Japonya’yı keşfetmeye başkent Tokyo’dan başlamaya karar vermiştik. Bu yüzden Güney Kore’deki dört gün süren gezimizi tamamladıktan sonra, Seul’den bindiğimiz Korean Air’in yaklaşık iki saat süren uçusuyla Tokyo’nun Hameda havalimanına indik. Önce havalimanındaki “JR Midoriguchi” ofisinden bir hafta boyunca kullanacağımız hızlı trenlerde geçerli olacak JR Pass’larımızı (Japan Rail Pass) aldık. Sabah saatlerinde olmamıza rağmen, sıcak ve nemli hava kendini yavaş yavaş hissettirmeye başlamıştı. Haziranın bu son gününde Tokyo’da 35 derece dolaylarında bir hava sıcaklığı vardı. Önce Tokyo Monorail ile Tokyo tren garına, oradan da metroyu kullanarak Shinjuku semtindeki otelimize ulaştık.
Sumida Irmağı kıyısında kurulmuş Tokyo 13 milyon nüfusuyla dünyanın en büyük metropollerinden biri. Yalnız bu nüfus gündüz saatlerinden 30 milyon kişiye kadar ulaşabiliyor. Her akşam iş bitiminde bunun 17 milyonu metroları, trenleri, otoyolları doldurup şehrin çevresindeki banliyölere, köylere, kasabalara akıyor. Ertesi gün ise aynı kalabalık Tokyo’ya geri dönüyor. İşte 23 semtten oluşan böylesine dev bir şehri gezmek hiç kolay değil. Bunun için epey bir zaman ayırmak gerekiyor. Bizim ise ayırabileceğimiz sadece 4 günümüz vardı. Bunun da bir gününü Tokyo’nun 140 km kuzeyinde yer alan ve çok güzel bir şehir olan Nikko için kullanacaktık. Tabii bu yeterli olmayacaktı; çünkü Tokyo’da çok fazla gezilecek yer ve zaman geçirebileceğiniz mekan var. Ama yine de zamanı ekonomik kullanarak Tokyo’nun hiç olmazsa en önemli semtlerini gezmeyi planlamıştık.
Tokyo iki katlı bir şehir gibi. Hem yerin altında, hem de üstünde iki ayrı şehir bulabiliyorsunuz. Metronun olduğu yerde alışveriş yapabileceğiniz dükkanlar, kafeteryalar ve restoranlarla sanki kendinizi ayrı bir şehirdeymiş gibi hissediyorsunuz. Tokyolular metroyu yoğun olarak kullanıyor. Çünkü Tokyo dünyada trafiğin en yoğun olduğu şehirlerden biri. Geniş yollara rağmen araç bolluğu, özellikle işe gidiş ve çıkış saatlerinde tıkanıklık yaratıyor. Bu yüzden bir semtten diğerine ulaşabilmek için metroyu kullanmak en akıllıca seçim oluyor. Biz de öyle yaptık; Tokyo’da bulunduğumuz süre içinde metroyu kullanmayı tercih ettik. Burada bulunduğumuz süre içinde çok yer gezmemiz gerektiği için, her gün 24 saat geçerli Day Pass satın aldık.
Otele yerleşmenin ardından, Tokyo’daki gezimize Harojuku semtindeki meşhur şinto tapınağı Meiji Jinku’dan başladık. Tapınağı gezdikten sonra, çıkışta alışveriş caddesi ve yaya yolu Takeshita-dori’de dolaşarak, günü güzel bir akşam yemeğiyle noktaladık.
Tokyo’da Ulaşım :
Trafiğin yoğun olduğu Tokyo’da bir yerden bir yere ulaşmak için en iyi çözüm metroyu kullanmaktır. Japonya ultra modern ve çok iyi işleyen bir metro ağına sahiptir. Yalnız işe gidiş ve işten çıkış saatlerinde metro çok kalabalık olur. Biletler otomatik makinelerden alınır ve fiyatlar gidilecek mesafeye göre değişir. Metro planı Japonca ama istasyon isimleri yanında İngilizce olarak ta yazılır. Her metro durağı harf ve numarayla gösterilmiştir. Örneğin Ginza Line (G5) gibi.
2016’da minimum tek kişilik metro bileti fiyatı 170 JPY idi. Daha uzun mesafeler için ise 200 JPY civarında bir fiyat ödeniyordu. Eğer bir gün içinde birkaç kez metroyu kullanacaksanız, 600 JPY ödeyerek 24 saat geçerli Day Pass satın almak daha mantıklıdır. Otomatik makinelerden bilet alırken, orada bulunan memurlar size bir şekilde yardımcı oluyorlar.
Japonya’da gezerken yanınızda hem bir şehir planı, hem de bir metro planı bulundurmanızı öneririm. Size gideceğiniz yerleri hızlı bir şekilde belirlemede büyük kolaylık sağlar. Böylece bir yerden bir başka yere geçerken zamanı en iyi şekilde kullanmış olursunuz.
Tokyo’nun Semtleri ve Gezilecek Yerleri :
*Harojuku Semti – Meiji Jinku Tapınağı :
Harojuku Tokyo’nun batısında, otelimizin bulunduğu Shinjuku’nun güneyinde bir semt. Tokyo’ya gelen turistlerin mutlaka uğradığı bu semtte, Tokyo’nun en güzel ve en büyük şintoist tapınaklarından olan Meiji Jinku var. 1920’de inşa edilmiş olan tapınak şu andaki imparatorun büyük dedesi olan İmparator Meiji’ye adanmış. Büyük Yoyogi Parkı’nın içinde on, on beş dakika kadar yürüyüp, yüksek ahşap kapılardan geçerek ana yapıya ulaşıyorsunuz.
Meiji Jinku Japonya tapınak mimarisinin en zarif örneklerinden biri. 1945’teki bombardıman sırasında yıkılan tapınak, 1958’te toplanan bağışlarla yeniden inşa edilmiş. Japonya’nın en çok ziyaret edilen yerlerinden biri. Tapınak alanı sedir ağaçlarının oluşturduğu bir korunun ortasında yer alıyor. Yalnız tapınağın kutsal kısmına girilmiyor. Ziyaretçiler kutsal bölümün önündeki iç avluya kadar gelebiliyorlar ve tapınağın kapısı önünde dua edebiliyorlar. Bu arada iç mekanın fotoğrafını çekmekte yasak.
Tapınağın ana mekanı ahşaptan yapılmış. Zaten Japonlar tapınakları için ahşabı bolca kullanmışlar. Şinto mimari stiliyle yapılmış tapınağın iç kısmı ise oldukça sade döşenmiş.
Tapınağın ağaçlarla dolu bahçesinde genç rahiplerin işlettikleri küçük dükkanlar birer muska cenneti. Sağlık, mutluluk, aşk, okulda başarı, kötü ruhları kovma dahil bin bir çeşit muska mevcut.
Tapınağın hemen önünde kutsal olduğuna inanılan suyu içip ruhunuzu temizleyebiliyorsunuz. Tahta kepçeyle suyu içtikten sonra, suyun bir kısmını sapına doğru akıtıp onu da temizliyorsunuz.
Takeshita – dori Caddesi :
Harojuku semti alışveriş yapacaklar için birçok seçenek sunuyor. Takeshita-dori semtin en önemli alışveriş caddesi. Trafiğe kapalı bu dar yaya yolu üzerinde giyim üzerine mağazaların, butiklerin yanı sıra, krepçiler, dondurmacılar gibi çeşitli yiyecek satıcıları yer alıyor. Özellikle akşamüstü ve akşam saatlerinde bu yaya yolu son derece canlı ve hareketli.
*Asakusa Semti – Senso-ji Tapınağı :
Asakusa Tokyo’nun en ilgi çeken semtlerinden biridir. Burada Tokyo’nun en meşhur ve en güzel Budist tapınaklarından biri olan Senso-ji bulunur. Tokyo’ya gelen turistlerin mutlaka uğradığı yerlerden birisi ve her zaman kalabalık. Buraya metro ya da Sumida nehrinde yapılacak bir tekne turu ile ulaşabilirsiniz.
Tapınağın girişini Kaminarimon Kapısı koruyor. Kapının her iki yanında muhafız heykellerinden Fujin sağda, Rajin ise solda yer alıyor. Buradan iki katlı Hozomon Kapısı’na ulaşılıyor. En sonda ise tapınak yer alıyor.
Bu tapınakta Meiji tapınağında dün gördüğüm gibi kutsal su yok ama tütsüler var. Satın alacağınız tütsüleri kum doldurulmuş dev bir çanakta yakarken dilekte bulunuyorsunuz. Japonlar tütsüleri yaktıktan sonra ellerini çıkan dumanlar arasında gezdiriyorlar. Çünkü tütsü dumanının değdiği kişilere sağlık verdiğine inanırlar.
Tapınak 1923’teki depremden sonra ayakta kalmayı başarmış olsa da, 2. Dünya Savaşı sırasındaki bombalamadan kurtulamamış. Sonrasında ana binalar yenilenmiş.
Tapınağın iç kısmı görkemli. Ana salonunun tavanında birçok büyük resim var. Bunlardan birinde lotus çiçekleri arasında melekler tasvir edilmiş.
Senso-ji Tapınağı’nın önünde çekçekçiler (rickshaw) bulunuyor. Çekçek ile size Asakusa semti çevresinde 15 ya da 30 dakika süren turlar yaptırıyorlar. Çekçekçiler sizi taşırken geçtiğiniz yerler hakkında bilgi de veriyorlar. Yalnız son derece turistik olan çekçek turlarının fiyatları gerçekten el yakıyor. Biz çok pahalı bulduğumuz için binmedik.
Nakamise – dori Caddesi :
Senso-ji Tapınağı’na kadar uzanan Nakamise Dori, hatıra eşya, el sanatları, oyuncak, kimono, bebek gibi çeşitli şeyler satan dükkanların sıralandığı bir alışveriş caddesidir.
* Ueno Semti – Tokyo Ulusal Müzesi :
Tokyo’nun kuzeyindeki Ueno semtinde bulunan Ueno Parkı, Tokyolular tarafından çok sevilir. Kiraz ağaçlarının çiçek açtığı Sakura döneminde burası daha da popülerdir. 1873 yılında Meiji hükümeti Ueno’yu halka açık park ilan etmiş.
Parkta Tokyo Ulusal Müzesi başta olmak üzere, Ulusal Bilim Müzesi, Batı Sanatı Ulusal Müzesi gibi önemli müzeler ve 1617 yılında inşa edilmiş Toshogu Tapınağı bulunuyor. Bir de büyükçe bir hayvanat bahçesi (Zoo) var. Burada çeşitli hayvanların yanı sıra kırmızı pandaları ve dev pandaları da görebilirsiniz.
Senso-ji tapınağını ve çevresini sabah gezdikten sonra metroyla Ueno Parkı’na ulaştık. Önce Toshogu Tapınağı ve Tokyo Ulusal Müzesi’ni gezdik. Daha sonra hayvanat bahçesini gezip özellikle pandaları görmek istiyorduk. Fakat ne yazık ki kapanmak üzere olduğundan, girmemiz mümkün olmadı.
Hayvanat Bahçesi pazartesi hariç her gün saat 9.30-17.00 arası açık. Yalnız son giriş saati 16.00; yaz dönemi için erken sayılabilecek bir saat. 2016’da giriş ücreti kişi başı 600 JPY idi; 15 yaşına kadar olan çocuklardan 200 JPY ücret alıyorlardı.
Tokyo Ulusal Müzesi görmeye değer, oldukça zengin bir müze. Japonya’nın en eski ve en büyük müzesi. 1882’de ziyarete açılmış. Bu müzede Doğu Asya’nın her tarafından gelmiş arkeolojik ve sanat objeleri yer alıyor. Beş tane de sergi galerisine sahip. Müzenin ana binasının (Honkan) 1.nci katında Japon heykelleri, kılıçları, seramikleri, modern sanat eserleri sergilenmektedir. 2. inci katında ise Japon sanatının eski dönemlerden 19. yüzyıla kadar en önemli eserleri yer alır. 1968’de açılmış Toyokan bölümünde ise Japonya dışındaki Doğu sanatına ilişkin eklektik koleksiyonlar sergilenmektedir.
Pazartesi günleri kapalı olan müze,diğer günler 9.30-17.00 arası ziyarete açık. 2016’da müzeye giriş ücreti 620 JPY idi. 18 yaş altı öğrenciler ücretsiz girebiliyorlar.
Pazartesi günü hariç, diğer günler sabah saat 9.30’dan itibaren gelip, Ueno Parkındaki tüm görülmesi gereken yerleri gezebilir; hemen hemen bir gününüzü buraya ayırabilirsiniz. Biz öğleden sonra geldiğimizden hepsini yetiştiremedik.
*Tsukiji Balık Pazarı :
22 hektarlık alanıyla Asya’nın en büyük balık pazarı olan Tsukiji, Tokyo’da ziyaret edilmesi gereken yerlerin başında gelir. Ginza semtinin güneyinde yer alır.
Pazar o kadar büyük ki, satış tezgahlarında 15 bin kişi çalışıyormuş. Pazarda dolaşırken, tezgahlarda o güne kadar hiç görmediğiniz deniz canlılarıyla karşılaşıyorsunuz. Ahtapotlar, kabuklular, rengarenk yengeçler, her boydan karidesler, deniz kestaneleri, kalamarlar ve bugüne kadar adını bile duymadığım çeşitli deniz ürünleri. Ayrıca pazarda gezerken dev ton balıklarının nasıl dilimlendiğini yakından görüyorsunuz.
Turistler balık pazarına saat 10.00’dan sonra girebiliyorlar. Yalnız pazara çok daha erken saatte gidip, oradaki ilk saatlerin hareketli ortamını yakından ve kalabalıktan uzak görmek önemli; tabii eğer balık pazarlarını seviyorsanız. Ben balık pazarlarında dolaşmayı çok sevdiğim için, böylesine büyük ve ilginç bir pazarı kaçırmak istemedim. Her şeyi göze alıp fotoğraf makinemi gizleyerek, pazara saat 7.00-8.00 gibi çok erken bir saatte gittim. Uzun bir süre gizlenerek pazarın bir bölümünde dolaştım ve bol bol fotoğraf çektim. Belli bir sürenin sonunda oradaki görevli tarafından fark edilip, pazarı terk etmek zorunda kaldım. Ama amacıma bir şekilde ulaşmış ve pazarda gördüklerimden memnun kalmıştım.
*Ginza Semti :
Tokyo’daki üçüncü günümüzde akşamüstü şehrin zengin semtlerinden biri olan Ginza’ya gittik. Burası lüks mağazaların, pahalı otel ve lojmanların bulunduğu modern bir semt. Ginza’nın ana caddesi cumartesi ve pazar öğleden sonraları yaya yoluna dönüşüyor. Burada binlerde butik ve mağaza var. En büyük eski mağaza “Waco” burada. Alışveriş meraklılarının kesinlikle uğraması gereken bir semt. Ayrıca bir şeyler yeyip içebileceğiniz, dinlenip keyif yapabileceğiniz şık kafeler mevcut. Nissan Galeri, Hermes ve Sony gibi dikkat çeken gösterişli binalar yine burada. Özellikle Hermes binası, Cenova antik limanını tasarlamış olan ünlü İtalyan mimar Renzo Piano’nun eseri.
Giza semti gündüz olduğu gibi, gece de ışıklandırılmış olarak bir başka güzel.
*İmparatorluk Sarayı ve Bahçeleri :
İmparatorluk Sarayı, 1590 yılında ilk Tokugawa Şogun’u İeyasu tarafından yaptırılmış. Edo (Tokyo’nun eski adı) döneminde onu takip eden diğer şogunlar burayı dünyanın en geniş sarayı haline getirmişler. İmparator ve ailesi halen sarayın batı kısmında yaşamlarını sürdürmektedir.
İmparatorluk Saray’ının halka açık olan Doğu Bahçeleri (doğudaki Otemon Kapısı’ndan giriliyor) Pazartesi ve Cuma hariç her gün saat 09.00-16.00 arası ziyaret edilebiliyor. Giriş ücretsiz.
Buradaki en güzel yerlerden biri, sarayın doğu tarafındaki çift kemerli taş köprü Nijubash. Köprü 1888’de tamamlanmış. Çok büyük olan Otemon Kapısı ise 1967’de yeniden inşa edilmiş. Sarayın Doğu bahçeleri’ne buradan giriliyor.
*Yasukuni Türbesi :
İmparatorluk Saray’ının kuzey batısındaki şintoist tapınak, Meiji’den beri ülkesi için ölmüş askerlere adanmış. İki milyondan fazla Japon asker ve sivil, İmparatorluk Savaşları sırasında hayatını kaybetmiş. İşte bu türbe onların anısını yaşatıyor. Savaşta ölen insanların külleri asker olsun, sivil olsun buraya getirilmiş.
*Roppongi Semti – Tokyo Tower :
Rappongi Tokyo’nun güneyinde barların, gece kulüplerinin, diskoteklerin bulunduğu bir eğlence semti. Tokyo’nun müzik merkezi. Burada her türlü müzik yapan lokalleri bulabiliyorsunuz. Ayrıca büyük ve önemli restoranların, mağazaların, alışveriş merkezlerinin bulunduğu bir semt.
Roppongi Hills’te çok sayıda gökdelen de yer alıyor. Bunlar arasında 238 metre yüksekliğindeki 54 katlı Mori Tower, 248 metre yüksekliğindeki Midtown Tower ve 333 metre yüksekliğindeki Eiffel Kulesi benzeri Tokyo Tower var.
Tokyo Tower’ın ana gözlem platformuna çıktık. Çıkış ücreti kişi başı 900 JPY idi. Buradan çok güzel bir Tokyo manzarası gözler önüne seriliyordu. Eiffel’den yüksek olan bu kule 1958’de inşa edilmiş.
Diğer Semtler ve Gezilecek Yerler :
*Odaiba Semti : Burada dünyanın en büyük ve inanılmaz araba sergi salonu Toyota Mega Web’i ve büyük ve şaşırtıcı alışveriş merkezi Venüs Fort’u gezebilirsiniz.
*Ryogoku Semti : Bu semtte müze gezmeye meraklıysanız, birkaç tarih ve etnografya müzesi bulunuyor. Bu müzelerden biri Edo-Tokyo Müzesi. Bu müzede kentin 17. yüzyılda Edo ismiyle kurulduğu günlerden günümüze kadar gelen öyküsüne tanık oluyorsunuz.
*Shinjuku Semti : Otelimizin de yer aldığı Tokyo’nun bu çok hareketli ve canlı semtinde, dünyanın en yoğun kullanılan tren istasyonu bulunuyor. Burada metro istasyonu da var. Ayrıca Shinjuku istasyonu banliyöler arasında işleyen otobüs ve trenlerin kalkış noktası.
Japon hükümetinin sembolü olan 48 katlı Tokyo Metropoliten Hükümet Ofisleri burada. Bu binanın 45.nci katındaki Kuzey Rasathanesi’nden (202 metre) çok güzel bir Tokyo manzarası izleyebilirsiniz.
Shinjuku istasyonunun batısındaki gökdelenler, Japonya’daki ilk inşa edilenlerden. Shinjuku istasyonunun doğusunda ise büyük alışveriş merkezleri, mağazalar, restoranlar, caz kafeler, canlı müzik yapan kulüpler, sanat galerileri, gece kulüpleri, aşk otelleri, sinemalar, oyun salonları, masaj yerleri gibi çok sayıda mekan var. Kısacası son derece canlı ve renkli bir semt.
Tokyo’da Alışveriş :
Tokyo geleneksel dükkanların olduğu çarşılarıyla, ihtişamlı dev mağazalarıyla ve çok katlı alışveriş merkezleriyle tam bir alışveriş başkenti. Hediyelik eşyadan giyime, elektronikten oyuncağa, kırtasiyeden makyaj malzemelerine kadar çok zengin bir alışveriş yelpazesine sahip.
Ginza sayısız butik ve mağazaları ile alışveriş meraklılarının mutlaka uğraması gereken semtlerin başında geliyor. Yukarıda bahsettiğim Asakusa semtinde bulunan Nakamise-dori caddesinde geleneksel el sanatları ürünlerini bulabileceğiniz birçok dükkan var. Yine Harojuku semtindeki yaya yolu Takeshita-dori de alışveriş yapabileceğiniz birçok dükkan ve mağaza bulunuyor. Elektronik mağazalarının bulunduğu semt ise Akihabara. Burada uygun fiyata cep telefonu, laptop, notebook birçok elektronik aleti uygun fiyatlara satın alabilirsiniz.
Shinjuku yine alışveriş yapacaklar için önerebileceğim son derece canlı ve renkli bir semt. Burada çok sayıda mağaza ve alışveriş merkezi var.
Tokyo’da Yeme – İçme :
Tokyo alışveriş konusunda olduğu gibi yeme-içme konusunda da çok fazla seçeneğe sahip bir şehir. Seçenekler o kadar fazla ki, bazen nerede yemek yiyebileceğinize karar vermekte zorlanıyorsunuz. Japonya’ya gitmeden önce sıkı bir araştırma yaptığım için, yemek yiyeceğimiz yerleri hemen hemen önceden belirlemiştim.
Eğer suşiyi seviyorsanız, Tokyo’da çok lezzetli suşi yiyebileceğiniz çok sayıda mekan var. Bunlardan biri, bizim de öğlen yediğimiz Tsukiji Sushisay. Balık Pazar’ının yakınındaki bu küçük restoran 1889’dan beri çok çeşitli suşi ve taze deniz ürünleri sunuyor. Bu kadar lezzetlisini daha önce yemediğimi söyleyebilirim. Suşilerin tatları nefisti. En çok beğendiğim Japonların “unagi” dediği yılan balıklı olanıydı. Hemen hemen 15 kişilik yeri olan restoranda müşteriler tezgahın önünde oturup yemeklerini yerken, bir yandan da aşçıların suşileri nasıl hazırladığını izliyorlar.
Bir diğer memnun kaldığımız suşi restoranı Roppongi Hills’de öğle yemeği yediğimiz Pintokona oldu. Burası daha büyük bir mekandı ve sistem farklıydı. Müşteriler önlerinden bir taşıyıcı kayış üzerinde dönerek geçen suşi tabaklarından istediklerini seçip alıyorlardı.
Shibuya semtindeki Sushi no Midori adlı restoran yine lezzetli suşi yiyebileceğiniz ve tercih edilen restoranlardan biri.
Eğer Japon yemeklerinden sıkılıp, farklı bir lezzet arıyorsanız, Japonya’daki bazı İtalyan restoranlarını tavsiye edebilirim. Bunlardan biri Harojuku semtindeki ilk akşam yemek yediğimiz Trattoria Vino e Pasta.
Bir diğeri özellikle makarnaları başarılı bulunan Shinjuku’daki Al Dente Shinjuku adlı İtalyan restoranı.
Yılan balığı Japon mutfağının bir spesialitesidir ve tadı lezzetlidir. İşte Tokyo’da ızgara yılan balığını tatmak istiyorsanız, Shinjuku’daki Miyagawa Honten adlı restoranda yiyebilirsiniz. Unagi kabayakiyi Unaju (yanında pilavla servis edilen ızgara yılan balığı).
Yine Shinjuku’da dar bir sokak içinde Japonya’da çok tercih edilen ızgara tavuk şiş (yakitori) yapan Omoide Yokocho adlı küçük ve uygun fiyatlı bir mekan.
Japon yemekleri ile ilgili daha fazla bilgi için ana sayfadaki yeme-içme bölümüne bir göz atabilirsiniz.
*Tokyo’da Eğlence Hayatı :
Tokyo gibi devasa bir metropolde elbette insanların gece eğlenebileceği çok sayıda mekan var. Gece eğlenmek için çok fazla zamanım olmadığından, burada gidilmesi gereken bar, pub, gece kulübü, disko gibi eğlence mekanlarını tek tek sayamayacağım. Ama gece eğlenmek için Shinjuku, Shibuya ve Roppongi semtlerini tercih edebilirsiniz. Bu semtlerde zevkinize uygun çok sayıda seçenek var.
Bir örnek vermem gerekirse, Shinjuku’daki Kabukicho mahallesi gece hayatının merkezlerinden biri. Barların, striptriz kulüplerinin, masaj yerlerinin, oyun salonlarının, aşk otellerinin, sinemaların olduğu bir mekan.
Ama eğer iyi müzik dinleyebileceğiniz sakin bir mekan arıyorsanız, bir akşam takıldığım bu mahalledeki Golden Gai’yi tavsiye ederim. Uzun bir cadde olan Yasukuni-Dori’yi dik olarak kesen dar sokağa girdikten sonra, daracık sokaklarda ufacık barlar var. Genelde Tokyo’ya gelen yabancıların takıldığı bu barlarda caz, pop, rock türü parçaların çalındığı barlardan birini tercih edebilirsiniz. Girdiğim bu barlardan birinde çok hoş rock parçalar dinleyerek keyifli zaman geçirmiştim.
Bir diğer duyduğum ama gitmediğim gece kulübü Roppongi’deki New Lex Edo. Tokyo’daki bu çok popüler kulübe Harrison Ford, Paris Hilton, Mick Jagger, Keanu Reaves, Charlize Theron gibi birçok dünya starı uğramış.