre dolaylarındaydı.

Lagün aynı zamnda fokların yaşam alanı. Yaz günleri onları buzulların üzerinde yatarken görebiliyorsunuz. Anca teknelerin seslerinden ürktüklerinden dolayı, onlara çok fazla yaklaşmak mümkün olmuyorizlanda - 21.jpg

* Seljalandfoss Şelalesi    :

Turun bir diğer ayağı ise dönüş yolunda uğradığımız Seljalandfoss Şelalesi. Bu şelale, sabah gezdiğimiz Skogafoss kadar etkileyici olmasa da, yine de görülmeğe değer. Seljalandsa nehrinin 60 metreden düşmesi ile oluşur. Yalnız şelalenin en güzel tarafı arkasına geçilebiliyor olması. Yakınındayken yanınızdakini duymanız mümkün değilizlanda - 22.jpg

*Vik Kasabası    :

Dönüş yolunda Vik kasabasında öğle yemeği molası verildi. Bu süre içinde siyah volkanik kumdan oluşan kumsalına on dakikalık yürüyüş ile ulaştık.
izlanda - 23.jpg

error: