Öğleden sonra Nepal’in başkenti Katmandu’nun küçük ve modern havalimanı Tribhuvan’a indim. Havalimanında beni anlaştığım acentenin yetkilisi karşıladı. Üç gün konaklayacağım 6 kilometre uzaklıktaki Radisson Oteli’ne giderken, Türkiye’deki gecekondu görüntülerini hatırlatan yerlerden geçtik. Sıvasız tuğla evler, üst katlardaki kolon demirleri filizlerine bağlanmış televizyon antenleri, evlerin arasına gerilmiş iplere asılı çamaşırlar bu manzaralardan sadece bazılarıydı. Sonuçta dünyanın fakir ülkelerinden birindeydim. Otele yerleşmenin ardından ilk işim hava kararmadan Thamel semtinde bir tur atmak oldu. Kentin bu renkli semti ve alışveriş merkezi yürüyerek ulaşabileceğim bir mesafedeydi. Katmandu’yu keşfetmenin heyecanını artık iyiden iyiye duymaya başlamıştım.
Katmandu 1350 metre rakıma sahip olup, Bagmati ve Bishnumati nehirlerinin birleştiği noktada yer alıyor. Orta yükseklikte dağlarla çevrilmiş. Ülkenin ekonomik ve kültürel başkenti olmasının yanı sıra, Ortaçağ’dan yeni çıkmış küçük bir şehir havasında. Bunun yanı sıra tapınaklar şehri olarak biliniyor. Burada UNESCO tarafından koruma altına alınmış çok sayıda Hindu ve Budist tapınağı bulunuyor. Katmandu’nun kalbi ise Durbar Meydanı’nda atıyor.
Nepal’de kalacağım dört gün boyunca, Katmandu Vadisi’nin üç önemli şehri olan Katmandu, Patan ve Bhaktapur’u gezecektim. Nüfusun büyük bir bölümünün kırsal kesimde yaşadığı Nepal’de, Katmandu Vadisi en verimli topraklara ve en kalabalık nüfusa sahip kısımdı. Kuzeyde dünyanın en yüksek tepesi Everest ile birlikte yüksek dorukların sıralandığı, güneyinde Hindistan sınırı boyunca Tarai Ovası’nın uzandığı bu vadi Nepal’in kalbiydi. Vadide yerleşim 14 yüzyılda Mallalar döneminde kral Jayashiti Malla tarafından Katmandu’nun başkent olmasıyla başlamıştı. Günümüzde ise burası gerek doğal güzellikleri ve gerekse mimarisiyle etkileyici bir görüntü sunmaktadır.
*Swayambhunath Stupa (Monkey Temple) :
Ertesi sabah erkenden Katmandu Vadisi’nin en önemli Budist tapınağı kabul edilen Swayambhunath Stupa’yı görmeye gittim. Kathmandu’nun 2 kilometre kadar batısında, Sengu’daki bu tapınak Budistlerin Nepal’deki kutsal hac yeriydi. Ülkenin en eski budist tapınaklarından biriydi. Bu kutsal mekan sabahın erken saatlerinden itibaren ibadet için gelenleri ve turistleri ağırlıyordu. Buda’nın lotus çiçeğini andıran ve her şeyi gördüğüne inanılan gözleri stupanın altın kaplama bölümünün üzerine işlenmişti. Bu bölümün üzerinde Nirvana’ya ulaşmanın kademelerini simgeleyen basamaklar yer alıyordu. Tepeden aşağıya sarkan iplerde ise dua bayrakları asılıydı. Budistler bu duaların rüzgarla etrafa taşındığına ve bu sayede sevap kazandıklarına inanırlarmış.
Stupa sadece Budizme özgü bir tapınak çeşididir. İlk kez Nepal’de MÖ.3. yüzyılda yapılmaya başlanmış. Tapınma stupanın etrafında yapılır. Budist hacılar stupanın etrafında ve saat yönünde Korlam adı verilen yürüyüşlerini yaparlar.
Budist tapınaklarında bulunan “Om Mani Padme Hum” (Sanskritçe’de Budistlerin kullandığı bir mantra) yazılı dua tekerlekleri gerek Budistler, gerekse ziyaretçiler tarafından döndürüldükçe iyilik, huzur ve barışın dünyaya yayıldığına inanılıyor. Budist rahipler bu dua tekerleklerini 360 derece döndürüyor ve tapınağı soldan sağa saat yönünde dönerek tavaf ediyorlar. Bu dua tekerlekleri ne kadar hızlı döndürülürse, o kadar çok iyilik, huzur, barış içeren mantralar etrafa yayılıyor. Ben de oradayken, dua terkerleklerini döndürmekten geri kalmadım. Ne de olsa bu dünyanın daha fazla iyilik, huzur ve barışa ihtiyacı var.
Burası Maymunlar Tapınağı olarak da adlandırılır. Nedeni ise tapınakta çok sayıda maymun bulunmasıdır. Tapınağın avlusunda koşturan, zıplayan, uyuklayan, kavga eden, bir şeyler yemekle meşgul olan maymunlar görürsünüz.
Alışveriş yapmayı düşünenler, tapınağın çevresinde sıralanmış hediyelik eşya dükkanlarına göz atabilirler.
Durbar Meydanı :
Daha sonra eski Katmandu’nun merkezi kabul edilen ve bu kente gelen turistlerin ilk durağı olan Durbar Meydanı’na gittim. Her zaman renkli ve hareketli olan bu meydan Nepal’in bir açık hava müzesi gibiydi. Meydana adım attığımda buradaki tapınakların çokluğu açıkçası beni şaşırttı. Nereye başımı çevirsem bir tapınakla karşılaşıyordum. Bunların çoğu pagoda (kat kat yükselen tapınak şekli) stilindeki yapılardı. Hem Hindulara, hem de Budistlere hitap eden bu tapınaklar Şiva, Krishna, Ganeş, Vişnu gibi tanrılara adanmıştı. Yalnız bu tapınaklara Hindu olmayanlar giremiyordu. Sabahın erken saatlerinden itibaren tanrılarına dua etmek, onlara çiçek, tütsü ve çeşitli meyveler sunmak, adak adamak isteyen Nepallilerin bu meydanı doldurduğunu gördüm. Ayrıca meydanda çiçekten kolyeye, meyveden sebzeye çeşitli şeyler satmaya çalışanlara, açık havada saç tıraşı yapan berberlere, dua okuyan rahiplere, tapınağın basamaklarında oturmuş sohbet edenlere, dans eden kızlara rastladım. Kısacası bu meydanda farklı insan manzaralarına tanıklık ettim.
Durbar Meydanı’nda tapınak ve heykellerin yanı sıra bir de Kraliyet Sarayı yer alıyor. Bu meydan eskiden Nepal krallarının ikamet ettiği ve taç giydiği yermiş.
*Eski Kraliyet Sarayı (Hanuman Dhoka) :
Durbar Meydanı’nın etrafındaki tarihsel yapıların en önemlisi olan bu saray 16. yüzyılda Mallalar tarafından inşa edilmiş. 17-19 yüzyıllar arasında kralların yaşadığı saray adını, Ramayana destanında adı geçen maymun tanrı Hanuman’dan almış. Tanrı Hanuman’ın sarayın girişinde bir heykeli var. Sarayın Hanuman kapısından geçerek on avludan ilkine, Nasal Chowk’a ulaştım. Burası kraliyet törenleri ve festivallerin yapıldığı en önemli avluydu.
Sarayın içinde birbirine bağlanmış avlular ve bunların çevresinde pagodalar, küçük tapınaklar bulunuyordu. Saraydaki ahşap oymalar aslı bozulmadan yenilenmiş; iç bölümler metal ve ağaç oymalarla zenginleştirilmişti.
2008 yılına kadar Nepal dünyanın tek Hindu krallığıymış. Son Nepal kralı Gyanendra Shah 2008’e kadar bu sarayda yaşamış. Sonrasında ise anayasal monarşi yerini cumhuriyet rejimine bırakmış. Bugün saray belli bir ücret karşılığında gezilebiliyor. Salı günleri ise kapalı. Bazı avlulara giriş yasak. Sarayın üst katına tırmandığınızda, burada Durbar Meydanı, Kathmandu şehri ve arkada dağ sıralarıyla güzel bir panorama karşınıza çıkıyor. Sarayın kapısında Gurkha askerleri nöbet tutuyor.
*Kumari Evi :
Durbar Meydanı’nda görmek istediğim dikkat çeken yapılardan biri de, yaşayan tanrıça Kumari’nin eviydi. Kumari adı verilen ve Hinduların yaşayan tanrıça olduğuna inandıkları küçük kız ailesiyle burada yaşamaktaydı. Kral Jaya Prakash Malla tarafından 1757’de inşa edilmiş ve girişinde iki aslan heykeli bulunan bu evin kapı ve pencerelerindeki oymaların zenginliği göz kamaştırıyordu.
Hindu ve Budistlerin yaşayan tanrıçası Kumari, Budist Shakya soyundan gelen 3-5 yaşındaki kız çocukları arasından rahipler kurulu tarafından seçilir. Seçim sırasında bu şartlara sahip kız çocukları zorlu bir sınava tabi tutulur. Ayrıca seçilecek kişide, tanrıçalığı taşıyabilecek bir olgunluğa sahip ruh hali ile bedensel bir eksikliğinin olmaması gibi şartlar aranır. Bu göreve seçilmek büyük bir onur olarak kabul edilir. Bu küçük Budist kız çocuğu bir kez seçildi mi, ilk adet gününe kadar Hinduların yaşayan tanrıçası olarak kalır. Kendisine ayrılan bu evde ailesiyle birlikte yaşar. Yılda sadece birkaç kez, o da dini törenler, festivaller sırasında dışarı çıkar. Okula gönderilmez. Onun dışında tüm zamanını evde geçirir. Sadece günde kısa sürelerle pencereden bakmasına izin verilir. Adet gördükten sonra ise görevden alınarak, yerine bir başka kız çocuğu yaşayan tanrıça olarak seçilir. 18. yüzyıldan beri bu gelenek Nepal’de sürmektedir.
Gerçekten çok ilginçti. İlk kez bir ülkede böyle bir şeyle karşılaşmıştım. Zaten sonradan araştırdım ki, Nepal dışında başka bir ülkede böyle bir gelenek yokmuş. Yaşayan tanrıçayı pencereden bile olsa bir kez görmek isterdim. Ama oradayken bu şansa sahip olamadım.
*Durbar Meydanı’ndaki Tapınaklar :
Meydandaki çok sayıda tapınaktan birkaç tanesini şu şekilde sıralayabilirim :
Taleju (En eski ve en güzel tapınak)
Krishna
Bhagwati
Kasthamandap
Singha Satal
Maru-Ganesh
Nasal Devta
Machendranath Bahal
Thamel Semti :
Thamel Kathmandu’nun görülmesi gereken semtlerinden biri. Son derece canlı ve renkli. Burası birbirine paralel ve kesişen sokaklardan oluşan üstü açık bir çarşı gibi. Daracık sokaklarda yan yana dizilmiş yüzlerce dükkanda takılar, şapkalar, heykeller, paşminalar, tahtadan yapılmış masklar, çeşitli heykeller, rengarenk kumaşlar, değerli değersiz renkli taşlar, tütsüler, taşlarla süslü küçük kutular ve bunun gibi daha birçok hediyelikler sergileniyor. Özellikle alışveriş meraklılarının mutlaka uğraması gereken bir semt.
Thamel’de dükkanların yanı sıra restoranlara, trekking turları düzenleyen turizm firmalarına, kitapçılara, kafelere de rastlanıyor. Ayrıca gece hayatı bakımından da hareketli bir semt. Bir şeyler içebileceğiniz ve güzel müzik dinleyip eğlenebileceğiniz barlar, publar mevcut. Kısacası burası turistlere hitap eden bir semt.
Katmandu’da Yeme – İçme :
Katmandu’da lezzetli yemek yiyebileceğiniz restoranlar mevcut. Bunların çoğu Thamel semtinde toplanmış. Önerebileceğim mekanlardan biri, Everest Steak House. Biftekleri lezzetli, et konusunda en iyi yerlerden biri. Temiz ve beğenilen bir restoran.
Bir diğer restoran yine aynı semtteki Thamel House. Nepal mutfağından çeşitli yemeklerin sunulduğu güzel bir mekan. 19. yüzyıldan kalma restore edilmiş eski bir Newar evinde bulunuyor. Yemekler lezzetli ve denemeye kesinlikle değer.
Nepal ve Güneydoğu Asya mutfaklarından sıkıldıysanız ya da lezzetli bir İtalyan pizzası yemek istiyorsanız, Fire and Ice Pizzeria’yı öneririm. Çok tercih edilen bir mekan. Yalnız pizzaların porsiyonları bayağı büyük ve çoğu zaman bir kişiye fazla geliyor.
Bunların dışında Tibet, Çin, Hint, İtalyan başta olmak üzere farklı ülke mutfaklarına hitap eden restoranlar var.
Katmandu’da Gece Hayatı :
Katmandu’da akşam takılabileceğiniz ve güzel müzik dinleyerek keyifli zaman geçirebileceğiniz barlar, publar mevcut. Bunların hemen hemen hepsi Thamel semtinde toplanmış. Önerebileceğim yerlerin başında Tom and Jerry geliyor. Bazı günler canlı müziğin de olduğu hoş bir mekan. Ayrıca Paddy Foleys İrish Pub, Sam’s Bar ve Rum Doodle Bar akşam gidebileceğiniz barlardan bazıları.
Paşupatinath :
Katmandu için üç gün ayırmıştım. Swayambhunath Tapınağı, Durbar Meydanı, Thamel semti, Freak sokağı gibi belli başları gezdikten sonra, sıra Katmandu’nun 4 kilometre kadar doğusunda kalan ve tanrı Şiva’ya adanmış ünlü bir Hindu tapınağına geldi. Paşupatinath kutsal Bagmati nehrinin her iki kıyısına 17. yüzyılda kurulmuş. Ganj gibi kutsal olduğuna inanılan bu nehir, daha ilerde Ganj nehriyle birleşiyor. İşte bu yüzden Nepal Hinduları ölmek ve öldükten yakılmak için bu tapınağa geliyorlar. Hintliler için Varanasi ne ise, Nepalliler için Katmandu Vadisi’ndeki Pashupatinath öyle.
Hindu inanışının en kutsal tapınak komplekslerinden biri olan Paşupatinath’ın içine Hindu olmayanlar giremiyor. Ben de o gün 1000 rupi tutarındaki giriş ücretini ödedikten sonra, Bagmati nehrinin karşı kıyısındaki ölü yakma törenlerini izleyebileceğim yüksekçe bir platformun üzerine kadar gelebildim. Buradan ölülerin yakıldığı nehre inen kutsal basamakları (ghat) görebiliyordum. O gün bir ölü yakma töreninin ne yazık ki sonuna yetişmiştim. Başından itibaren bu ilginç töreni uzaktan da olsa izlemek isterdim.
Hinduların en büyük dileği öldükten sonra yakılmak ve küllerinin Bagmati nehrine savrulmasıdır. Ölüler “ghat” diye adlandırılan ölü yakma platformunda yakılır. Ölen baba ise en büyük oğul, anne ise en küçük oğul bu töreni yönetir. Ruhun yeniden dünyaya döneceğine inandıkları için Hindularda ölüm kötü bir şey değil, tam tersine doğum günü olarak kabul edilir. Ayrıca kadınlar dahil kimse ağlamaz; çünkü bir Hindu için ölüm yoktur.
Orada bulunduğum süre içinde kendini tanrı Şiva’ya adamış, tapınaktan hiç ayrılmayan yüzleri boyalı, saç ve sakalı birbirine karışmış sadhulara (kendini dünya nimetlerinden soyutlamış kutsal kişi) rastladım. Para karşılığı fotoğraflarının çekilmesine izin veriyorlardı. İsteyenlere dua okuyorlardı.
Bodnath Stupa :
Pashupatinath’ı gezdikten sonra, rehberim Kishu ile onun yaklaşık 4 kilometre kadar daha ilersindeki Bodnath Stupa’yı görmeye gittim. Burası ilk gün gezdiğim Katmandu’daki Swayambhunat (Monkey Temple) kadar önemli sayılan Budist tapınaklardan biri. Kentin içinde yer alıyor ve çevresinde tarihi yapılar bulunuyor.
Çapı 100 metre olan dünyanın en geniş stupalarından biri. Buda’nın lotus çiçeğini andıran gözbebeklerini yansıtıyor.
Çin’in Tibet’i işgalinden sonra buraya çok sayıda Tibetli göçmen yerleşmiş. Tapınağın çevresinde Tibetlilerin evleri sıralanmış. Evlerin alt katlarındaki dükkanlarda Tibet’e özgü hediyelikler satılıyor. Açıkçası tapınak Tibetliler için çok kutsal. İnanç sahipleri dinsel geleneğe uygun olarak soldan sağa doğru yürüyüp stupa duvarının çevresini dolaşıyorlar. Beyaz ve yuvarlak formdaki büyük stupanın koyu sarı kubbesinden aşağıya sarkan binlerce renkli dua bayrağı var. Beyazlar bulutları, maviler gökyüzünü, yeşiller suyu, sarılar toprağı, kırmızılar ateşi simgeliyor. Bu dua bayraklarında Tibet duaları, dinsel metinler yazılı. Renkli kumaşlara yazılan bu duaların rüzgarla birlikte tüm evrene yayıldığına inanıyorlar.