Tag

japonya

Browsing

Hiroşima deyince birçok insanın aklına 1945 yılının 6 Ağustos günü saat 8.15’de ABD tarafından atılan atom bombasının düştüğü şehir gelir. Bizim de Hiroşima’ya gelmekteki esas amacımız bombanın düştüğü yerin yakınında yapılmış olan Barış Parkını (Peace Memorial Park) gezmekti. Burada hem barış anıtlarını, hem de bomba sonucu zarar görmüş meşhur kubbeli binayı görecektik. Bunun yanı sıra bize o trajik yılı hatırlatan ve gerçekten tüylerini ürpertecek kadar insanı derinden etkileyen Barış Müzesini (Peace Memorial Museum) ziyaret edecektik.

Shin-Osaka garından sabah erken bir saatte bindiğimiz Shinkansen Hikari ile 1 saat 55 dakikada Hiroşima’ya vardık. Sonrasında Hiroşima garından kalkan kırmızı otobüs bizi kısa sürede Peace Memorial Park’a ulaştırdı.

Hiroşima Barış Parkı 1960’lı yıllarda yapılmış. Bunun için atom bombasının patladığı etki alanı merkezine yakın bir yer seçilmiş. Bu yıkımdan geriye kalan tek yer, Atom Bombası Kubbesi diye bilinen bina olmuş. Sonrasında bu parka bombanın farklı kurbanları için çeşitli anıtlar dikilmiş.

Temmuz ayında Hiroşima’da oldukça sıcak ve nemli bir gün yaşanıyordu. Birçok turist çeşitli ülkelerden bu parkı gezmek için gelmişti. Önce çok iyi düzenlenmiş Kyu-Ota Nehri kıyısındaki parkı gezdik. Buraya çeşitli nedenlerle dikilmiş olan anıtları bir bir gördük. Parkın kuzey girişinde bir Barış Çanı vardı. Onun yakınında burada yakılan on binlerce kişinin külleri bulunuyordu. Biraz ötede çocuklar için bir barış anıtı dikilmişti. Bu anıt bomba atıldığında iki yaşında olan ve bundan zarar görmüş Sasaki Sadako adında bir çocuğun hikayesine vurgu yapıyordu. Bir diğer tarafta Barış Ateşi yanıyordu. Söylenildiğine göre bu ateş ancak dünyadan tüm nükleer silahlar temizlenirse sönecekti. Hemen yan tarafında Tange Kenzo adlı ünlü mimarın tasarımını gerçekleştirdiği, atom bombası kurbanları için yapılmış bir anıt vardı. Üzerindeki yazıtta “barışta kalın, hatayı bir daha tekrarlamayacağız “ diye yazılıydı.

Japonya - japonya.57.jpg

Japonya - japonya.58.jpg

Daha sonra şehrin trajik sembolü olmuş, Atom Bombası Kubbesi (Genbaku Dome) diye adlandırılan binayı görmeye gittik. 1996’da UNESCO tarafından Dünya Mirası olarak deklare edilen bu bina, atom bombası sonucu zarar görmüştü. Sonrasında depremlerden de zarar görerek koruma altına alınmıştı. Bugün bina bombadan sonraki haliyle aynen korunmaktadır. Bu şekilde bırakılmasının nedeni, bombanın korkunç etkilerinin akıldan hiç çıkarılmaması içindir. Bu şekilde nükleer silahların kaldırılması ve sonsuz dünya barışına çağrı yapmaktadır.

Şöyle bir tarihe göz atacak olursak, Amerika Birleşik Devletlerinin atom bombası ile ilgili Araştırmalarına 1939’da başladığını görürüz. Bomba üretimine 1942’de girişilmiş. İlk deneme ise 16 Temmuz 1945’de yapılmış. Sonrasında da malum trajik olay meydana gelmiş. Yaklaşık 3 metre uzunluğunda, 4 ton ağırlığındaki atom bombası şehrin 600 metre üzerinde patlamış. O gün ilk kez atılan atom bombası bebek, genç, yaşlı kadın, erkek dinlemeden yüz binlerce can almış. 2 kilometre civarına kadar her şeyi yok etmiş. Etkisi ise 4 kilometre civarına kadar yayılmış. Asıl kalıcı etkiyi ise patlamadan birkaç dakika sonra başlayan yağmur gerçekleştirmiş. Yağmur ile tüm radyoaktif serpinti bölgeye inmiş. Saniyelerle ölçülebilecek zaman diliminde Hiroşima’yı yok eden bu korkunç bombanın bilançosu ise yaklaşık 140 bin ölü.
Amerika Birleşik Devletlerinin Hiroşima’yı seçmesinin nedenlerinden biri de, Amerikan askerlerinin bulunduğu hiçbir esir kampının olmamasıydı.

Buradan ayrılmadan önce, son olarak Barış Müzesini ziyaret ettik. Parkın son bölümünde, sol tarafta yer alan müze, kronolojik olarak yapılmış açıklamaları ve fotoğraflarıyla çok güzel bir şekilde düzenlenmişti. Bombanın sonuçları, ölenlerin ve yaralananların fotoğrafları, videoları ve yine ölenlerin kişisel eşyalarıyla anlatılmaktaydı.
Bombanın etkilediği 2 kilometrelik alanda hemen hemen herkes ölmüş ve her şey yıkılmıştı. 3-4 kilometrelik etki alanlarında ise kimi yıkımlar ve yaralanan insanlar söz konusuydu.
Müzeyi ziyaret eden çok sayıda insanın etkilendiği bir gerçekti. Gezerken bazı insanların göz yaşlarını tutamadığına, kimilerinin de daha fazla dayanamayıp müzeden çıktığına şahit oldum.

Müze iki binadan meydana geliyordu. Main Building (Ana Bina) ve East Building (Doğu Bina). East Building 2016 Ekim ayına kadar kapalı olduğundan, orayı gezemedik. Bizim gezdiğimiz Main Building’te ise 2016 Ekim ayından itibaren yenileme çalışmaları başlayacaktı. Bu nedenle 2018 Temmuz ayına kadar kapalı kalacaktı.

Müze saat 8.30-18.00 arası gezilebiliyor. Sadece Ağustos ayında saat 19.00’a kadar açık kalıyor. Kış döneminde ise saat 17.00’de kapanıyor. Çocukların ücretsiz olarak girebildiği müzeye kişi başı 500 JPY (2016’da) ödenerek giriliyor.

Hiroşima’da Ulaşım  :

Şehir içinde bir yerden bir yere ulaşmak için, gideceğiniz yere göre Kırmızı ya da Yeşil Otobüsleri kullanabilirsiniz. Bizim gibi JR Pass’ları olan turistler bu otobüslere binerken ücret ödemiyor. Her iki otobüs belli bir güzergah takip ediyor ve belli duraklarda duruyor. Her iki otobüs de duraklardan yarım saatte bir geçiyor. Yalnız trafikten ötürü bazen gecikmeler yaşanabiliyor.

Hiroşima’ya trenle gelecekler, hemen garın önünden kalkan kırmızı ya da yeşil otobüsten herhangi birine binebilirler. Farklı güzergahları izleseler de, her ikisinin geçtiği bazı duraklar var. Bunlardan biri de Barış Parkı (A Bomb Dome durağı).

Hiroşima’da Yeme – İçme  :

Hiroşima’da öğle yemeğini şehrin en iyi deniz ürünleri restoranlarından biri olan Suishin’de yedik. Yemeklerin lezzeti çok iyiydi. Burada suşi, saşimi, tempura, istiridye tercih edebilirsiniz. Balık ve deniz ürünlerini tercih etmeyenler için tavuk gibi başka yemeklerde var. Fiyatlar biraz yüksek ama Japonya’nın pahalı bir ülke olduğunu düşünürsek böyle iyi bir restoran için normal olduğunu söyleyebilirim.

Japonya - japonya.59.jpg

Miyajima  :

Hiroşima’ya kadar gelmişken, şehre 27 kilometre uzaklıktaki Miyajima’yı gezmeden olmaz. Japonya’nın en güzel manzaralarından birine sahip olan Miyajima, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki Japonya’nın Şinto Mabedi İtsukushima’nın meşhur Torii Kapısı’na ev sahipliği yapmaktadır.

Buraya ulaşmak için önce Hiroşima tren garından Miyajima’ya giden trene biniyorsunuz. 20 dakikalık bir tren yolculuğu sonrası ulaştığınız Miyajima tren garından çıktıktan sonra, tam karşıdan kalkan feribotla 10-15 dakika içinde İtsukushima Tapınağı’nın bulunduğu adaya ulaşıyorsunuz. Adaya ulaştıktan sonra iskelenin sağında kalan tapınağa çarşı içinden ya da sahilden yürüyerek on dakikada varılıyor.

Japonya - japonya.60.jpg

Japonya - japonya.61.jpg

İtsukushima Mabedi 593 yılında bir koyun üzerinde kurulmuş. Çevresi yemyeşil tepelerle çevrili. En iyi görüntüsü yüksek gelgit döneminde gerçekleşiyor çünkü buradaki tüm yapılar denizin içinde kalıyor. Tapınağın deniz üzerindeki yüzen meşhur Torii Kapısı, Japonya’nın en çok fotoğrafı çekilen yapılarından biri. Ahşaptan yapılmış 16 metre yüksekliğindeki bu yapı 1875’den kalma.

Biz gezerken denizin suları çekilmiş olduğundan, Torii Kapısının yanına kadar gelebilmiştik. Yalnız yerler epey çamurluydu.

Kyoto’dan Osaka’ya geçerken “Special Rapid Service “ adı verilen hızlı trene bindik. Çünkü bu hat üzerinde Shinkansen kullanamıyorduk. Tabii yine bir hafta süreyle geçerli olan JR Pass’larımızı trene binerken gösterdik. Osaka’ya varışımız sadece 30 dakika sürmüştü.

Osaka Japonya’nın başkent Tokyo ve Yokohama’dan sonra üçüncü büyük şehri. Nüfusu 2,7 milyon civarında. Büyük Okyanus kıyısında,Yodo nehrinin denize döküldüğü noktada yer alıyor. Kalesi, tapınakları, kiraz ağaçları ve sıcak insanlarıyla bilinen Osaka, Japonya’nın Venedik’i ya da Su Şehri olarak adlandırılıyor.

Tarihine baktığımızda 1930’larda bir sanayi gücü haline geldiğini görüyoruz. Bugün de ülkenin ticaret merkezi olarak biliniyor.

Merkez Osaka iki ana semte bölünmüş. Biri şehrin büyük otelleri, restoranları, alışveriş bölgelerini içine alan kuzeydeki Kita (Umeda). Diğeri ise güneydeki Minami. Burası yaşayan şehir merkezi Namba ve Shinsaibashi’yi içine alıyor.

Osaka’da yağmurlu bir güne denk gelmiştik. Japonya’ya geldiğimizden beri ilk kez yağmurla karşılaşıyorduk. Burada iki gece konaklayacaktık. İlk günü Osaka’ya ayırmıştık. İkinci gün ise trenle Hiroşima’ya gidecek ve akşamında Osaka’ya geri dönecektik. Çünkü bir sonraki gün İstanbul’a Seul üzerinden olan uçuşumuz Korean Air ile Osaka’dandı. Yalnız buraya gelip bizim yaptığımız gibi Osaka ve Hiroşima’yı arka arkaya gezecek olanlara, iki yerine üç gün ayırmalarını tavsiye ederim. Bu şekilde daha rahat gezerler ve daha çok yer görmüş olurlar. Biz sadece iki gün ayırabildiğimiz için, Osaka biraz eksik kaldı.

Japonya’ya gelenlerin Tokyo, Kyoto ve Hiroşima ile birlikte görmesi gereken şehirlerden biridir Osaka. Biz de otele yerleşmenin ardından, şehri keşfetmeye buranın en önemli eseri kabul edilen tarihi Osaka Kalesi’nden başladık.

Osaka’da Ulaşım :

Osaka’da bir yerden bir yere ulaşmak için en iyi yol metroyu kullanmaktır. Osaka metro bilet fiyatları gidilecek yerin mesafesine göre değişir. Yakın yerlere tek hat üzerinden gidildiğinde metro biletine 180 JPY öderken, eğer hat değiştirerek gidecek olursanız 240 JPY ödemek zorunda kalırsınız. Biraz daha uzak mesafelere hat değiştirerek gitmek istediğinizde, bu sefer 280 JPY ödersiniz. Metro biletini seçim yaparak Tokyo’da olduğu gibi otomatik makinalardan alıyorsunuz. Çocuk biletine tam biletin yarısı kadar ödeniyor.

Kansai Uluslararası Havalimanı şehir merkezinin 50 km. güney batısında, suni bir adacığın üzerinde yer alıyor. Havalimanına gerek trenle, gerekse otobüsle ulaşabiliyorsunuz. Nankai Express Airport treni sizi 50 dakikada havalimanına ulaştırıyor. Ödenen ücret 920 JPY (2016’da) . Bir diğer alternatif ise Namba istasyonuna gidip buradan Nankai Express Rapid ile 35 dakikada havalimanına ulaşmak. Bunun için ödenen ücret : 1150 JPY (2016’da)

Osaka’da gezerken hem bir metro planını, hem de bir şehir planını yanınızda bulundurmanız sizin için yararlı olur. Daha hızlı karar verir, bir yerden bir yere geçişleri doğru bir şekilde yapıp daha az zaman kaybetmiş olursunuz.

Osaka’da Gezilecek Yerler  :

*Osaka Kalesi  :

Osaka Kale’sini görür görmez mimarisinden etkilendiğimi söyleyebilirim. Gerçekten şehrin bu en önemli eseri göz kamaştırıcıydı.

Tarihi kale general Toyotomi Hideyoshi’nin isteği üzerine 1586’da inşa edilmiş. Nobunaga Oda on yıl süren bir kuşatma sonucu ele geçirdiği Honganji tapınağı üzerine Osaka Kalesini yaptırmış. Burası yapıldıktan sonra Japon yöneticilerinin sürekli rezidansı olmuş. Hideyoshi’nin ölümünden sonra ise siyasi güç Tokugawa Şogunluğu’na geçmişti (Japonya tarihine bakabilirsiniz). Kale 1615’te Tokugawa Şogunluğu tarafından kuşatılıp yıkılmış. Ardından ikinci şogun Hidetada tarafından 1620’de yeniden inşa edilmiş. Tamamlanması on yıl kadar sürmüş. 1665’de yıldırım düşmesi sonucu yıkılan ana kuleden sonra, kalenin kalan kısımları da 1868’de yanmış. Bugünkü kale ise 1931 yılından kalma. Halkın da desteğiyle o tarihte yeniden inşa edilen kale, ilk yapılan kaleye göre daha küçük olmasına rağmen, yine de onun heybeti hakkında bir fikir veriyor. Bugün ülkenin en büyük kalesi olarak kabul ediliyor.

Osawa Nehir’inin yanında bulunan kaleye girmek için taş köprüyü kullanıyoruz. Kaleye ilgi bir hayli fazla. Kaleye girerken yağmur da başlıyor. Kaleye çıktıktan sonra, buradan nehirle birlikte güzel bir panoramik Osaka manzarası ile karşılaşıyoruz. Hava yağmurdan dolayı biraz puslu ve ışık az olsa da, yine de çıktığımıza değiyor.

Saat 09.00-17.00 arası ziyarete açık olan Osaka Kalesi’ne giriş ücreti olarak 600 JPY (2016’da) ödeniyor.

Japonya - japonya.53.jpg Japonya - japonya.54.jpg

*Namba – Dotonbori  :

Osaka’da gezecek pek fazla zamanımız olmadığından, kaleden ayrıldıktan sonra doğruca metroyla kentin merkezi olan Namba’ya gittik. Namba kentin güneyindeki Minami bölgesinde yer alıyor. Osaka’nın en canlı ve renkli yeri. Yaşayan bir semt. Gündüz olsun, gece olsun her zaman kalabalık, cıvıl cıvıl. Her taraf barlar, restoranlar, kafeler, gece kulüpleri, çeşitli dükkanlar ve alışveriş merkezleri ile dolu. Bu kadar kalabalık olmasına rağmen, sokaklar tertemiz. Yerdeki mazgallara bile çiçek desenleri işlenmiş.

Dotonbori ise buradaki kanala paralel uzanan yaya yolu. Osaka’nın da en önemli caddesi. Aynı zamanda Osaka’nın gece hayatıyla bilinen kısmı. Cadde üzerinde sinemalar, tiyatrolar, restoranlar, kafeler, barlar, dükkanlar var. Burada her yaştan, her milletten insanı görebiliyorsunuz. Bazı gençlerin farklı saç modelleri, kıyafetleri, makyajları dikkat çekici.

Namba metro istasyonunda indikten sonra Dotombori’ye kadar yürüdük. Yaya yolunda biraz turladıktan sonra, akşamüstü saatlerinde oradaki Honolulu adlı kafeye oturduk. Bir şeyler içip, biraz dinlenerek keyifli zaman geçirdik.

Dünyada bazı şehirler vardır; hem gündüzü, hem de gecesiyle görmek gerekir. Hatta gece daha bir güzeldir. İşte Osaka öyle bir şehir. Tokyo’nun bazı semtleri için de aynı şeyi söyleyebilirim. Namba sokakları, özellikle de Dotombori’nin arkasında kalan, kanalın geçtiği dar sokak dev tabelaların neonlarıyla gece ışıl ışıldı.

Japonya - japonya.55.jpg

 *Umeda Sky Building :

 Mimar Hara Hirochi’nin projesiyle 1993’te yapımıştır. Buradaki seyir terasından nehirler, köprüler şehri Osaka’nın 360 derecelik manzarasının keyfini çıkarabilirsiniz. Fütürist bir yapı olan gökdelen 173 metre yüksekliğindedir.

*Budist tapınak Shitenno-ji :

593’de Prens Shotoku tarafından inşa ettirilmiş olan tapınak Japon Budizm’inin doğduğu yer olarak kabul ediliyor. Birçok kez yangınla harap olmuş. Son yapımı ise 1965’de gerçekleşmiş.

*Universal Studios Japan  :   

Burası genelde çocukların ilgisini çeken bir yer. 2001’de açılmış. Buradaki dokuz tane tema alanı var. Bunun yanı sıra birçok restoran ve eğlence yerleri bulunuyor.

*Kaiyukan Akvaryumu :

Dünyanın en görülmeye değer akvaryumlarından biridir. Bu büyük akvaryumda köpek balıkları, vatozlar, penguenler ve çok çeşitli balıkları görebilirsiniz.

Osaka’da Alışveriş  :

Japonya’daki diğer şehirler gibi, Osaka da alışveriş meraklılarının birçok şeyi bulabileceği bir şehirdir. Osaka alışveriş merkezlerinin, pasajlarının yoğun olduğu yer Minami (Shinsaibashi) bölgesidir. Burada çok sayıda seçenek karşınıza çıkar. Özellikle bölgenin ana caddesi Mido-Suji’de ünlü markaların, tasarım ürünlerinin satıldığı mağaza ve butikler yer alır. Birçok ürünü bulabileceğiniz buradaki Doguya-suji adlı AVM’yi ziyaret edebilirsiniz. Elektronik ürünler satan Big Camera mağazası yine Namba semtindedir.

Cep telefonu, tablet, fotoğraf makinesi şarj aleti gibi elektronik bir ürün satın almayı düşünüyorsanız, şehrin kuzeyindeki Umeda semtine gitmeniz gerekir. Burası Osaka’nın elektronik merkezidir.

Osaka’da Yeme – İçme  :

Osaka’nın spesialitesi Okonomiyaki. İçine dana eti, domuz eti, yumurta, sebze, peynir,  karides, kalamar gibi çeşitli şeyler konan bir çeşit hamur işi. Pizza gibi yuvarlak. Bunun da Osaka’da en iyi yapıldığı yerlerden birisi Dotonbori’deki Chibo. Fiyat gayet uygun. Özellikle Cuma ve Cumartesi akşamları çok kalabalık. Üst katı da olmasına rağmen,yer bulmak zor oluyor.

Japonya - japonya.56.jpg

Ayrıca Osaka’da deniz ürünleri çok tercih ediliyor. Çok sayıda restoran var. Özellikle de yengeç en çok yenen deniz ürünlerinin başında geliyor. Sadece yengeç yenen restoranlar var.

Kyoto’da kalırken yarım günümüzü Kyoto’nun 44 kilometre güneyinde yer alan tapınaklar şehri Nara’ya ayırmıştık. Trenle Kyoto’ya bir saat mesafedeki Nara tarihi, efsaneleri ve gelenekleriyle Japon kültürünü çok güzel yansıtan bir şehirdi. Bu yüzden mutlaka görülmesi gerekirdi.

Nara 710 yılında Yamato Ovasında kurulmuş. Yemyeşil alçak tepelerle çevrili. Kurulmasının ardından 710-784 yılları arasında Japonya’ya başkentlik yapmış. Buna göre Japonya’nın ilk başkenti. O dönem ülkenin de “altın çağı” imiş. Çin medeniyetinin etkisi altında her şey Japonya’ya adapte edilmiş. Çinli sanatçılar, bilginler Nara’ya gelmişler. Oradakilere ipek dokumasını, kuyumculuğu, lake sanatını, mimariyi  ve inşaat yapımını öğretmişler. Kısa sürede bu sanatlar gelişip serpilmiş. Yine o dönemde Budizm de Çin’den gelip Japonya’da yerleşmiş. Böylece Nara başkentlik yaptığı dönemde Budizmin güçlü bir merkezi olmuş.

Nara UNESCO Dünya Mirası listesine dahil edilmiş eski ve tarihi bir şehir. Dama tahtası gibi birbirini kesen sokaklardan oluşan Nara, eski Çin şehri Chang-an modeli üzerine kurulmuş. Bu şehirde önemli tapınaklar var. Bunlar içinde en önemlisi Todai-ji Tapınağı. Biz de gezimize Nara parkından ve bu parkın içinde yer alan Todai-ji tapınağından başladık.

*Nara Parkı    :   

Nara Parkı Nara’nın bir yerde akciğeri. Göletleri, ağaçlık alanları ve tapınaklarıyla dinlendirici bir yer. Japonların özellikle hafta sonları çocuklarıyla geldiği ve keyifli zaman geçirdiği bir yer. Parkın bir özelliği de geyiklerin yaşam alanı olması. Sayıları 1200 civarında olduğu söylenen geyikler parkta ve tapınakların çevresinde serbestçe dolaşıyor. Onları seve biliyorsunuz. İnsanlara son derece alışkınlar. Bu arada geyiğin Şinto dininde kutsal bir hayvan olduğunu da belirtelim.

Japonya - japonya.47.jpg

Japonya - japonya.48.jpg

*Todai-ji Tapınağı  : 

Kent merkezinin kuzey doğusunda kalan tapınak, JR Nara tren garına yaklaşık 2 kilometre uzaklıkta. Her gün saat 07.30-17.30 arası ziyarete açık. Tren garında indikten sonra önce Nara Parkı’na oradan da biraz ilerideki tapınağa kadar geze geze yürüdük.

Todai-ji Japonya’nın en heybetli tapınaklarından biri. UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan tapınağa, 19 metre yüksekliğindeki büyük güney kapısı Nandaimon’dan geçerek giriliyor. Yapımı 752 yılında tamamlanmış olan tapınağı İmparator Shomyu inşa ettirmiş. Burası bir tapınak kompleksi. Tapınağın ana mekanı Büyük Daibutsu Köşkü. Bu görkemli köşk 747-751 yılları arasında inşa edilmiş. İç kısmında büyük salonda Buda’nın altın yaldızlı bronzdan büyük bir heykeli var. 15 metre uzunluğundaki bu heykel dünyanın en büyük bronz heykeli. Gerek yangınlar, gerekse depremler heykelin başını birçok kez yerinden çıkarmaya neden olduysa da, şu andaki baş 1692 yılından kalma. 752 yılında dökümü yapılan bu heykelde yüzlerce ton eritilmiş bronz kullanılmış.

Japonya - japonya.49.jpg Japonya - japonya.50-1.jpg Japonya - japonya.51-1.jpg

*Kasuga Taisha Şinto Mabedi :

Todai-ji Tapınağı’nın 1,2 kilometre kadar güney doğusunda, Wakakusa dağının ormanlı yamaçlarında yer alıyor. Burası Nara’nın en önemli Şinto mabedi. 8.yüzyılda güçlü Fujiwara ailesi tarafından kurulmuş.
Tapınak saat 09.00-16.00 arası ziyaret edilebiliyor.

*Kofuku-ji Tapınağı  :

Nara’nın ana tapınaklarından biri olan Kofuku-ji, Kintetsu-Nara tren istasyonundan 300 metre kadar ötede yer alıyor. Buradaki beş katlı pagoda Nara’nın simgesi. Kyoto’daki Toji Tapınağı’ndan sonra, 55 metreyle Japonya’daki en yüksek pagodalardan biri. İlk yapılışı 730 yılına tarihleniyor. Fakat Muromachi stiliyle 1426’da yeniden yapılmış. Çevresinde bir sürü köşk yer alıyor.

Japonya - japonya.52.jpg

Nara’da Yeme – İçme :

Nara’da öğle yemeğini Nara Parkı’na yürüme mesafesindeki Tsukihitei adlı restoranda yedik. Yemeklerin lezzetinden memnun kaldık. Bir de buna alternatif olarak tren garına yaklaşık on dakika yürüme mesafesindeki Edogawa Naramachi‘yi öneririm. İç kısmı Japon geleneklerine göre Zen stilinde dekore edilmiş restoranda fiyatlar biraz yüksek olsa da, yemekleri beğeniliyor.

 

Tokyo’dan Kyoto’ya hızlı tren Shinkansen ile geçtik.Tabii bunun için yine JR Pass’larımızı kullandık. Kyoto’ya gitmeden önce, birçok kişiden Japonya’nın en güzel şehri olduğunu duymuştum. Gezdikten sonra bu konudaki fikrim değişmedi. Gerçekten bu şehirden etkilendim. Özellikle tapınaklarına hayran kaldım.

Kyoto 1,5 milyon civarında kişinin yaşadığı bir şehir. Barış ve huzur şehri olarak adlandırılan Kyoto, kültürel açıdan tam bir hazine. Japon kültürünü tanıyabilmek için mutlaka ziyaret edilmesi gerekiyor. Zaten Japonya’ya gelmişseniz, Kyoto’yu ziyaret etmeden ayrılmak doğru olmaz. Tokyo kadar büyük bir şehir olmadığından daha rahat gezilip keşfedilebiliyor. Hatta Tokyo’nun kalabalığından sonra, buraya gelince kendinizi rahatlamış hissediyorsunuz.

Tarihine baktığımızda Kyoto’nun 794’den 1868’e kadar Japonya’ya başkentlik yaptığını görüyoruz. Muhteşem tepelerle çevrili Kyoto, II.Dünya Savaşı sırasında zarar görmeyen nadir şehirlerden biri olmuş. Bu nedenle günümüzde Japonya’nın en güzel eski yapılarını barındırmaktadır. Tapınaklar bu yapıların başında gelir. Ülkenin kutsal ve ruhani başkenti olarak kabul edilen şehirde 1650 Budist tapınağın ve 400 kadar da Şinto mabedinin olduğu söylenir. Bu tapınakların bazıları UNESCO Dünya Mirası olarak kabul ediliyor. Biz de bu şehirde geçireceğimiz 3 tam gün boyunca, zamanımız ölçüsünde bunlar içinden gezmek için en güzel ve etkileyici olanlarını seçtik.

Kyoto’da Ulaşım  :

Kyoto’da bir yerden bir yere ulaşmak için kullanabileceğiniz en rahat ve en etkili araç metrodur. Tokyo ve Osaka metrolarına nazaran çok daha küçük olan Kyoto metrosu 1981 yılında açılmış. Saat 05.30-23.30 arasında işliyor. Biri kuzey-güney, diğeri ise doğu-batı olmak üzere iki metro hattı mevcut. Çok derin bir metro değil; bu nedenle öyle uzun koridorlar yok. 2016’da minimum metro bileti fiyatı 210 JPY. Eğer gün içinde birçok kez metroyu kullanacaksanız, Tokyo kısmında belirttiğim gibi 24 saat geçerli bilet almanızda fayda var. Tüm metro hatlarında geçerli One Day Card 600 JPY idi.

Şehir içinde kullanabileceğiniz bir diğer ulaşım aracı ise otobüs. Özellikle bazı tapınaklara  otobüsle ulaşabilirsiniz. Eğer bir gün içinde birkaç tapınak gezecek iseniz, bizim yaptığımız gibi günlük otobüs kartı almanızı öneririm. Otellerde de satılan bu kartların ücreti 2016’da 500 JPY idi. Otobüse orta kapıdan biniliyor; ön kapıdan ise iniliyor. Eğer bilet alacaksanız, inerken şöföre para verip biletinizi alıyorsunuz. Eğer kart kullanıyorsanız, o zaman otobüse bindiğinizde kartınızı oradaki makineye sokup işletiyorsunuz. Kısacası burada sistem tersten işliyor.

Kyoto’da Gezilecek Yerler  :

*Kinkaku-ji Tapınağı (Altın Köşk) :

Kyoto’nun kuzey batısındaki Rakusai semtinde yer alan bu tapınağa ulaşmak için JR Kyoto istasyonundan 204 ya da 205 nolu otobüslerden birine binmeniz gerekir. Bir diğer alternatif ise Kawaramachi –Sanjo istasyonundan 59 numaralı otobüse binmektir. Otobüsten Kinkakuji-michi durağında iniliyor.

Şogun Yoshimitsu 1394’te tahtından feragat ettikten sonra, 1397’de Kitayamaden’i kendine ikametgah olarak yaptırmış. “Altın Köşk” anlamına gelen bu yer, Yoshimitsu’nun 1408’de ölümünün ardından, onun isteğiyle bir Zen Tapınağı’na dönüştürülmüş. O günkü tüm yapılar harabe haline gelirken, geriye bir tek Kinkaku-ji kalmış.

1994 yılında UNESCO Dünya Mirası’na dahil edilen tapınağın esas ismi Rokuon-ji. Tapınağın küçük gölün sularındaki altın sarısı rengindeki yansıması çok hoş. Çevresi ağaçlarla çevrili olan Kinkaku-ji, Japonya’nın en güzel ve en popüler tapınaklarından biri.
Her gün 09.00-17.00 arası ziyarete açık olan tapınağa giriş ücreti 2016’da 400 JPY idi.

Japonya - japonya.30.jpg

*Ryoan-ji Tapınağı  :

Kinkaku-ji’den ayrıldıktan sonra, karşıdaki duraktan 59 numaralı otobüse binerek, 1,2 kilometre ötedeki bir diğer tapınağa geçiyoruz. Ryoan-ji de diğeri gibi 1994’de UNESCO Dünya Mirası listesine dahil edilmiş güzel bir tapınak. Söylenenlere bakılırsa hafta sonu çok kalabalık oluyormuş. Bu yüzden hafta arası gelmemiz isabetli olmuştu. Çok fazla ziyaretçi yoktu.

Zen tarikatı Rinzai-shu’ya bağlı olan bu Budist tapınağı ve bahçeleri, 1473’de ağaçlıklı tepelerin eteğinde zamanın büyük derebeylerinden Hosokawa Katsumoto tarafından yaptırılmış. 1797’de yangın nedeniyle yıkılmış ve 19. yüzyıl başında tekrar inşa edilmiş.

Zen Bahçesi üç tarafı duvarla çevrili ve dikdörtgen formda. Yalnız içeriye girilmiyor; ana köşkün verandasından seyredilebiliyor. “Rock Garden” olarak bilinen bu bahçedeki 15 kaya, dünyanın adaları ve kıtalarını simgeliyormuş. Bahçenin her gün keşişler tarafından bakımı yapılıyor.

Tapınak her gün saat 08.00-17.00 arası ziyaret edilebiliyor. 2016’da giriş ücreti 500 JPY idi.

Japonya - japonya.31.jpg

Japonya - japonya.32.jpg

*Ninna-ji Tapınağı  :

Ryoan-ji Tapınağı’nı gezdikten sonra, bu sefer onun 800 metre güney batısında kalan Ninna-ji’ye geçtik. Bu da diğerleri gibi 1994’den itibaren UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan bir tapınak. Buraya ulaşmak için ister Ryoan-ji’den yürüyebilir; ya da 59 nolu otobüse binip Omuro-ninnaji durağında inebilirsiniz. Tapınak her gün st 9.00-17.00 arası ziyarete açık. Giriş ücreti 800 JPY idi.

Ninna-ji Tapınağı 886 yılında İmparator Koko tarafından yaptırılmaya başlanmış ve onun ölümünden sonra 888 yılında oğlu Uda Tenno yapıyı tamamlamış. Daha sonra da kendi yaşam tarzını değiştirip rahip olmuş. Meiji dönemine kadar tapınağın rahipleri imparatorluk ailesinden seçilmiş.

Tapınağa devasa Nio-mon Kapısı’ndan giriliyor. Buradaki heykeller Heian döneminin geleneğine göre Japon stilinde yapılmış.
Tapınağın içine girerken ayakkabılarımızı çıkarıyoruz. Tatamilerin (bir tür ince hasır) üzerinde yürüyerek odaları geziyoruz. En güzel olanı Shinden Salonu. Dikdörtgen panellerle çevrili üç odadan oluşuyor. Bu paneller üzerinde çok güzel resimler var.

Japonya - japonya.33.jpg Japonya - japonya.34.jpg

Buradaki Hokutei (Kuzey Bahçesi) muhteşem güzellikteydi. Söylenildiğine göre, sonbaharda kırmızı renge bürünen ağaçların yaprakları daha da muhteşem bir güzellik sunuyormuş.

Japonya - japonya.35.jpg

Oldukça büyük olan tapınak kompleksinde başka yapılarda var. Bunlardan biri de 1630 yılına tarihlenen 33 metre yükseklikteki beş katlı pagoda.

Japonya - japonya.36.jpg

*Nijo Şatosu   :

Ertesi gün sabah saatlerinde gezdiğimiz bu şato, 1603’te Tokugawa Şogunu İeyasu tarafından Kyoto’daki resmi rezidansı olarak inşa ettirilmeye başlanmış. Şatonun yapımı ise 1626’da Tokugawa Şogunu İemitsu tarafından tamamlanmış.

UNESCO Dünya Mirası listesindeki Nijo Şatosu’na Çin stilindeki görkemli Karamon kapısından giriliyor. Şatonun bahçesi çok hoş; etrafı yemyeşil. Buradaki göletin ortasında “Horai-Jima” adı verilen büyük bir adacık var.

Japonya - japonya.37.jpg Japonya - japonya.38.jpg

Şatodaki Ninomaru Sarayı zarif ve sade bir mimari stile sahip. Saraya ayakkabılar çıkarılarak giriliyor ve yerdeki “tatami” adı verilen hasırlarda yürünerek geziliyor. Saray 33 odadan meydana geliyor. Odaların duvarları çok güzel resimlerle süslü. Bunlar Kano adlı mimar ve onun okulundan yetişmiş öğrencilerin resim çalışmaları.

Japonya - japonya.39.jpg

Nijo Şatosu her gün saat 08.45-17.00 arası ziyarete açık. 2016’da giriş ücreti 600 JPY idi. Buradaki Ninomaru Şatosu’nu ise 9.00-16.00 arası gezebiliyorsunuz. Buraya Kyoto tren garından 9-50 ya da 101 nolu otobüslerden biriyle ya da metro ile (Nijo-jo Mae durağı) ulaşabilirsiniz.

*Kiyomizu Dera Tapınağı  :

Japonya’nın en ünlü tapınaklarından biri olan Kiyomizu Dera’yı öğleden sonra ziyaret ettik. Sağlı sollu dükkanların sıralandığı bir yaya yolundan geçerek, ağaçlarla kaplı yemyeşil bir tepenin yamacına inşa edilmiş tapınağa doğru tırmandık.

Kiyomizu Dera Tapınağı 139 ahşap kazık üzerinde bulunan terasıyla ünlü. 798’de inşa edilmiş bu terastan tüm Kyoto’yu tepeden izleme fırsatı buluyorsunuz. Görüntü muhteşem.

Tapınak Japonya’da popüler olan Budist tanrı Kanon Bosatsu’ya adanmış. Simgeleri lotus çiçeği ve su kabı. Birçok tapınakta olduğu gibi Japonlar dileklerini ve dualarını tabletler üzerine yazıyorlar.

Tapınağa ulaşmak için Kyoto tren istasyonundan 100 ya da 206 numaralı otobüse binip,  Kiyomizumichi ya da Gozo durağında iniyorsunuz. Tapınak saat 6.00-18.00 arası ziyarete açık. Giriş ücreti ise 300 JPY. Kyoto’nun bu en çok ziyaret edilen tapınağına hafta sonları çok kalabalık olduğundan hafta içinde ve öğleden sonranın son saatlerinde gelmek daha uygun.

Japonya - japonya.40.jpg Japonya - japonya.41.jpg Japonya - japonya.42.jpg Japonya - japonya.43.jpg

*Kyoto’da Görülmesi Gereken Diğer Tapınaklar  :

Tapınaklar şehri Kyoto’da birbirinden güzel çok sayıda tapınak var. Yukarıda bahsettiğim tapınaklar dışında aşağıda belirttiklerimi de  zamanınız ölçüsünde gezebilirsiniz.

-Toji Tapınağı
-Chion-İn Tapınağı
-Ginkaku-ji Tapınağı
-Daigo-ji Tapınağı
-Saiho-ji Tapınağı
-Daitoku-ji Budist Manastırı
Ayrıca Kyoto Ulusal Müze’sini de gezmenizi öneririm.

*Gion Mahallesi   :

Kyoto’daki meşhur geyşa semtidir. Bu şehre gelen herkesin görmesi gerekir. Geyşa kültürünün hissedilebileceği geleneksel evlerin ve dar sokakların modern unsurlarla kaynaştığı tarihi bir semttir burası.

Japonya - japonya.44.jpg

Japonya - japonya.45.jpg

Biz de Kiyamizu Dera tapınağından ayrıldıktan sonra, oraya çok ta uzak olmayan bu semte geldik. Bu semtteki sokaklarda dolaşırken tesadüfen bir geyşaya rastlamamız şans oldu. Özel ziyafetler ve toplantılarda misafirlerine hizmet etmek amacıyla profesyonelce eğitilmiş kadınlar olan geyşaları aslında sokaklarda dolaşırken görmek pek rastlanan bir durum değildir.

Geyşalar oldukça bilgili, kültürlü ve eğitimli kadınlardır. Erkek müşterilerine politika, sanat ve kültür konularında eşlik ederler. Geyşaların sabır, sebat, yetenek ve sırdaşlık gibi üstün nitelikleri vardır. Asla hafif kadınlar değillerdir. Hareketlerinde tamamen özgürdürler. Ama müşterileriyle ilişkileri sınırlıdır. Onlarla ilişkilerini belli bir düzeyde tutarlar. Daha genç ve daha az eğitimli olan stajyer geyşalara “Mayko” denir. Daima kimono giyerler. Saçları çok güzel bir şekilde, eski Japon stilinde taranmış olur. Yüzleri beyaza yakın solgun bir renge sahipken, dudakları ise kırmızı boyalıdır..

Japonya - japonya.46.jpg

Bu mahallede Japon geleneksel kültürünü yansıtan danslı, müzikli gösteriler organize ediliyor. Biz de Gion Corner’da bir saat süren bir Japon Show’una katıldık. Programda Maiko dansı, puppet show, eski müzik gagaku, çay seremonisi, ikebana gibi farklı gösteriler vardı. Kişi başı ödenen ücret 2.500 JPY idi.

Gion mahallesi’nde bir çay seremonisine katılmak, Japon stilindeki bir çay evinde bu deneyimi yaşamak isterdim. Çay seromonisinin en iyi yapıldığı yerler Kyoto’daydı. Fakat zaman yetersizliğinden bu mümkün olmadı. Çay seremonisine ilgi duyanların, Gion’daki bir çay evinde bu seremoniye katılmasını öneririm. Bunun için önceden rezervasyon gerekiyor. Buradaki çay evlerinden biri olan “En” Çarşamba hariç her gün açık. Seremoni saatleri 13-14 ve 19 olarak belirlenmiş. 45 dakika süren bu tören için, 2016’da kişi başı ödenen ücret 2.000 JPY idi. Biraz pahalı olsa da, bu ilginç deneyimi bir kez yaşamak için bu parayı vermeye değer.

Kyoto’da Alışveriş  :

Japonya tam bir alışveriş cenneti. Tokyo’da olduğu gibi Kyoto’da da alışveriş yapabileceğiniz çok sayıda mekan var.

Bunlar biri Kiyomizu Dera Tapınağı’na giden yaya yolu üzerinde sağlı sollu sıralanmış dükkanlar. Bu dükkanlarda çeşitli hediyelikler bulabilirsiniz.

Bir diğeri Teramachi Galerisi. 750 metre uzunluğundaki bu yaya yolu, Oike-dori caddesinden Shijo-dori caddesine kadar uzanıyor. Birçok mağaza ve butikle dolu olan bu galeride, ucuz elektronik ürünleri de bulabiliyorsunuz.
Nishiki yiyecek pazarını yürüyerek keşfedebilirsiniz. Bu canlı Pazar yeri Nishikinokoji sokağında.  Butikler, çiçekçiler, yiyecek ürünleri satan çok güzel dekore edilmiş dükkanlar uzun bir kapalı pasaj içinde yer alıyor.
Marutamachi’deki altı katlı mağaza Kyoto Handicraft Center popüler alışveriş merkezlerinden biri. Fiyatlar pahalı ama kalite oldukça iyi. Tax Free uygulaması var. Bunun için pasaportunuzun yanınızda olması gerekiyor. Samuray kılıçları, oyuncak bebekler, Japon çayı, sake, origami, magnet, çanak çömlek, çay ve sake takımları, vazolar, resimler gibi değişik hediyelikler bulabiliyorsunuz.
Ayrıca Gion semti çevresinde şık hediyelik eşya dükkanları bulunuyor.

Kyoto’da Yeme – İçme :

Kyoto’da kaldığımız Gimmond Kyoto Oteli karşısındaki sokak içinde yer alan Kishukura Honten adlı restoranı öneririm. İçeri girerken ayakkabılar çıkartılıyor ve sizi yer masasının olduğu bir sofraya alıyorlar. Zemin tatami ile kaplı. Temiz ve şık bir mekan. Özellikle et ve tavuk şişi (yakitori) burada çok lezzetli yapıyorlar. Önden içtiğimiz miso çorbası da başarılıydı.

Gontaro, Kyoto’nun merkezinde lezzetli yemek yiyebileceğiniz bir diğer güzel mekan.

Eğer Japon yemekleri dışında farklı bir lezzet arıyorsanız bir İspanyol restoranı olan La Masa iyi bir tercih olur. Bir İspanyol spesialitesi olan paella var. Ayrıca deniz ürünleri ve şarabını da beğendik.

Tokyo’daki bir günümüzü Tokyo’nun 140 km kuzeyindeki tarihi şehir Nikko’ya ayırmıştık. UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan bu güzel şehri görmeden Tokyo’dan ayrılmak doğru olmazdı.
Nikko ormanlık alanla ve dağlarla çevrili; 600-700 metrelik bir rakıma sahip küçük bir şehir. Bir ırmak boyunca uzanıyor. Yazın burada balıkçılara ve yürüyüş yapanlara rastlanırken, kışın karlı olduğundan bir kış sporları merkezi olarak hizmet veriyor.

Tokyo tren garından (M17) bindiğimiz “Shinkansen Yamabiko”  hızlı treni bizi tam 50 dakikada Utsunomiya’ya getirmişti. Trenin bu kadar hızlısına ilk kez bugün binmiştim. Rayların üzerinde yağ gibi kayıyordu. Geçtiğimiz yerleri göremiyorduk bile. Ayrıca uçaktan geniş koltuk aralıkları ve konforlu koltuklarıyla son derece rahattı. Havalandırması çok iyi ayarlanmıştı.Kısacası bir yolcunun rahatı için her şey düşünülmüştü. Utsonomiya’ya vardıktan sonra, bu istasyonda tren değiştirdik. Bindiğimiz daha eski ve küçük tren bizi 40 dakika içinde Nikko’ya ulaştırdı. Ardından Nikko garı önünden kalkan otobüsle 7-8 dakikalık bir süre içinde şehrin en önemli tapınağı olan Toshogu Mabedi’ne vardık. Otobüs için kişi başı 290 JPY (2,5 Euro gibi) ödedik.

Nikko’nun en meşhur ve en büyük mabedi olan Toshogu, Şogun Tokugawa İeyasu’ya adanmış. Kendisi Tokugawa Şoğunluğu’nu kurmuş. 1603’de 60 yaşındayken şogun olmuş.  Onun kurduğu hanedanlık Japonya’yı 250 yıldan uzun bir süre yönetmiş. Bataklık bir köy olan Edo’da (bugünkü Tokyo) şogunluğun başkenti olmuş.

Toshogu Mabedi 1616 yılında inşa edilmiş. Bu mabedin yapımı için ülkenin en iyi ustaları, sanatçıları getirilmiş; özellikle Nara ve Kyoto’dan. İki yılda Japonya’nın her tarafından gelen on beş bin kadar el sanatları ustası buranın yapımı, oymaları, boyanması ve süslemelerinde çalışmış. Yapımı on yıl kadar sürmüş.
Mabedin giriş kapısı olan Yomeimon Gate, biz ziyaret ettiğimizde restore edilmekteydi. Burası hayvan ve çiçek motifleriyle dekore edilmişti. Kapıda oyulmuş on iki sütun bulunuyordu.
Buradaki beş katlı pagoda bir feodal derebeyi tarafından 1650’de bağışlanmış. Pagoda geçirdiği yangından sonra 1818’de yeniden inşa edilmiş. Pagodanın her katı ayrı bir unsuru tasvir etmektedir. Bunlar dünya, su, ateş, rüzgar ve cennet şeklinde yukarıdan aşağıya doğru sıralanmıştır.

Japonya - japonya.23.jpg

Çin stili süslü çatı ile örtülü, granitten havuzu olan Kutsal Çeşme 1618 yılında kalma ve ritüel arınmalarda kullanılıyor. Mabedin içindeki yapıların süslemeleri, oymaları ise gerçekten hayranlık uyandıracak kadar göz alıcı.

Japonya - japonya.25-1.jpg Japonya - japonya.26.jpg

Mabedi gezdikten sonra, Tokugawa İeyasu’nun mezarı ve Hazine Kulesini görmek için insana huzur veren bir doğanın içinden yukarıya doğru tırmanıyoruz.

Japonya - japonya.27-2.jpg

Nikko’ya gelenlerin mutlaka ziyaret ettikleri bu mabet saat 08.00-17.00 arası ziyarete açık.  2016’da giriş ücreti 1300 JPY idi.

Toshogu mabedinden  ayrıldıktan sonra, ilerideki kırmızı ahşap köprüye doğru yürüdük. Nikko tren garına 1,5 kilometre mesafedeki bu güzel köprü gürültülü Diaya Nehri üzerinden geçiyor. 1636 yılında inşa edilmiş. Sel nedeniyle yıkıldıktan sonra, 1907’de orijinal planına uygun olarak yeniden yapılmış.

Japonya - japonya.28-1.jpg

Chuzenji Gölü’ne hareket etmeden önce, öğle yemeğimizi köprüye yakın mesafedeki Steak House’da yedik. Türk damak tadına uygun yemeklerini ve servisini çok başarılı bulduk. Burada ilk kez Japonların ulusal içkisi sakeyi de denedim.

Chuzenji Gölü’ne gitmek için Nikko tren garından otobüse bindik. Çok virajlı bir dağ yolunu geride bırakarak yaklaşık 45 dakikalık bir süre içinde Chuzenji Gölü kıyısındaki küçük Chugushi kasabasına vardık. Chugushi kışların soğuk ve karlı geçtiği bir kasaba. Gölün de doğusunda kalıyor.

Chuzenji ise volkanik bir göl. Nantai volkanının püskürtmesi neticesinde ortaya çıkmış. Nikko’nun 20 kilometre kuzeyinde yer alıyor. Rakım 1271 metre. Tokyo’nun bunaltıcı sıcağı ve neminden sonra, gerek Nikko’da, gerekse burada bulunmak bize çok iyi geldi. Göl ve çevresindeki yemyeşil tepelerle birlikte harika bir manzara gözler önüne seriliyordu.

Japonya - japonya.29.jpg

Japonya’yı keşfetmeye başkent Tokyo’dan başlamaya karar vermiştik. Bu yüzden Güney Kore’deki dört gün süren gezimizi tamamladıktan sonra, Seul’den bindiğimiz Korean Air’in yaklaşık iki saat süren uçusuyla Tokyo’nun Hameda havalimanına indik. Önce havalimanındaki “JR Midoriguchi” ofisinden bir hafta boyunca kullanacağımız hızlı trenlerde geçerli olacak JR Pass’larımızı (Japan Rail Pass) aldık.  Sabah saatlerinde olmamıza rağmen, sıcak ve nemli hava kendini yavaş yavaş hissettirmeye başlamıştı. Haziranın bu son gününde Tokyo’da 35 derece dolaylarında bir hava sıcaklığı vardı. Önce Tokyo Monorail ile Tokyo tren garına, oradan da metroyu kullanarak Shinjuku semtindeki otelimize ulaştık.

Sumida Irmağı kıyısında kurulmuş Tokyo 13 milyon nüfusuyla dünyanın en büyük metropollerinden biri. Yalnız bu nüfus gündüz saatlerinden 30 milyon kişiye kadar ulaşabiliyor. Her akşam iş bitiminde bunun 17 milyonu metroları, trenleri, otoyolları doldurup şehrin çevresindeki banliyölere, köylere, kasabalara akıyor. Ertesi gün ise aynı kalabalık Tokyo’ya geri dönüyor. İşte 23 semtten oluşan böylesine dev bir şehri gezmek hiç kolay değil. Bunun için epey bir zaman ayırmak gerekiyor. Bizim ise ayırabileceğimiz sadece 4 günümüz vardı. Bunun da bir gününü Tokyo’nun 140 km kuzeyinde yer alan ve çok güzel bir şehir olan Nikko için kullanacaktık. Tabii bu yeterli olmayacaktı; çünkü Tokyo’da çok fazla gezilecek yer ve zaman geçirebileceğiniz mekan var. Ama yine de zamanı ekonomik kullanarak Tokyo’nun hiç olmazsa en önemli semtlerini gezmeyi planlamıştık.

Tokyo iki katlı bir şehir gibi. Hem yerin altında, hem de üstünde iki ayrı şehir bulabiliyorsunuz. Metronun olduğu yerde alışveriş yapabileceğiniz dükkanlar, kafeteryalar ve restoranlarla sanki kendinizi ayrı bir şehirdeymiş gibi hissediyorsunuz. Tokyolular metroyu yoğun olarak kullanıyor. Çünkü Tokyo dünyada trafiğin en yoğun olduğu şehirlerden biri. Geniş yollara rağmen araç bolluğu, özellikle işe gidiş ve çıkış saatlerinde tıkanıklık yaratıyor. Bu yüzden bir semtten diğerine ulaşabilmek için metroyu kullanmak en akıllıca seçim oluyor. Biz de öyle yaptık; Tokyo’da bulunduğumuz süre içinde metroyu kullanmayı tercih ettik. Burada bulunduğumuz süre içinde çok yer gezmemiz gerektiği için, her gün 24 saat geçerli Day Pass satın aldık.

Otele yerleşmenin ardından, Tokyo’daki gezimize Harojuku semtindeki meşhur şinto tapınağı Meiji Jinku’dan başladık. Tapınağı gezdikten sonra, çıkışta alışveriş caddesi ve yaya yolu Takeshita-dori’de dolaşarak, günü güzel bir akşam yemeğiyle noktaladık.

Tokyo’da Ulaşım     :

Trafiğin yoğun olduğu Tokyo’da bir yerden bir yere ulaşmak için en iyi çözüm metroyu kullanmaktır. Japonya ultra modern ve çok iyi işleyen bir metro ağına sahiptir. Yalnız işe gidiş ve işten çıkış saatlerinde metro çok kalabalık olur. Biletler otomatik makinelerden alınır ve fiyatlar gidilecek mesafeye göre değişir. Metro planı Japonca ama istasyon isimleri yanında İngilizce olarak ta yazılır. Her metro durağı harf ve numarayla gösterilmiştir. Örneğin Ginza Line (G5)  gibi.

2016’da minimum tek kişilik metro bileti fiyatı 170 JPY idi. Daha uzun mesafeler için ise 200 JPY civarında bir fiyat ödeniyordu. Eğer bir gün içinde birkaç kez metroyu kullanacaksanız, 600 JPY ödeyerek 24 saat geçerli Day Pass satın almak daha mantıklıdır. Otomatik makinelerden bilet alırken, orada bulunan memurlar size bir şekilde yardımcı oluyorlar.

Japonya’da gezerken yanınızda hem bir şehir planı, hem de bir metro planı bulundurmanızı öneririm. Size gideceğiniz yerleri hızlı bir şekilde belirlemede büyük kolaylık sağlar. Böylece bir yerden bir başka yere geçerken zamanı en iyi şekilde kullanmış olursunuz.

Tokyo’nun Semtleri ve Gezilecek Yerleri  :

*Harojuku Semti – Meiji Jinku Tapınağı  :

Harojuku Tokyo’nun batısında, otelimizin bulunduğu Shinjuku’nun güneyinde bir semt. Tokyo’ya gelen turistlerin mutlaka uğradığı bu semtte, Tokyo’nun en güzel ve en büyük şintoist tapınaklarından olan Meiji Jinku var. 1920’de inşa edilmiş olan tapınak şu andaki imparatorun büyük dedesi olan İmparator Meiji’ye adanmış. Büyük Yoyogi Parkı’nın içinde on, on beş  dakika kadar yürüyüp, yüksek ahşap kapılardan geçerek ana yapıya ulaşıyorsunuz.

Meiji Jinku Japonya tapınak mimarisinin en zarif örneklerinden biri. 1945’teki bombardıman sırasında yıkılan tapınak, 1958’te toplanan bağışlarla yeniden inşa edilmiş. Japonya’nın en çok ziyaret edilen yerlerinden biri. Tapınak alanı sedir ağaçlarının oluşturduğu bir korunun ortasında yer alıyor. Yalnız tapınağın kutsal kısmına girilmiyor. Ziyaretçiler kutsal bölümün önündeki iç avluya kadar gelebiliyorlar ve tapınağın kapısı önünde dua edebiliyorlar. Bu arada iç mekanın fotoğrafını çekmekte yasak.
Tapınağın ana mekanı ahşaptan yapılmış. Zaten Japonlar tapınakları için ahşabı bolca kullanmışlar. Şinto mimari stiliyle yapılmış tapınağın iç kısmı ise oldukça sade döşenmiş.

Tapınağın ağaçlarla dolu bahçesinde genç rahiplerin işlettikleri küçük dükkanlar birer muska cenneti. Sağlık, mutluluk, aşk, okulda başarı, kötü ruhları kovma dahil bin bir çeşit muska mevcut.
Tapınağın hemen önünde kutsal olduğuna inanılan suyu içip ruhunuzu temizleyebiliyorsunuz. Tahta kepçeyle suyu içtikten sonra, suyun bir kısmını sapına doğru akıtıp onu da temizliyorsunuz.

Japonya - Japonya.1-1.jpg Japonya - japonya.2.jpg

Takeshita – dori Caddesi :

Harojuku semti alışveriş yapacaklar için birçok seçenek sunuyor. Takeshita-dori semtin  en önemli alışveriş caddesi. Trafiğe kapalı bu dar yaya yolu üzerinde giyim üzerine mağazaların, butiklerin yanı sıra, krepçiler, dondurmacılar gibi çeşitli yiyecek satıcıları yer alıyor. Özellikle akşamüstü ve akşam saatlerinde bu yaya yolu son derece canlı ve hareketli.

Japonya - japonya.3.jpg

*Asakusa Semti – Senso-ji Tapınağı :

Asakusa Tokyo’nun en ilgi çeken semtlerinden biridir. Burada Tokyo’nun en meşhur ve en güzel Budist tapınaklarından biri olan Senso-ji bulunur. Tokyo’ya gelen turistlerin mutlaka uğradığı yerlerden birisi ve her zaman kalabalık. Buraya metro ya da Sumida nehrinde yapılacak bir tekne turu ile ulaşabilirsiniz.

Tapınağın girişini Kaminarimon Kapısı koruyor. Kapının her iki yanında muhafız heykellerinden Fujin sağda, Rajin ise solda yer alıyor. Buradan iki katlı Hozomon Kapısı’na ulaşılıyor. En sonda ise tapınak yer alıyor.

Japonya - japonya.5.jpg

Bu tapınakta Meiji tapınağında dün gördüğüm gibi kutsal su yok ama tütsüler var. Satın alacağınız tütsüleri kum doldurulmuş dev bir çanakta yakarken dilekte bulunuyorsunuz. Japonlar tütsüleri yaktıktan sonra ellerini çıkan dumanlar arasında gezdiriyorlar. Çünkü tütsü dumanının değdiği kişilere sağlık verdiğine inanırlar.

Tapınak 1923’teki depremden sonra ayakta kalmayı başarmış olsa da,  2. Dünya Savaşı sırasındaki bombalamadan kurtulamamış. Sonrasında ana binalar yenilenmiş.

Tapınağın iç kısmı görkemli. Ana salonunun tavanında birçok büyük resim var. Bunlardan birinde lotus çiçekleri arasında melekler tasvir edilmiş.

Japonya - japonya.6.jpg Japonya - japonya.7-1.jpg Japonya - japonya.8.jpg Japonya - japonya.8A-1.jpg

Senso-ji Tapınağı’nın önünde çekçekçiler (rickshaw) bulunuyor. Çekçek ile size Asakusa semti çevresinde 15 ya da 30 dakika süren turlar yaptırıyorlar. Çekçekçiler sizi taşırken geçtiğiniz yerler hakkında bilgi de veriyorlar. Yalnız son derece turistik olan çekçek turlarının fiyatları gerçekten el yakıyor. Biz çok pahalı bulduğumuz için binmedik.

Japonya - japonya.9.jpg

Nakamise – dori Caddesi :

Senso-ji Tapınağı’na kadar uzanan Nakamise Dori, hatıra eşya, el sanatları, oyuncak, kimono, bebek gibi çeşitli şeyler satan dükkanların sıralandığı bir alışveriş caddesidir.

Japonya - japonya.10.jpg

* Ueno Semti – Tokyo Ulusal Müzesi  :

Tokyo’nun kuzeyindeki Ueno semtinde bulunan Ueno Parkı, Tokyolular tarafından çok sevilir. Kiraz ağaçlarının çiçek açtığı Sakura döneminde burası daha da popülerdir. 1873 yılında Meiji hükümeti Ueno’yu halka açık park ilan etmiş.

Parkta Tokyo Ulusal Müzesi başta olmak üzere, Ulusal Bilim Müzesi, Batı Sanatı Ulusal Müzesi gibi önemli müzeler ve 1617 yılında inşa edilmiş Toshogu Tapınağı bulunuyor. Bir de büyükçe bir hayvanat bahçesi (Zoo) var. Burada çeşitli hayvanların yanı sıra kırmızı pandaları ve dev pandaları da görebilirsiniz.

Senso-ji  tapınağını ve çevresini sabah gezdikten sonra metroyla Ueno Parkı’na ulaştık. Önce Toshogu Tapınağı ve Tokyo Ulusal Müzesi’ni gezdik. Daha sonra hayvanat bahçesini gezip özellikle pandaları görmek istiyorduk. Fakat ne yazık ki kapanmak üzere olduğundan, girmemiz mümkün olmadı.

Hayvanat Bahçesi pazartesi hariç her gün saat 9.30-17.00 arası açık. Yalnız son giriş saati  16.00; yaz dönemi için erken sayılabilecek bir saat. 2016’da giriş ücreti kişi başı 600 JPY idi; 15 yaşına kadar olan çocuklardan 200 JPY ücret alıyorlardı.

Tokyo Ulusal Müzesi görmeye değer, oldukça zengin bir müze. Japonya’nın en eski ve en büyük müzesi. 1882’de ziyarete açılmış. Bu müzede Doğu Asya’nın her tarafından gelmiş arkeolojik ve sanat objeleri yer alıyor. Beş tane de sergi galerisine sahip. Müzenin ana binasının (Honkan) 1.nci katında Japon heykelleri, kılıçları, seramikleri, modern sanat eserleri sergilenmektedir. 2. inci katında ise Japon sanatının eski dönemlerden 19. yüzyıla kadar en önemli eserleri yer alır. 1968’de açılmış Toyokan bölümünde ise Japonya dışındaki Doğu sanatına ilişkin eklektik koleksiyonlar sergilenmektedir.

Pazartesi günleri kapalı olan müze,diğer günler 9.30-17.00 arası ziyarete açık. 2016’da müzeye giriş ücreti 620 JPY idi. 18 yaş altı öğrenciler ücretsiz girebiliyorlar.

Pazartesi günü hariç, diğer günler sabah saat 9.30’dan itibaren gelip, Ueno Parkındaki tüm görülmesi gereken yerleri gezebilir; hemen hemen bir gününüzü buraya ayırabilirsiniz. Biz öğleden sonra geldiğimizden hepsini yetiştiremedik.

Japonya - japonya.11.jpg Japonya - japonya.12.jpg

*Tsukiji Balık Pazarı  :

22 hektarlık alanıyla Asya’nın en büyük balık pazarı olan Tsukiji, Tokyo’da ziyaret edilmesi gereken yerlerin başında gelir. Ginza semtinin güneyinde yer alır.

Pazar o kadar büyük ki, satış tezgahlarında 15 bin kişi çalışıyormuş. Pazarda dolaşırken, tezgahlarda o güne kadar hiç görmediğiniz deniz canlılarıyla karşılaşıyorsunuz. Ahtapotlar, kabuklular, rengarenk yengeçler, her boydan karidesler, deniz kestaneleri, kalamarlar ve bugüne kadar adını bile duymadığım çeşitli deniz ürünleri. Ayrıca pazarda gezerken dev ton balıklarının nasıl dilimlendiğini yakından görüyorsunuz.

Turistler balık pazarına saat 10.00’dan sonra girebiliyorlar. Yalnız pazara çok daha erken saatte gidip, oradaki ilk saatlerin hareketli ortamını yakından ve kalabalıktan uzak görmek önemli; tabii eğer balık pazarlarını seviyorsanız. Ben balık pazarlarında dolaşmayı çok sevdiğim için, böylesine büyük ve ilginç bir pazarı kaçırmak istemedim. Her şeyi göze alıp fotoğraf makinemi gizleyerek, pazara saat 7.00-8.00 gibi çok erken bir saatte gittim. Uzun bir süre gizlenerek pazarın bir bölümünde dolaştım ve bol bol fotoğraf çektim. Belli bir sürenin sonunda oradaki görevli tarafından fark edilip, pazarı terk etmek zorunda kaldım. Ama amacıma bir şekilde ulaşmış ve pazarda gördüklerimden memnun kalmıştım.

Japonya - japonya.13-1.jpg Japonya - japonya.14.jpg

*Ginza Semti  :

Tokyo’daki üçüncü günümüzde akşamüstü şehrin zengin semtlerinden biri olan Ginza’ya gittik. Burası lüks mağazaların, pahalı otel ve lojmanların bulunduğu modern bir semt. Ginza’nın ana caddesi cumartesi ve pazar öğleden sonraları yaya yoluna dönüşüyor. Burada binlerde butik ve mağaza var. En büyük eski mağaza “Waco” burada. Alışveriş meraklılarının kesinlikle uğraması gereken bir semt. Ayrıca bir şeyler yeyip içebileceğiniz, dinlenip keyif yapabileceğiniz şık kafeler mevcut. Nissan Galeri, Hermes ve Sony gibi dikkat çeken gösterişli binalar yine burada. Özellikle Hermes binası, Cenova antik limanını tasarlamış olan ünlü İtalyan mimar Renzo Piano’nun eseri.

Japonya - japonya.15.jpg

Japonya - japonya.16.jpg

Giza semti gündüz olduğu gibi, gece de ışıklandırılmış olarak bir başka güzel.

*İmparatorluk Sarayı ve Bahçeleri :

İmparatorluk Sarayı, 1590 yılında ilk Tokugawa Şogun’u İeyasu tarafından yaptırılmış. Edo (Tokyo’nun eski adı) döneminde onu takip eden diğer şogunlar burayı dünyanın en geniş sarayı haline getirmişler. İmparator ve ailesi halen sarayın batı kısmında yaşamlarını sürdürmektedir.

İmparatorluk Saray’ının halka açık olan Doğu Bahçeleri (doğudaki Otemon Kapısı’ndan giriliyor) Pazartesi ve Cuma hariç her gün saat 09.00-16.00 arası ziyaret edilebiliyor. Giriş ücretsiz.

Buradaki en güzel yerlerden biri, sarayın doğu tarafındaki çift kemerli taş köprü Nijubash. Köprü 1888’de tamamlanmış. Çok büyük olan Otemon Kapısı ise 1967’de yeniden inşa edilmiş. Sarayın Doğu bahçeleri’ne buradan giriliyor.

Japonya - japonya.17.jpg Japonya - japonya.18.jpg

*Yasukuni Türbesi  :

İmparatorluk Saray’ının kuzey batısındaki şintoist tapınak, Meiji’den beri ülkesi için ölmüş askerlere adanmış. İki milyondan fazla Japon asker ve sivil, İmparatorluk Savaşları sırasında hayatını kaybetmiş. İşte bu türbe onların anısını yaşatıyor. Savaşta ölen insanların külleri asker olsun, sivil olsun buraya getirilmiş.

Japonya - japonya.19.jpg

*Roppongi Semti – Tokyo Tower :

Rappongi Tokyo’nun güneyinde barların, gece kulüplerinin, diskoteklerin bulunduğu bir eğlence semti. Tokyo’nun müzik merkezi. Burada her türlü müzik yapan lokalleri bulabiliyorsunuz. Ayrıca büyük ve önemli restoranların, mağazaların, alışveriş merkezlerinin bulunduğu bir semt.

Roppongi Hills’te çok sayıda gökdelen de yer alıyor. Bunlar arasında 238 metre yüksekliğindeki 54 katlı Mori Tower, 248 metre yüksekliğindeki Midtown Tower ve 333 metre yüksekliğindeki Eiffel Kulesi benzeri Tokyo Tower var.

Tokyo Tower’ın ana gözlem platformuna çıktık. Çıkış ücreti kişi başı 900 JPY idi. Buradan çok güzel bir Tokyo manzarası gözler önüne seriliyordu. Eiffel’den yüksek olan bu kule 1958’de inşa edilmiş.

Japonya - japonya.20.jpg

Diğer Semtler ve Gezilecek Yerler :

*Odaiba Semti  : Burada dünyanın en büyük ve inanılmaz araba sergi salonu Toyota Mega Web’i ve büyük ve şaşırtıcı alışveriş merkezi Venüs Fort’u gezebilirsiniz.

*Ryogoku Semti : Bu semtte müze gezmeye meraklıysanız, birkaç tarih ve etnografya müzesi bulunuyor. Bu müzelerden biri Edo-Tokyo Müzesi. Bu müzede kentin 17. yüzyılda Edo ismiyle kurulduğu günlerden günümüze kadar gelen öyküsüne tanık oluyorsunuz.

*Shinjuku Semti : Otelimizin de yer aldığı Tokyo’nun bu çok hareketli ve canlı semtinde, dünyanın en yoğun kullanılan tren istasyonu bulunuyor. Burada metro istasyonu da var. Ayrıca Shinjuku istasyonu banliyöler arasında işleyen otobüs ve trenlerin kalkış noktası.

Japon hükümetinin sembolü olan 48 katlı Tokyo Metropoliten Hükümet Ofisleri burada. Bu binanın 45.nci katındaki Kuzey Rasathanesi’nden (202 metre) çok güzel bir Tokyo manzarası izleyebilirsiniz.

Shinjuku istasyonunun batısındaki gökdelenler, Japonya’daki ilk inşa edilenlerden. Shinjuku istasyonunun doğusunda ise büyük alışveriş merkezleri, mağazalar, restoranlar, caz kafeler, canlı müzik yapan kulüpler, sanat galerileri, gece kulüpleri, aşk otelleri, sinemalar, oyun salonları, masaj yerleri gibi çok sayıda mekan var. Kısacası son derece canlı ve renkli bir semt.

 Tokyo’da Alışveriş  :

Tokyo geleneksel dükkanların olduğu çarşılarıyla, ihtişamlı dev mağazalarıyla ve çok katlı alışveriş merkezleriyle tam bir alışveriş başkenti. Hediyelik eşyadan giyime, elektronikten oyuncağa, kırtasiyeden makyaj malzemelerine kadar çok zengin bir alışveriş yelpazesine sahip.

Ginza sayısız butik ve mağazaları ile alışveriş meraklılarının mutlaka uğraması gereken semtlerin başında geliyor. Yukarıda bahsettiğim Asakusa semtinde bulunan Nakamise-dori caddesinde geleneksel el sanatları ürünlerini bulabileceğiniz birçok dükkan var. Yine Harojuku semtindeki yaya yolu Takeshita-dori de alışveriş yapabileceğiniz birçok dükkan ve mağaza bulunuyor. Elektronik mağazalarının bulunduğu semt ise Akihabara. Burada uygun fiyata cep telefonu, laptop, notebook birçok elektronik aleti uygun fiyatlara satın alabilirsiniz.

Shinjuku yine alışveriş yapacaklar için önerebileceğim son derece canlı ve renkli bir semt. Burada çok sayıda mağaza ve alışveriş merkezi var.

Tokyo’da Yeme – İçme  :

Tokyo alışveriş konusunda olduğu gibi yeme-içme konusunda da çok fazla seçeneğe sahip bir şehir. Seçenekler o kadar fazla ki, bazen nerede yemek yiyebileceğinize karar vermekte zorlanıyorsunuz. Japonya’ya gitmeden önce sıkı bir araştırma yaptığım için, yemek yiyeceğimiz yerleri hemen hemen önceden belirlemiştim.

Eğer suşiyi seviyorsanız, Tokyo’da çok lezzetli suşi yiyebileceğiniz çok sayıda mekan var. Bunlardan biri, bizim de öğlen yediğimiz Tsukiji Sushisay. Balık Pazar’ının yakınındaki bu küçük restoran 1889’dan beri çok çeşitli suşi ve taze deniz ürünleri sunuyor. Bu kadar lezzetlisini daha önce yemediğimi söyleyebilirim. Suşilerin tatları nefisti. En çok beğendiğim Japonların “unagi” dediği yılan balıklı olanıydı. Hemen hemen 15 kişilik yeri olan restoranda müşteriler tezgahın önünde oturup yemeklerini yerken, bir yandan da aşçıların suşileri nasıl hazırladığını izliyorlar.

Japonya - japonya.21.jpgBir diğer memnun kaldığımız suşi restoranı Roppongi Hills’de öğle yemeği yediğimiz Pintokona oldu. Burası daha büyük bir mekandı ve sistem farklıydı. Müşteriler önlerinden bir taşıyıcı kayış üzerinde dönerek geçen suşi tabaklarından istediklerini seçip alıyorlardı.

Shibuya semtindeki Sushi no Midori adlı restoran yine lezzetli suşi yiyebileceğiniz ve tercih edilen restoranlardan biri.

Eğer Japon yemeklerinden sıkılıp, farklı bir lezzet arıyorsanız, Japonya’daki bazı İtalyan restoranlarını tavsiye edebilirim. Bunlardan biri Harojuku semtindeki ilk akşam yemek yediğimiz Trattoria Vino e Pasta.

Japonya - japonya.22.jpg

Bir diğeri özellikle makarnaları başarılı bulunan Shinjuku’daki Al Dente Shinjuku adlı İtalyan restoranı.

Yılan balığı Japon mutfağının bir spesialitesidir ve tadı lezzetlidir.  İşte Tokyo’da ızgara yılan balığını tatmak istiyorsanız, Shinjuku’daki Miyagawa Honten adlı restoranda yiyebilirsiniz. Unagi kabayakiyi Unaju (yanında pilavla servis edilen ızgara yılan balığı).

Yine Shinjuku’da dar bir sokak içinde Japonya’da çok tercih edilen ızgara tavuk şiş (yakitori) yapan Omoide Yokocho adlı küçük ve uygun fiyatlı bir mekan.

Japon yemekleri ile ilgili daha fazla bilgi için ana sayfadaki yeme-içme bölümüne bir göz atabilirsiniz.

*Tokyo’da Eğlence Hayatı :

Tokyo gibi devasa bir metropolde elbette insanların gece eğlenebileceği çok sayıda mekan var.  Gece eğlenmek için çok fazla zamanım olmadığından, burada gidilmesi gereken bar, pub, gece kulübü, disko gibi eğlence mekanlarını tek tek sayamayacağım. Ama gece eğlenmek için Shinjuku, Shibuya ve Roppongi semtlerini tercih edebilirsiniz. Bu semtlerde zevkinize uygun çok sayıda seçenek var.

Bir örnek vermem gerekirse, Shinjuku’daki Kabukicho mahallesi gece hayatının merkezlerinden biri. Barların, striptriz kulüplerinin, masaj yerlerinin, oyun salonlarının, aşk otellerinin, sinemaların olduğu bir mekan.

Ama eğer iyi müzik dinleyebileceğiniz sakin bir mekan arıyorsanız, bir akşam takıldığım bu mahalledeki Golden Gai’yi tavsiye ederim. Uzun bir cadde olan Yasukuni-Dori’yi dik olarak kesen dar sokağa girdikten sonra, daracık sokaklarda ufacık barlar var. Genelde Tokyo’ya gelen yabancıların takıldığı bu barlarda caz, pop, rock türü parçaların çalındığı barlardan birini tercih edebilirsiniz. Girdiğim bu barlardan birinde çok hoş rock parçalar dinleyerek keyifli zaman geçirmiştim.

Bir diğer duyduğum ama gitmediğim gece kulübü Roppongi’deki New Lex Edo. Tokyo’daki bu çok popüler kulübe Harrison Ford, Paris Hilton, Mick Jagger, Keanu Reaves, Charlize Theron gibi birçok dünya starı uğramış.

Japonya birçok kişinin hayallerini süsleyen bir ülke. Bunlardan biri de benim yakın bir arkadaşım. Bir gün oturup konuştuk ve iki aile birlikte Japonya’ya gitmeye karar verdik. Ben de o güne kadar birçok Asya ülkesini ziyaret etmiş ama Japonya’ya bir türlü gidememiştim. Uzun zamandır merak ettiğim ve çok görmek istediğim bir ülkeydi. Yalnız oraya kadar gitmişken sadece Japonya’yı gezip dönmek olmazdı. Bu yüzden gezi programına onun yakın komşusu Güney Kore’yi de dahil ettik. Böylece iki ülkeyi arka arkaya ziyaret edecektik. Toplam 16 gün sürecek olan seyahatimizin sadece dört gününü Güney Kore’ye ayıra bilmiştik. Çünkü bizim için öncelikli olan Uzakdoğu’nun teknoloji devi Japonya idi.

Aslında Japonya’ya gitmeyi düşündüğümüz tarih kiraz çiçeklerinin açtığı Sakura dönemiydi. Her yıl Japonya’nın çeşitli kentlerinde Sakura Zensen ikişer haftalık festivallerle kutlanıyordu. Bu da hemen hemen Mart ayının son haftasından başlayıp Mayıs ayı başına kadar olan dönemi kapsıyordu. Fotoğraflardan gördüğüm kadarıyla, baharı müjdeleyen kiraz çiçekleriyle harika görüntüler ortaya çıkıyordu. Tabii ki baharın o güzelliğini yansıtan bu festivali orada yaşamak isterdim. Fakat kızımın okulu nedeniyle gidiş tarihimizi haziranın son haftasına çekmek zorunda kaldık. Yalnız ilerde bir kere daha Japonya’ya gitme fırsatı bulursam, bu sefer kesinlikle Sakura dönemini tercih ederim.

Seyahatimize önce Güney Kore’den start verdik. Orada dört keyifli gün geçirdikten sonra, Seul’den uçakla Japonya’nın başkenti Tokyo’ya geçtik. Japonya’da dolu dolu geçireceğimiz 11günümüz vardı. Önce Tokyo’yu, ardından da sırasıyla Nikko, Kyoto, Nara, Osaka ve Hiroşima gibi belli başlı kentleri ziyaret edecektik. Sanıyorum ki burada yaşayacaklarımız bize bu güzel ve ilginç ülke hakkında iyi bir fikir verecekti.

Genel Bilgiler   :

*Japonya binlerce irili ufaklı adanın oluşturduğu bir ülke. Asya’nın doğusunda, Pasifik Okyanusu üzerinde, boylu boyunca bir hilal biçiminde uzanıyor. Doğusunda Pasifik Okyanusu, batısında Japon Denizi var. Ülke topraklarının %95’ini kuzeyden güneye doğru sıralanan dört ana ada oluşturuyor : Hokkaido (79 bin km2) – Honshu (227 bin km2) – Shikoku (18 bin km2) ve Kyushu (36 bin km2).
*Ülkenin üçte ikisi dağlık. En yükseği 3778 metre olan Fuji Dağı. Japonya’nın sembolü kabul edilen ve halen aktif olan volkanik bir dağ. Zaten ülkede 270 tane volkan yer alıyor. Bunlardan 190 tanesi sönmüş volkan. Sonuçta burası en fazla depremin yaşandığı ülkelerin başında geliyor. Ülkenin sadece 1/5’i yaşanabilir durumda.
*Yüzölçümü 378 bin km2. Hemen hemen Türkiye’nin yarısı kadar bir alana sahip.
*128 milyon civarındaki nüfusuyla dünyanın 9.uncu büyük nüfusuna sahip ülke. Bu nüfusun içinde 1,2 milyon kadar yabancı da var. Bunların çoğu Amerikalı, Tayvanlı, Çinli, İngiliz ve Kanadalı.
*Başkent Tokyo.
*Resmi dili Japonca. Dünyada en çok konuşulan 7.inci dil.
İngilizce ise Japonca’nın ardından ülkede en çok konuşulan dil. Ama Japonlar dil konusunda pek yetenekli değiller. Genelde İngilizce’yi çok iyi konuşamıyorlar.
*Japonya’da 3 dini inanış vardır. Şintoizm, Budizm ve Hıristiyanlık. Dünyanın en eski dinlerinden biri olan Şinto, 1870-1940 yılları arasında Japonların milli diniymiş. 1940’dan sonra resmi din olma özelliğini kaybetmiş. Şu anda Japonya’da resmi din diye bir şey yok. Okullarda dini eğitim yasak. Günümüzde az sayıda Japon tamamen Şinto dinine bağlı. Budizm ise Japonya’daki ikinci önemli din konumunda. Bir de Hıristiyan nüfus var. Bunlardan 600 bin kadarı Protestan ve yaklaşık 400 bini de Katolik.
*Para Birimi Japon Yeni (JPY)
2016’da 1 Euro = 117,5 JPY ve 1 USD = 104 JPY idi.
2019’da 1 Euro = 126 JPY    ve 1 USD = 109 JPY
*Japonya’da yönetim şekli Anayasal Monarşi. İngiltere’de nasıl kraliçe varsa, burada imparator var. 1989’dan beri İmparator Akihito, Japon halkının birliği ve devletin sembolü. Yönetim yetkisi yok. Siyasi rejim Parlamenter Demokrasi. Temsilciler Meclisi ve Senoto’dan oluşan bir Parlamento ile ülkeyi yöneten başkakanın önderliğinde bir bakanlar kurulu var.
*Nippon, Japonların ülkelerine taktıkları isim. “Güneşin doğduğu yer” anlamına geliyor.
*Japonya Türkiye’den + 6 saat ilerde.
*Türk vatandaşları 3 ay süreyle vizeden muaftır.
*Çeşme suyu içiliyor. Ayrıca şehrin birçok yerinde tren istasyonları dahil kapalı şişe su alabileceğiniz otomatik makineler var. Suya ihtiyaç duyacağınız sıcak yaz günlerinde bu büyük kolaylık sağlıyor.
*Çok güvenli bir ülke. Suç oranı diğer ülkelere göre çok düşük.

Japonya’ya Ne Zaman Gidilir  :

Japonya’yı ziyaret için en ideal aylar Nisan ve Mayıs’tır. Bu aynı zamanda kiraz çiçeklerinin açtığı muhteşem görüntüler sunan Sakura dönemine denk gelir. Yaprakların renk değiştirdiği Eylül sonu ile Ekim ayı da Japonya’nın güzelliğine doyum olmaz.

Yazın ise sıcak ve nemli bir hava söz konusu olduğundan, Japonya’yı ziyaret etmek için aslında pek uygun değildir. Özellikle başkent Tokyo’da nem oranının çok yüksek olması, çoğu zaman gezmeyi zorlaştırır. Biz kızımın okulu nedeniyle Haziran-Temmuz döneminde Japonya’ya gittik. Bazen aşırı sıcak ve nemden rahatsızlık duysak da, yine de keyifli bir gezi yaptığımızı söyleyebilirim. Kışlar ise Japonya’nın çoğu yerinde, özellikle de kuzey kısmında soğuk geçtiğinden tercih edilmeyen bir dönemdir.

Japonya’ya Nasıl Gidilir   :

İstanbul’dan Tokyo’ya birçok havayolu şirketi uçuyor. Bunlardan Nippon Airways ve Turkish Airlines’ın direkt seferleri var. Buna karşın aktarmalı olarak uçan havayolları da var. Bunlar içinde en uygunu Doha aktarmalı uçan Qatar Airways’in seferleri. Bunun yanı sıra Dubai aktarmalı Emirates, Singapur aktarmalı Singapore Airlines, yine Almanya aktarmalı olan Lufthansa tercih edilebilir.

Eğer Japonya ile birlikte Kore’yi de ziyaret edecekseniz, Korean Air (Kore Havayolları) fiyat bakımından birçok havayolu içinde en uygun olanların başında gelir. Bizim yaptığımız gibi Korean Air ile İstanbul’dan Seul’e, oradan da Tokyo ya da Osaka’ya uçabilirsiniz. Dönüşü yine Seul üzerinden yaparsınız. Korean Air’in İstanbul’da satış ofisi bulunmaktadır.

Tokyo’da iki havalimanı var. Tokyo’nun 22 km kadar güneyde yer alan eski havalimanı Haneda günümüzde daha çok iç hatlarda kullanılırken, uluslararası uçuşların çoğu Narita hava limanından gerçekleşiyor.

Japonya’da Ulaşım   :

Japonya’da ulaşım ve kamu taşımacılığı sistemi mükemmel işler. Japonya içinde seyahat etmenin en ekonomik ve pratik yolu treni kullanmaktır. Japonya dünyanın en gelişmiş demiryolu ağına sahiptir. Trenler hem tam saatinde kalkar, hem de çok hızlıdır. İstediğiniz yere en hızlı bir biçimde ulaşırsınız. Bu yüzden Japonlar özellikle büyük kentler arasındaki ulaşımda, yollar çok kalabalık olduğundan kendi arabalarıyla gitmek yerine, trene binmeyi tercih ederler. Japonların mermiye benzettiği için “the bullet” diye adlandırdığı “Shinkansen” olarak bilinen tren saatte 320 kilometre hızla gitmektedir. Hızlı olmasının yanı sıra çok konforlu ve güvenlidir.

Japonya - japonya.A.jpg

Japonya’daki seyahatimiz sırasında kentler arasında gidip gelirken çoğu zaman Shinkansen adlı hızlı treni kullandık. Trenin hızı müthişti. Bundan önce en hızlı trenlere (TGV) Fransa’da binmiştim. Ama bunun hızının onu da geçtiğini söyleyebilirim. Giderken geçtiğimiz yerleri görmüyorduk bile.

Japonya - tren-pass1.jpg

Japonya’da tren bilet fiyatları oldukça yüksek. Daha ekonomik bir ücret ödeyerek Shinkansenleri (Nozomi ve Mizuho hariç) kullanabilmeniz için, Japonya’ya gitmeden önce İstanbul’daki H.I.S. firmasıyla iletişime geçip, JR Pass (Japan Rail Pass) için gerekli ödemeyi yapmanız ve Japonya’ya ayak bastığınızda ödeme yaptığınız belgeyi havalimanındaki “JR Pass Midoriguchi” ofisine verip, JR Passlarınızı alarak kullanıma açtırmanız gerekmektedir. Bunu yaparken JR Pass’ın geçerli olacağı ilk gün ile son günü yani bir haftalık süreyi de belirliyorsunuz.

Japonya - tren-pass.jpg

JR Pass uygulaması sadece Japonya’ya turistik seyahat yapanlar için geçerlidir. 7-14-21 günlük JR Paslar mevcuttur. 2016’da gittiğimizde 7 gün için bir yetişkinin ödediği rakam 809 TL idi. 2018’de bu fiyat 1929 TL’ye yükselmiş. Biz 7 günlük JR Pass aldık ve yedi gün boyunca hızlı trenlerden yararlandık. Bu paslar trene binme hakkını verirken, koltuk ve kompartıman numaralarınızı kartınızı gösterip istasyonlardaki gişelerden ücretsiz olarak alıyorsunuz. Bu arada isterseniz numara almayıp, trende belirlenmiş numarasız kompartımana da geçebilirsiniz.
Daha detaylı bilgi için H.I.S. firmasıyla jrpass@his.com.tr mailine yazarak iletişime geçebilirsiniz.

Şehirler arası ulaşımda bir diğer alternatif otobüs. Hizmet kalitesi gayet iyi. Ama tren yolculuğuna göre çok daha uzun sürüyor. Tokyo-Kyoto arası hemen hemen 7 saat tutuyor.

Japon Halkı Hakkında Bilinmesi Gerekenler  :

*İnanılmaz derecede saygılı insanlar. Bugüne kadar çok fazla sayıda ülke gezdim, Japonlar kadar saygılı ve düşüncelisini görmedim. Kendilerinden daha çok başkalarını düşünüyorlar.
*Doğru, dürüst ve güvenilir insanlar.
*Yardımseverler. Bir şey sorduğunuzda yardım etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Yolda bir haritaya bakarken, yanınıza yanaşan bir Japon size yardımcı olabilmek için hemen nereyi aradığınızı soruyor. Hatta bir keresinde akşam Tokyo’da bir restoranın yerini sorduğumuz Japon genç, yolunu değiştirip bizi biraz ötedeki restoranın kapısına kadar götürmüştü. Doğrusu bu kadarını beklemiyordum. Davranışından etkilenmiştim.
*Yasalara, kurallara son derece saygılılar. Günlük yaşamlarında düzen, disiplin ve karşılıklı saygı hakim. Örneğin metroya ya da trene binerken herkes sıraya giriyor; en ufak bir itiş kakış yaşanmıyor. Trafik ışıklarına ve kurallarına riayet etmeyen tek bir sürücü ya da yayaya rastlanmıyor.
*Mükemmeliyetçi insanlar. Zaten sistem de onları buna zorluyor.
*Kavgadan, gereksiz sürtüşmelerden hoşlanmıyorlar. Günlük yaşamlarında sakin ve iyi geçimli insanlar. Japonya’da bulunduğum iki hafta boyunca yolda veya herhangi bir mekanda en ufak olumsuz bir şeye rastlamadım.
*Japonlar genelde başkalarına art niyet beslemeyen insanlar. Başkaları hakkında olumsuz fikir yürütmüyorlar. Başka uluslara da geçmişteki bazı kötü olaylardan dolayı kin beslemiyorlar. Örneğin ABD tarafından ülkelerine iki kez atom bombası atılmış olmasına rağmen, onlar hakkında kötü bir laf söylediklerine ne şahit oldum, ne de başkalarından duydum.
*Çok temiz insanlar. Bunu gezdiğiniz sokakların, caddelerin ve girdiğiniz restoranların, kafelerin ve özellikle de tuvaletlerin temizliğinden anlıyorsunuz.
*Bugüne kadar gerek Japonya’da, gerekse başka seyahatlerim sırasında karşılaştığım ve tanıştığım Japonlar’ın Türklere karşı sevgi beslediğini ve Türk kültürünü kendilerine yakın bulduklarını gözlemledim.
*Japonlar genelde sağlıklı ve uzun yaşayan insanlar. Dünyanın en yaşlı insanlarının bulunduğu ülkelerin başında Japonya’nın gelmesi bunun bir göstergesi. Spor yaparlar, sağlık kontrollerini ihmal etmezler, az ve yavaş yemek yerler ve doğru beslenirler.
Bir gazetede okuduğum bir haberde, dünyanın en yaşlı adamı olarak 121 yaşında ölen Shigechiyo İzumi, ölmeden önce kendisiyle yapılan bir röportajda, uzun yaşamın sırrını şu sözle ifade etmişti : temiz havada sade bir hayat, doğru beslenme ve her gün bir kadeh “sake”.

Japonya Tarihi     :

*710-794 yılları arasında Nara Japonya’nın ilk başkentiydi.
*794-1185 yılları arasında Kyoto şehri Japonya’ya başkentlik yaptı.
*1185-1333 Savaşçıların Şoguna Kamakura adı altında bir askeri idare kurması ve Kamakura’daki hakimiyetleri.
*1333-1568 Japonya’da Muromachi (feodal) dönemi.
*1600-1867 Tokugawa Şogunluğu dönemi. Başkenti Edo (bugünkü Tokyo) olan Tokugawa Şogunluğu (beyliği) 17. yüzyıl başlarında yıllar boyu süren mücadele ve birçok rejimin devrilmesinin ardından kurulmuştur. Bu barış döneminde dış dünyaya kapılar kapatılmış,  ulusal bir tecrit politikası benimsenmiştir.
*1867’de iktidardaki şogunun istifa etmesi üzerine, imparatorun otoritesi geri verilmiştir. İmparator Meiji yönetimindeki yeni hükümet devlet işlerinin kontrolünü yeniden ele almıştır. Ülkenin refah ve askeri gücün iyileştirilmesine yönelik Batılaşma politikası izlenmiştir.
*1868-1912 Meiji Dönemi. Genç Samuraylar Meiji’yi destekliyorlardı. Amaç ülkeyi yeniden güçlendirmek, zengin ülke ve güçlü bir ordu yaratmaktı. Kısacası ülke 300 yıl kadar dış dünyaya kapalı kaldıktan sonra, kapılarını bu dünyaya tekrar açmıştı.
*1868’de Tokyo Japonya’nın başkenti oldu.
*1894-1895 Çin-Japon Savaşı, Japonların zaferiyle son buldu.
*1904 -1905 Rus-Japon Savaşı, Japonların zaferiyle sonuçlandı.
*1945’te Amerika Birleşik Devletleri Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası attı. Sovyetler Birliği de Pasifik’te savaşa girdi. Sonunda Japonya barış istedi.
*1945’ten sonra 2.Dünya Savaş’ının yıktığı Japonya, 30-35 yıl içinde hızlı toparlanıp, dünyanın en gelişmiş sanayi ve teknolojisine sahip ülkelerinden biri haline geldi. Japonya’nın refah ve yaşam düzeyi Batı Avrupa ülkelerini geçti. Buna “Japon Mucizesi” dendi.
*1997’de Güney Doğu Asya ülkelerinde görülen ekonomik durgunluk Japonya’ya da yayıldı.

Japonya’nın Ekonomisi   :

ABD’den sonra dünyanın en güçlü ikinci ekonomisine sahipken, son yıllarda büyük atak yapan Çin’in gerisinde kaldı. Bugün de Japonya güçlü ekonomisiyle yaşam standardı ve refah seviyesi çok yüksek olan bir ülke.

Japonya çok dağlık bir ülke olduğundan, topraklarının önemli bir bölümü tarıma elverişli değil. Sadece topraklarının %13’ünü tarımda kullanabiliyorlar. Bu da nüfusu kalabalık olan bu ülkenin gıda konusunda dışa bağımlı olduğunu gösteriyor. Yiyeceklerin büyük kısmını başka ülkelerden ithal ediyorlar.

Bir ada ülkesi olduklarından, balık ve diğer deniz ürünleri ekonomilerinde önemli bir yer tutuyor. Toplam yıllık balık avcılığında dünya 4.üncüsü. Bunun yanı sıra dünyanın en fazla balık ithal eden ve tüketen ülkesi.

Japonya doğal kaynaklar açısından fakir ülkedir. Birçok önemli madeni dışarıdan ithal etmek zorundadır. Örneğin kullandığı petrolün %90 gibi çok büyük kısmını başka ülkelerden satın alır. Sanayide kullandığı alüminyum, demir gibi temel maddelerin hemen hemen tümü dış ülkelerden ithal edilir. Zaten ithalatının önemli kısmını petrol ürünleri, gıda maddeleri ve makineler teşkil eder.

Buna karşın Japonya’nın sanayisi çok ileri düzeydedir. Ülke II. Dünya Savaşı sonrası, özellikle 1950-1980 yılları arasında hızlı bir ekonomik büyüme göstermiştir. Bu dönemde gemi inşası, çelik üretimi, otomotiv ve elektrikli ekipman imalatı öne çıkan sanayi dalları olmuştur. Bugün de otomotiv sektörü Toyota, Honda gibi markalarla sanayide başı çekmektedir. Yine elektrikli aletler ve elektronik ülke için önemli sanayi dallarıdır.

Japonya’da Yeme – İçme  :

Japon mutfağı deyince ilk akla gelen şey Suşi’dir. Suşi ufak bir avuç pişmiş pirincin etrafının yosunla sarılıp, üzerine çiğ balık çeşitlerinden birinin konulmasıyla yapılır. İstenirse wasabi de ilave edilir. Her ne kadar Türkiye ve bazı ülkelerdeki Japon restoranlarında suşi yemiş olsam da, Japonya’da yediklerimin daha lezzetli olduklarını söyleyebilirim.Tabii burada restoranı doğru seçmenin de önemi var. Bu konuya “Tokyo’da Yeme-İçme “ bölümünde ayrıca değineceğim.

Japonya - japonya.B.jpg

Bugüne kadar yediğim suşiler içinde en lezzetlisi yılan balığı (unagi) ile yapılanıydı. Ayrıca ton balığı (maguro), uskumru (saba), sake (somon), tara (morina), sanma (zargana), tako (ahtapot), ebi (karides), yengeç (kani) gibi farklı çiğ balık ve deniz mahsulleri de suşi yapımında kullanılır. Suşi soya sosuna batırılarak yenir. İsteğe göre wasabili ya da wasabisiz servis edilir.

Wasabi ise dağlarda, çok temiz su kaynaklarının kenarlarında yetişen wasabi adlı bitkinin kökünden elde edilir. Yalnız keskin ve acı bir tadı olduğundan az miktarda kullanılır. Acıyla arası iyi olmayanların suşiyi wasabi koymadan yemelerini öneririm.

Japon mutfağı elbette sadece suşiden ibaret değildir. Birçok değişik lezzeti barındıran zengin bir mutfağa sahip ülkedir Japonya. Dünyanın birçok ülkesinde Japon restoranları ve bunları tercih eden bir kesim vardır.

Geleneksel Japon mutfağının ana yemeği pilavdır. Pilav her öğünde vardır; aynı bizdeki ekmek gibi. Yalnız onlar pilavı yağsız ve tuzsuz yaparlar. Pilava Gohan derler.

Japon mutfağının diğer Doğu Asya mutfaklarından en önemli farkı yağ ve baharat kullanımının daha az olmasıdır.

Japon mutfağının en güzel örneği Sasimi’dir. Balığın çiğ olarak sunulduğu bir yemek türü olan saşimi için balığın çok taze olması esastır. Saşiminin tabakta sunumu da önemlidir. Saşimi tabağına ton, somon gibi birkaç değişik balık çeşidinin yanına ahtapot, karides, kalamar gibi değişik deniz ürünleri de çiğ olarak eklenebilir. Bir de tercih edenler için bir parça wasabi konur.

Japonya - japonya.C-1.jpg

Tempura, balık ve midye gibi deniz ürünlerinin ya da sebze çeşitlerinin su, un ve yumurta karışımına batırılıp yağda kızartılmasıyla yapılan çok lezzetli bir Japon yemeğidir. Yağın içinde kızartılmasına rağmen, yağlı bir lezzet içermez. İyi bir Japon restoranın da denemenizi öneririm.
Soba çok ince kesilmiş açık renkli erişteyle hazırlanmış bir Japon yemeğidir.
Tofu Japonya, Çin, Tayland gibi Uzak Doğu ülkelerinde yenir. Soya fasulyesinden elde edilen, peynir gibi kalıplar halinde bir besindir. Tek başına yendiği gibi, çorbalara ve yemeklere de katılarak yeniyor.
Yakitori bildiğim ızgara tavuk şiş ve Japonya’da çok yeniyor.
Japon mutfağında önem taşıyan besin maddelerinden biri de Miso’dur. Miso, fermante edilmiş ve tuzlanmış soya fasulyesi, pirinç, buğday ve bazı tahıllardan elde edilen bir besindir. Çorba yapımında tat ve koyuluk vermesi için misodan yararlanılır. Miso Çorbası Japonların tercih ettiği çorbaların başında gelir.
Okonomiyaki kalın pankek şeklindeki bir Japon spesialitesi. Dana eti, domuz eti, sebze, yumurta, kalamar ve karidesten oluşuyor. Japonya’da denediğim lezzetli bir yemek.
Shabu-shabu Japonların çok sevdiği yemeklerden biri. Etler yosun ve bazı soslar içinde pişirildikten sonra, içinde ince kesilmiş taze soğan ve kırmızı acı turp rendesi olan sosa batırılarak yeniyor.
Wagyu sığırlarından elde edilen Kobe bifteği, Japonya’da yiyebileceğiniz lezzetli bir et. Yalnız oldukça pahalı olduğunu hatırlatırım.
Japonlar erkek olsun, kadın olsun içmeyi seven bir ulus. Bira (biru) Japonya’da çok popüler ve tercih edilen bir içki. Japon biralarının tadı güzel. Sapporo, Asahi, Kirin ve Suntori beğenilen bira markaları.
Sake ise Japonların ulusal içkisi. Pirinç ve tahıl tozundan yapılıyor. Beyaz şarap renginde olup, %17-18 gibi bir alkol oranına sahip. Kahve fincanı büyüklüğündeki özel sake bardaklarında veya şarap kadehlerinde içiliyor. Genelde soğuk içilse de, sıcak ta içildiği biliniyor. Yalnız çabuk tüketilmesi, altı aydan fazla saklanmaması gerekiyor.
Japon kültüründe çayın önemli bir yeri vardır. Çayı törenle içmek sadece Japonlara özgüdür. Çay seremonisine “Chanoyu” adı verilir.
Japonya’daki restoranların birçoğuna ayakkabılar çıkartılarak girilir. Restoranlarda bahşiş verme adeti yoktur. Bu yüzden restoranda bir Japon’a bahşiş verilmez.
Japonlar yemeklerini “hashi” diye adlandırılan çubuklarla yerler. Çocuklarını bebeklikten itibaren hashi kullanmaya alıştırırlar.
Restoranlarda vergi (tax) oranı %8 dir. Bu fiyatın üzerine eklenir. Kuver için de belli bir ücret alınır.

Japonya’daki Bazı Etkinlikler  :

*Çayı törenle içmek yalnız Japonlara özgüdür. Kyoto’nun Gion semtinde Japon stilindeki bir çay evinde bir Çay Seremonisi deneyimi yaşayabilirsiniz.
*Sumo Güreşi Japonya’nın 1000 yılı aşkın bir geçmişe sahip bir ulusal sporudur. Eğer denk gelirseniz ve ilgi duyuyorsanız Tokyo ya da başka bir şehirde bir Sumo Güreşi turnuvasını izleyebilirsiniz.
*Japonya’da geleneksel bir tiyatro oyunu olan, klasik danslı drama Kabuki izleyebilirsiniz.

error: