Tag

LA DİGUE ADASI

Browsing

Seyşeller seyahatinin son iki gününü en büyük ada olan Mahé’ye ayırmıştık. La Digue’den sabah saat 8.30’da kalkan feribotla önce Praslin’e ulaştık. Daha sonra feribot değiştirip yaklaşık 1 saat 10 dakika gibi bir süre sonunda Mahé Adası’na vardık. Bunun için ödenen bilet ücreti kişi başı 65 Euro. Eğer isterseniz bilet ücretini La Digue Adası’nın merkezindeki Cat Cocos şirketinin ofisinden ülke para birimi olan rubi ya da kredi kartıyla ödeyebilirsiniz.

İskeleye varışta kalacağımız evin sahibi Beryl bizi karşıladı. On beş dakikada adanın Beau Vallon bölgesindeki La Maison Hibiscus’a ulaştık. Adanın en güzel ve yüzmek için en uygun plajı Beau Vallon’da olduğu için burayı tercih etmiştik. Zaten Mahé’ye gelen turistlerin de birçoğu buradaki otellerde kalıyor. En fazla otel, pansiyon ve restoran bu bölgede var. Ayrıca çevrede bizim kaldığımız gibi kiralık evler mevcut.

Bir gece konaklayacağımız çift katlı kiralık dört dairesi olan evi çok beğendik. Kalacağımız dairenin içi oldukça büyük ve kullanışlıydı. Çok temiz ve yeniydi. Her şey en ince noktasına kadar kişinin rahatı için düşünülmüştü. En fazla dört kişilik bir ailenin kalacağı büyüklükteydi. İlk gün gezdikten sonra, biraz yorgun olduğumuzdan dışarı çıkmayıp marketten aldıklarımızla evde yemek yapıp yedik. Kahvaltımızı da yine marketten aldıklarımızla burada yaptık. Böylece daha ucuza gelmiş oldu. Burada gerçekten daha uzun bir süre kalmak isterdim. Çok rahat ettik. Onun için Mahé’ye gelecek herkese kesinlikle tavsiye ederim. Üç kişilik bir ailenin ödeyeceği günlük ücret 120 Euro.

Buradaki ilk günümüzü Seyşeller’in başkenti Victoria’yı gezmek için ayırmıştık. Son gün ise dönüş uçağımız akşam geç saatte olduğundan, araba kiralayıp tüm adada bir tur atacaktık.

seyseller - 24.jpg

Başkent Victoria    :

Seyşeller’in başkenti Victoria, Mahé Adası’nın kuzey doğusunda kalıyor. Nüfusu 25 bin dolaylarında. Buradan adanın daha güneyinde kalan uluslar arası havalimanına olan mesafe yaklaşık 10 kilometre.

Burası sokaklarında tek bir trafik lambası olan, dünyanın en küçük başkenti olarak biliniyor. Gerçekten o kadar küçük ki, bir buçuk saat içinde her tarafı dolaştık.

Balıkçılık şehrin önemli geçim kaynaklarından biri. Dünyanın en büyük ikinci ton balığı konserveleme tesisi Victoria’da.

Beau Vallon’dan buraya ya araba kiralayarak, ya da halk otobüsü ile on beş dakika içinde ulaşabilirsiniz. 21-22-24 numaralı otobüsler gidiyor. Bilet ücreti kişi başı 7 SCR ve otobüste şöförden alınıyor. Otobüs durağının bulunduğu yerin yakınında alışveriş yapabileceğiniz iki de market ve para bozdurabileceğiniz Cash&Plus adlı döviz bürosu var.

seyseller - 25.jpg

*Sir Selwyn Clarke Pazarı  :

Victoria’da görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Her daim kalabalık ve özellikle sabahları çok canlı. Biz öğlen kapanmadan önce son anda yetiştik. Fotoğraf çekmeye meraklıysanız, rengarenk tropikal meyveler ve iri balıklarla dolu tezgahların fotoğraflarını çekebilirsiniz.

seyseller - 26.jpg seyseller - 27.jpg

*Saat Kulesi  :

Londra’daki Vauxhall Köprüsünde yer alan saat kulesinin bir replikası buraya 1903’de, ada İngiliz hakimiyetindeyken getirilmiş.

seyseller - 28.jpg

 *Anglikan St.Paul Katedrali :

1859’da inşa edilmiş bu yapı, Seyşeller’in en eski kilisesidir.

seyseller - 29.jpg

*Doğa Tarihi Müzesi :

Adanın jeolojik durumu, fauna ve florası hakkında bilgi sahibi olmak için hızlı bir ziyareti hak ediyor.

*Arul Mihu Navasakhi Vinayagar Tapınağı :

Her cephesi kırmızı, mavi, yeşil ve sarının türlü tonlarıyla boyanmış heykelcik ve motiflerle bezeli bir Hindu tapınağı.

seyseller - 30.jpg

Ayrıca İmmaculate Conception Katedrali ile Ulusal Tarih Müzesi de görülebilir.

Beau Vallon Beach  :

27 kilometre uzunluğundaki Mahé Adası’nın en ünlü ve en güzel plajı, adanın kuzeybatısındaki Beau Vallon Beach. Upuzun güzel bir kumsalı var. Birçok turistik tesis plajın çevresinde inşa edilmiş. Deniz hem yüzmek, hem de şnorkel yapmak için çok uygun. Belki de tüm Seyşeller de bu konuda en iyisi.

Buraya hem ilk gün Victoria’yı gezdikten sonra akşamüstü saatlerinde gidip gün batımına kadar kaldık. Hem de son gün sabahın erken saatlerinde gidip denizin keyfini çıkardık. Ayrıca balık avından dönen balıkçıların balıkları ağlardan çıkarışını izledik. Aslında buradaki zamanımızı bir gün daha uzatmak isterdik. Gerçekten gürültü ve kalabalıktan uzak çok huzur veren bir ortamdı.  Zaten tüm adalardaki plajların hemen hemen hepsi öyleydi.

seyseller - 31.jpg

seyseller - 32.jpgTakamaka Beach  :

Sabah denize girdikten sonra, öğlen 12.30 gibi kiraladığımız Hyundai marka aracımızla Beau Vallon’dan ayrıldık. Bugün tüm adayı şöyle bir turlayacaktık.  Önce başkent Victoria’ya gelip, oradan havaalanı yoluna saptık. Bu ağaçlık geniş yol çok güzeldi. Sonrasında adanın güneyine doğru giden yolu izledik. Anse Royale ve oradan Anse Forbans plajlarına ulaştık. Anse Forbans’ın biraz ilerisinden saparak adanın batı sahilindeki Anse Takamaka’ya vardık.

Takamaka Beach yine adanın görmeye değer plajlarından biri. Etrafı yemyeşil alçak tepelerle çevrili. Yemek saati olduğu için sahil boştu. Deniz de bugün biraz dalgalıydı. Öğle yemeğini buradaki çok iyi bir restoran olduğunu duyduğum Chez Batista’s ta yemek isterdik. Bugün günlerden pazar olduğu için açık büfe vardı. Ama ne yazık ki tüm masalar doluydu. Çaresiz yola devam ettik.

seyseller - 33.jpg

Anse a la Mouche   :

Güzel bir plajı olan Anse a la Mouche’a vardığımızda, yine orada öğle yemeği için düşündüğüm Anchor Café’nin kapalı olduğunu gördüm. Herhalde bugün bir şey yemek mümkün olmayacak diye düşünürken, plajda mangal yapan Seyşelli bir aileyle tanışmanın ardından yemeğe davet edildik. Ellerimize tutuşturulan tabaklarda ayaküstü yediğimiz kömür ateşinde pişmiş balık ve tavuk etleri nefisti. Aile o kadar içten, samimi ve güler yüzlüydü ki, bir kez daha Seyşel halkına ve misafirperverliklerine hayran kalmıştım. Bizim için unutamayacağımız bir anı olmuştu. Böyle bir ortamda yediğim yemeği çok iyi bir restoranda yiyeceğim yemeğe değişmeyeceğimi söyleyebilirim.

seyseller - 34.jpg

Port Launay  :

Turumuzun finalini adanın kuzey batısındaki Port Launay’da yaptık. Buradaki “Constance Ephelia” adlı büyük bir bahçesi olan muhteşem güzellikteki tesisi gezdik. Denize karşı oturup birer kahve içerek keyif yaptık.
Yolla birlikte on gün süren keyifli bir turu geride bırakmıştık. Seyşeller ile ilgili gitmeden önce hayal ettiklerimi bu seyahatte bulmuştum. Eğer ilerde fırsat bulursam bu ülkeye yeniden gelmeyi isterim.

Mahé Adası’nda Yeme – İçme  :

İlk geldiğimiz gün başkent Victoria’da öğle yemeği yediğimiz Sam’s Pizzeria beğendiğimiz bir mekan oldu. Şık ve temizdi. Yemekleri başarılıydı. Gerek pizzası, gerek ızgara balığı, gerekse cheese burgeri lezzetliydi. Bir daha buraya gelecek olsam, yine aynı pizzacıyı tercih ederim.
Yemediğim için kesin bir şey söyleyemesem de, Marie Antoinette adlı restoranın çok iyi olduğunu duydum. Akşam yemeği için düşünebilirsiniz.

La Digue Adası Praslin’e oldukça yakın; hemen hemen 3 kilometre kadar. Buraya feribotla 15 dakikalık bir sürede ulaşıyorsunuz. Biz saat 10.00’da kalkan feribotla adaya geldik. Feribot için ödediğimiz ekonomik sınıf bilet ücreti kişi başı 15 Euro idi.
Seyşeller’in bu üçüncü büyük adası Praslin’e göre çok daha küçük; 10 km2 kadar. Adada 2 bin kişilik bir nüfus yaşıyor.
Üç gece konaklayacağımız Kot Babi adlı tesis feribot iskelesine yürüyerek 5 dakika mesafedeydi. Zaten konaklama tesisleri ve restoranların çoğu La Passe adı verilen adanın merkezinde toplanmıştı.
Adada ulaşım bisiklet ile sağlanıyor. Bu küçük adada bir yerden bir yere ulaşırken 7’den 70’e herkes bisiklet kullanıyor. Bu nedenle çok sayıda bisiklet kiralayan firma var. Bunun dışında birçok konaklama tesisi de müşterilerine bisiklet kiralama hizmeti sunuyor. Adada günlük bisiklet kirası olarak ödenen ücret 150 SCR. Fakat bisikleti birden fazla gün için kiraladığınızda, günlük olarak ödeyeceğiniz ücret 100 SCR’ye düşüyor. Biz de kaldığımız Kot Babi’den üç gün için birer tane bisiklet kiralayarak adayı gezdik. Bundan da bayağı keyif aldık. Bizim için değişik bir deneyim oldu. Arada inişli çıkışlı yollar olsa da, bisiklet kullanmak gayet rahattı.

seyseller - 15.jpg

La Digue Adası Anse Source d’Argent başta olmak üzere çok güzel kumsallara sahip. Zaten turistler de bunun için geliyor. En önemli gelir kaynağını turizm oluşturuyor.
Kot Babi’deki odamıza yerleştikten sonra, bisikletleri kiralayarak merkezin 3 km kadar güney sahilinde kalan Anse Source d’Argent plajına doğru yola koyulduk.

*Anse Source d’Argent   :

Adanın tartışmasız en güzel plajı. Bu yüzden buraya gelen herkesin ilk tercihi bu plaj oluyor. Seyşel Adaları’nı anlatan fotoğrafların büyük çoğunluğu bu plajda çekilmiş. Ayrıca burası dünyanın en çok film ve reklam filmi çekimi yapılan plajı olarak biliniyor.

Anse Source d’Argent’ın en tipik özelliği ise dev granit kayalıkları. Bu kayalıklar plaja çok güzel görünüm kazandırıyor. Size kendinizi bakir, gizemli bir adada olduğunuzu hissettiriyor. Bu plajda şnorkel yapma imkanı da var. Şnorkel yaparken büyük balıklara da rastladık.

Anse Source d’Argent plajının bulunduğu L’Union Estate Milli Parkı’na her girişte kişi başı 115 SCR ödüyorsunuz. Biz üç gün kaldığımız La Digue Adasındaki iki günümüzü çok hoşumuza giden bu plajda geçirdik. Bu plaja her seferinde bisikletle gidip geldik. Bir keresinde de tam plajdan ayrılacağımız sırada şiddetli bir yağmura yakalandık. Öğle yemeğini yediğimiz plaj çıkışındaki salaş restoran Lanbousir’de yağmurun geçmesi bekledik. Ama yağmur durmayınca, yağmur altında adanın merkezine kadar pedal çevirmek zorunda kaldık. Aralıksız yağan yağmur akşam saat 20.30’da, tam altı saat sonra durdu. İlk kez Muson yağmurlarına denk gelmiştik. Bizim için hiçbir zaman unutamayacağımız bir gün olmuştu.

seyseller - 16.jpgseyseller - 17.jpgseyseller - 18.jpgseyseller - 19.jpg*Anse Severe – Anse Papates  :

Adadaki ikinci günümüzün sabah bölümünde, La Passe’ın kuzeyindeki Anse Severe ve onun biraz ilerisindeki Anse Patates’e gittik. Anse Severe’in uzun bir kumsalı var. Deniz sığ; şnorkel yapılabiliyor.

seyseller - 20.jpg seyseller - 21.jpg

Anse Papates ise adanın en kuzeyinde yer alan küçük bir plaj; güzel bir koyda.

seyseller - 22.jpg seyseller - 23.jpg

Adanın doğu sahilindeki Grand Anse – Petite Anse ve Anse Coco, güzel plajlar olmalarına karşın, buralardaki tehlikeli sayılabilecek akıntı ve dalgalar nedeniyle denize girilmesi önerilmiyor.

La Digue Adası’nda Yeme – İçme   :

Adada geçirdiğimiz üç gün boyunca, öğlenleri “takeaway” tarzı küçük mekanlarda uygun fiyatlı yemeklerle karnımızı doyururken; akşam yemeği için tercihimiz iki gün boyunca adanın merkezindeki Chez Marston adlı restoran oldu. Fiyatları makul olan bu yerde burger, pizza, pasta ve hem uluslar arası, hem de kreol tarzı mutfağa has balık, tavuk gibi değişik lezzetleri bulabiliyorsunuz. Ana yemek fiyatları 200-250 SCR civarında.

Anse Source d’Argent plajına gidip orada öğlen bir şeyler yemek isteyenler, plajdaki tek restoran Lanbousir’i tercih edebilirler. Barbeküleri oldukça lezzetli. Servis hızlı.

Bir diğer önereceğim restoran ise adanın merkezindeki deniz mahsullerinin ağırlıklı olduğu Fish Trip.

Seyşeller’deki ilk durağımız ülkenin ikinci büyük adası olan Praslin oldu. Yaklaşık 7 bin kişinin yaşadığı adanın yüzölçümü 38 km2. Ada 1744 yılında Fransız kaşif Lazare Picault tarafından keşfedilmiş. Keşfedildiği ilk zamanlarda Araplar ve Korsanlar tarafından kullanılan ada, şu anda dünyanın en önemli turizm noktalarından biri.

Mahé Adası’na 45 km mesafedeki bu adaya, saat 9.00’da kalkan Cat Cocos hızlı ferry ile hemen hemen 1 saat 10 dakika gibi bir sürede ulaştık. Hava biraz rüzgarlı olunca, açık deniz olduğundan katamaran bir hayli sarstı. Varışta araç kiraladığımız Capricorn Car Rental firmasının yetkilisi bayan Meggie bizi karşıladı. Kiraladığımız Hyundai i 10 marka aracımızla, üç gün boyunca konaklayacağımız “Chalets Anse Possession” adlı tesise doğru yola çıktık. Anse Possession sahildeki yerleşim yerinin ve plajın adı. Feribot iskelesine araçla hemen hemen 15 dakika mesafede.

Plajın karşısında yer alan tesise geldiğimizde ev sahibi bayan Geraldine tarafından çok iyi karşılandık. Kendisi çok sevimli, güler yüzlü biri. Büyük bir bahçe içindeki, şale denen tek katlı 4 evini turistlere kiralıyor. Her şale, iki yatak odası, bir banyo, bir büyükçe mutfak ve bir de oturma alanından oluşuyor. Bir de önünde geniş bir terası var. Gayet konforlu; her şey en ince noktasına kadar düşünülmüş. Aracımızı rahatça park edebileceğimiz büyük bir bahçenin olması da bizim için çok iyi oldu. Ayrıca adanın en güzel plajı Anse Lazio’ya araçla sadece 10-15 dakika mesafede.

seyseller - 1.jpg

Anse Possession’da aslında deniz ve manzara gayet güzel. Ama insanların çok tercih ettiği plajlardan biri değil burası. Biz geldiğimizde plajda sadece bir iki kişiyi görebildik. Sahil bomboştu.

seyseller - 2.jpg

seyseller - 3.jpg*Anse Volbert     :

Anse Possession’da denize girmeyi düşünmeyince, yönümüzü buraya en yakın olan Anse Volbert’e çevirdik. Arabayla 5-7 dakikalık bir mesafede. Praslin Adası’nın da en popüler sahillerinden biri burası. Bembeyaz kumuyla upuzun bir kumsalı var. Burada yüzmek güvenli. Ayrıca su sporları için elverişli bir mekan.

Anse Volbert’i tercih etmemizin bir nedeni de, bu sahilde çok sayıda otel ve restoranın bulunmasıydı. Öğle yemeğini plajın karşısındaki “La Pirogue” adlı restoranda yedik.

seyseller - 4.jpg

*Anse Lazio    :

Anse Volbert’ten sonra bir başka plaja, adanın en güzel plajı kabul edilen Anse Lazio’ya gidiyoruz. Buradan yaklaşık 15 dakika mesafede. Yer yer inişli çıkışlı, dar ve biraz da virajlı bir yolu takip ediyoruz. Etraf yemyeşil. Çok fazla araç olmadığından, böylesine güzel manzaralar eşliğinde araba kullanmaktan keyif alıyorsunuz. Yolun sonunda Anse Lazio plajına ulaşılıyor. Aracımızı park ettiğimiz yerde kaplumbağaların bulunduğu bir alan var. Yarın gideceğimiz kaplumbağalarıyla ünlü Curieuse Adası’nda bunlardan fazlasıyla  göreceğimiz için burada fazla oyalanmıyoruz.

Plaja adım attığımız anda ise karşılaştığımız manzara muhteşem. Yemyeşil tepelerle çevrili bembeyaz bir kumsal ve onun önünde uzanan mavinin çeşitli tonlarına bürünmüş bir deniz. İnsana kendini cennette hissettiren, nefes kesen bir manzara. Ünlü seyahat dergilerince burasının neden dünyanın en güzel plajları arasında gösterildiğini şimdi daha iyi anlıyordum. Denizin rengi ve berraklığı insanı adeta kışkırtıyor. Anse Lazio aynı zamanda şnorkelle yüzmek isteyenler için de son derece elverişli bir plaj.

Bir de bu plajın bakir kalmayı başararak, doğallığını kaybetmemiş olduğunu gördüm. Arkadaki bir restoranın dışında, gözle görünen en ufak bir tesis yoktu. İnsan sayısı ise daha önce bulunduğum plajlara nazaran çok azdı. Hele özellikle son gün sabahın erken saatlerinde geldiğimizde, tek tük birkaç kişinin bulunduğu bir plajda denize girmek bizim için büyük bir keyif oldu. Kısacası üç gün boyunca farklı saatlerde geldiğimiz bu plajın ve denizin tadını alabildiğine çıkardık.

seyseller - 5.jpg

seyseller - 6.jpgseyseller - 8.jpg*Curieuse İsland   :

Bir sonraki günkü programa Curieuse Adası’nı almıştım. Praslin’in kuzey kıyısına yaklaşık 1,5 km mesafedeki bu granit adası, 1833-1965 yılları arasında cüzamlı hastaların kolonisiymiş. Bugün ise burası dev Aldabra kaplumbağalarıyla ünlü. Ayrıca buradaki Laraie koyunda yüzebilir, şnorkel yapabilirsiniz.

Buraya günlük tur yapan şirketler var. Biz adaya gelebilmek için, konakladığımız Chalet Anse Possession’un önerdiği bir tekne sahibinden yarım günlük öğle yemeği dahil tur aldık. Kişi başı 50 USD ödedik.

Sabah saat 9.00’da Anse Possession’a beş dakika mesafedeki Anse Boudin’den kalkan tekneyle 20 dakikada adaya ulaştık. Burası milli park kapsamında olduğu için, adaya geldiğinizde devlete ödenen bir vergi var;  kişi 200 SCR (12,5 euro kadar). Bir çeşit adaya ayak bastı parası olarak sizden alınıyor.

Adaya çıktığımızda ilk karşılaştığımız bu sevimli dev kaplumbağalar oluyor. Her yerde serbestçe geziniyorlar. İnsanlara çok alışkınlar. Onları sevebilir, taze yapraklarla besleyebilir ve fotoğraf çektirebilirsiniz. Bu kadar çok dev kaplumbağayı ilk kez bir arada görüyordum. Burası bir kaplumbağa üretme çiftliği gibi. Bir özel alan da yavru kaplumbağalara ayrılmış.

Kaplumbağalardan ayrılmak kolay olmuyor. Sonrasında adanın diğer tarafındaki Anse José plajına, doğanın içinde keyifli bir yürüyüş yaparak yaklaşık 45 dakikada ulaşıyoruz. Plajda  denize girip serinledikten sonra, biraz ötede bizi tekneyle getiren iki gencin hazırladığı tavuk ve çeşitli etlerden oluşan barbekü, bu keyifli geçen turun güzel bir finali oluyor. Tabii bu adaya gelenlerin, zamanında cüzamlı hastaları burada tedavi eden ve bugün küçük bir tarih müzesini barındıran doktorun evini de ziyaret etmesini öneririm.

Bir de tam gün tur yapanlar var. Bu tura Praslin’in diğer tarafındaki Cousin Adası ile şnorkel için önerilen küçük St.Pierre Adası da dahil ediliyor. O zaman kişi başı fiyat yaklaşık 65-70 USD civarında oluyor.

seyseller - 9.jpg

seyseller - 10.jpg*Anse Georgette    :

Öğleden sonramızı, Praslin Adası’nın en güzel köşelerinden biri olan Anse Georgette’e ayırmıştık. Yolu biraz daha uzak. Anse Possession’dan arabayla yaklaşık 35-40 dakikada ulaşılıyor. Yalnız bu plaja her gün sınırlı sayıda kişi kabul ediliyor. Öncelik buradaki Constance Lemuria adlı lüks rezort otelin müşterilerine ait. Bu yüzden en az iki üç gün öncesinden Constance Lemuria’dan rezervasyon yaptırmak şart. Plaja aynı tesisin ana kapısından geçtikten sonra, golf sahaları ve yapay göletlerin bulunduğu yemyeşil geniş bir bahçelik alanı yaklaşık 20 dakikalık bir yürümeyle geride bıraktıktan sonra ulaşılıyor. Tekneyle de plaja ulaşım var.

Burası bembeyaz kumu ve manzarasıyla güzel bir plaj. Yalnız yüzmek için çok güvenli değil; özellikle havanın biraz bozuk olup, denizin dalgalı olduğu zamanlarda. Sular birden yükselip alçalıyor.

Bir de bu plajda evlenen çiftlere rastlanıyor. Günümüzde plajda evlenmek bir gelenek halini almış. Biz oradayken bir İspanyol çiftin evlilik töreni vardı.

seyseller - 12.jpg
seyseller - 13.jpg

*Vallée de Mai     :

Praslin Adası’ndaki gezilecek yerlerden biri de, Anse Georgette plajına giden yol üzerinde bulunan Valle de Mai. Burası çok değişik bitki ve ağaçların bulunduğu tropikal bir orman. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Vallée de Mai, aynı zamanda ülkenin en çok turist çeken yerlerinden biri. Bu bakir vadinin en büyük özelliği ise, Praslin’e özgü olan “Coco de Mer” (denizde yetişen hindistan cevizi) palmiyelerinden binlercesini barındırması. Bunların yaşları 200-400 yıl arası değişiyor. Bu palmiyelere yuvarlak hatlı hindistan cevizlerinin şeklinden dolayı “erotik” deniyor.
Bir de burada nesli tükenmekte olan ve buraya özgü bir kuş türü olan Siyah Papağan var. Yalnız söylenen o ki, siyah papağını görmek bir hayli zormuş. Eğer şansınız varsa görebilirsiniz.
Vallée de Mai saat 08.00-17.00 arası ziyaret edilebiliyor. Giriş Ücreti 350 SCR.
Biz zamanımız olmadığı için buraya gidemedik. Zamanı daha çok plajlarda değerlendirmek istedik. Ama görülmesi gereken yerlerden biri olduğunu söyleyebilirim. Bir de buraya alternatif olarak sunulan ama etabı daha zorlu olan Fond Ferdinad var. Giriş ücreti daha düşük, 125 SCR.

Praslin Adası’nda Yeme – İçme  :

İki gece üst üste yemek yediğimiz La Goulue adındaki restoranı kesinlikle öneririm. Burası belki de adada kalite-fiyat dengesi en iyi olan ve yemekleri de gayet lezzetli olan restoranların başında geliyor. Büyükçe bir terası olan restoran Anse Volbert’te yani konakladığımız Anse Possession’a arabayla beş dakika mesafede. Yemekler damak tadımıza uygun; Kreol mutfağı,

damak tadımıza uygun yerel lezzetler. Ana yemek fiyatları ortalama 150-200 SCR arası değişiyor. Sadece restoran kalabalık olduğunda servis için bazen 30 dakika civarında beklemek gerekiyor. Yer bulabilmek için önceden rezervasyon yaptırmanız önerilir.

Adadaki diğer alternatifler olarak Tante Mami ile birlikte, ilk gün öğlen yemek yediğimiz La Pirogue adlı restoranları söyleyebilirim.

Bugüne kadar gerek televizyondaki belgesellerde, gerekse internette Seyşeller ile ilgili birbirinden güzel görüntülere tanıklık etmiştim. Turkuvaz renginde bir denizi, bembeyaz kumsalları, palmiyeleri, granit ve mercan adaları ve zengin su altıyla sanki cennetten bir köşe olan bu ülkeyi merak eder olmuştum. Artık gitmek için uygun zamanı kolluyordum. Bir gün çok değerli sanatçı rahmetli Barış Manço’nun gazetede bir röportajını okudum. Kendisi Seyşeller’den övgüyle bahsediyor; özellikle bu ülke insanlarına vurgu yapıyordu. Ona göre insan faktörü bir ülkeye seyahat etme konusunda çok belirleyiciydi. “Seyşeller’e elli defa daha gidebilirim” demesi, ülke halkının ne denli misafirperver, güler yüzlü, iyi niyetli, samimi olduğunu ortaya koyuyordu. İşte bu sözleri gezgin bir sanatçıdan duymak, beni bu ülkeye gitme konusunda bir kat daha teşvik etmişti.

Eşim ve kızımla eylül ayında çıktığım bu sekiz günlük seyahatte, havayolu şirketi olarak Emirates’i tercih ettik. Dubai aktarmalı olarak Seyşeller’in en büyük adası Mahe’ye sabah saat 6.30’da vardık. 115 ada ve adacıktan oluşmuş Seyşeller’de geçireceğimiz dolu dolu 8 günde üç büyük adayı programa almıştım. Zaten bunlar Seyşeller’e gelen herkesin öncelikle görmek istediği, ülkenin en güzel adalarıydı. Yaptığım programa göre, önce Praslin ile La Digue adalarını gezecek, sonra da başkent Victoria’nın bulunduğu Mahe Adası’nda turu tamamlayacaktım. Adalar arasındaki ulaşım sorununu da, Cat Cocos firmasının günün belli saatlerinde düzenlediği feribot seferi ile çözecektim.

Genel Bilgiler   :

*Seyşel Adaları Hint Okyanusu’nda, Kenya ve Tanzanya’nın doğu, Madagaskar’ın kuzeydoğu açıklarında yer alan adalar topluluğundan oluşan bir ülke. Toplam 115 ada ve adacıktan oluşuyor.
*Son verilere göre nüfusu 94 bin. Bazı adalarda yaşam yokken, nüfusun %90 kadarı en büyük ada Mahé’de yaşamını sürdürüyor.
*Farklı etnik kökenli bir halk. Asya, Afrika ve Avrupalı karışımı insanlar. Bu halka kreol adı veriliyor.
*Başkenti Mahé Adası’ndaki Victoria. Dünyanın en küçük başkenti kabul ediliyor.
*Diğer önemli adaları Praslin, La Digue ve Silhouette.
*Adalarda yaşayan halkın %90’ı Hıristiyan Katolik. Az oranda Anglikan ve Protestan var. Hintli, Müslüman ve Çinli topluluklar ise oldukça küçük bir oranı kapsıyor.
*Adalarda İngilizce, Fransızca ve Kreol dilleri konuşuluyor. Halkın evde ve kendi aralarında konuştukları kreol dili, 17. yüzyıl Fransızcasının, Afrika dilleri ve Madagaskar etkisiyle değişim göstermiş hali.
*Para Birimi Seyşeller Rupisi (SCR).  1 Euro = 15,95 SCR (Eylül 2018).
Birçok yerde kredi kartı geçerli.
*Türkiye’den +1 saat ilerde.
*Türk turistler 90 gün boyunca vizeden muaf.
*Elektrik prizleri üç uçlu İngiliz sistemi. Bu yüzden yanınızda adaptör getirmeniz gerekir.
*Çeşme suyu sağlık kriterlerine uygun olsa da, adalardaki küçük marketlerden temin edebileceğiniz şişe suyu kullanmanızda fayda var.
*Turistler için son derece güvenli bir ülke. Suç oranı yok denecek kadar az.
*İklimi tropikal-ekvatorial. Yıl boyu sıcaklık 24-32 dereceler arasında değişiyor.

Seyşeller’e Nasıl Ulaşılır   :

THY’nın İstanbul’dan Mahé Adası’na direk seferi var. Direk uçuş hemen hemen 8 saat sürüyor. Bir de bizim yaptığımız gibi Dubai aktarmalı olarak Emirates Havayolları ile uçabilirsiniz. İstanbul-Dubai uçuşu 4 saat sürerken, Dubai-Mahé Adası uçuşu 4 saat 20 dakika civarında sürüyor. Tabii buna bir de Dubai’deki bekleme süresini ilave edeceksiniz.

Havalimanı’ndan Ulaşım  :

Mahé Uluslararası Havalimanı’ndan başkent Victoria’nın merkezine ya da ferryboat terminaline taksi ile ulaşabilirsiniz. Mesafe yaklaşık 10 km. Bu mesafe için istenen taksi ücreti bir hayli yüksek; 30-35 Euro civarında. Taksiye binmeden önce ödeyeceğiniz ücreti konuşmanız gerekir. Taksimetre açmıyorlar.
Eğer Mahé Adası’ndaki gezinizi son güne bırakacak olursanız, önce feribotla Praslin ya da La Digue adalarından birine geçecekseniz, Cat Cocos’un servisini de kullanabilirsiniz. Kişi başı 10 Euro.

Adalar Arası Ulaşım  :

Mahé, Praslin ve La Digue adaları başta olmak üzere, adalar arası ulaşım hızlı feribot seferleriyle sağlanıyor. Üç büyük ada arasındaki seferlerde Cat Cocos firmasının feribotları çalışıyor. Gün içinde birkaç sefer var. Biletleri internetten kredi kartıyla ya Cat Cocos firmasının kendi sitesinden, ya da Seyferry.com adlı web sitesinden temin edebilirsiniz. Son derece güvenilir. İstediğiniz saatte yer bulmada sorun yaşamamanız için biletleri Seyşeller’e hareket etmeden önce almanızda fayda var; özelikle de Mahé Adası’ndan Praslin ya da La Digue adasına gidecek feribotlar için. Economy Class ve Business Class şeklinde iki farklı bilet mevcut. Mahé-Praslin adaları arasındaki feribot seferinde ekonomik sınıf bilet fiyatı 50 Euro iken, daha kısa bir mesafeye sahip Praslin – La Digue adaları arasındaki feribot ekonomik sınıf biletine 15 Euro ödüyorsunuz.

Adalarda Araç Kiralama :

La Digue Adası hariç, Praslin ve Mahé adalarında araç kiralamak sizin seyahatinizi daha konforlu kılar. Eğer benim yaptığım gibi turla değil de, kendi başınıza Seyşeller’e geliyorsanız, adanız birçok yerini görebilmeniz, farklı plajlarda denize girebilmeniz ve de zaman kaybını en az indirmeniz için araç kiralamanız gerekecektir. Adada özellikle Kia Picanto, Hyundai Grand i10 gibi küçük araçlar en çok talep görenlerin başında geliyor. Günlük kiralama ücretleri vitesli ya da otomatik vites olmak üzere 40-60 Euro arasında değişiyor. Yalnız trafik eski İngiliz sömürgesi olduğu için soldan akıyor.
La Digue Adası’nda ise, diğer adalardan farklı olarak sadece bisiklet kiralayarak bir yerden bir yere ulaşmanız mümkün.

Seyşeller’e Ne Zaman Gidilir  :

Yıl boyu sıcaklığın 24-32 dereceler arasında değiştiği tropikal iklime sahip bu adalar ülkesine gitmek için Ekim-Kasım ve Nisan-Mayıs dönemlerinin en ideal olduğu belirtilir. Çünkü bu dönemlerde yağmur ve rüzgar en düşük seviyeye iner. Ayrıca yüksek sezon sayılan Aralık-Mart dönemine göre daha sakindir ve uygun fiyatlı yer bulmak ta daha kolaydır.

Seyşeller’de Konaklama  :

Buradaki adalarda çok sayıda villa ve lüks otel mevcut. Ama bunun yanı sıra özellikle daha ekonomik pansiyon ve guesthouselar bulunabiliyor. Bu tip ekonomik tesisleri yakalayabilmek için iyice araştırıp gitmeden birkaç ay öncesinde rezervasyon yaptırmak gerekir. Yalnız genel olarak konaklama tesisleri Avrupa ve Asya ülkelerine kıyasla daha pahalı. Buraya seyahat etmeyi düşünenlerin bu gerçeği göz önünde bulundurması gerekir. Ayrıca uygun fiyatlı ve istenen özelliklerde yer bulabilmek için birkaç ay öncesinden rezervasyon yaptırmakta fayda var.

Seyşel Halkı         :

Burada geçirdiğimiz 8 gün boyunca ada halkı tarafından her gittiğimiz yerde çok iyi karşılandık. Son derece sıcak kanlı, güler yüzlü, iyi niyetli ve samimi insanlar. Turistlere karşı da gereken saygı ve ilgiyi fazlasıyla gösteriyorlar.

Seyşeller Tarihi  :

Seyşeller iki asır boyunca önce Fransızlar’ın (1756-1811) ve sonrasında İngilizler’in (1814-1975) kolonisi olmuş. Bu dönemde Afrika’dan köleler getirtilerek buradaki adalarda çalıştırılmışlar. Kölelik kalkınca onların yerini Hintli ve Çinliler almış. Bugün adalardaki etnik, dinsel ve kültürel zenginlik büyük ölçüde o günlerden kalma.
1976’da ise Seyşeller bağımsızlığını kazanmış. Böylece Seyşeller Cumhuriyeti doğmuş.

Seyşeller Ekonomisi   :

En büyük gelir kaynaklarından biri turizm. Bunun dışında adalarda yaşayan halk, tarım ve balıkçılıkla uğraşıyor. Muz, papaya, mango, avokado, hindistan cevizi gibi çeşitli tropikal meyveler yetişiyor. Ama birçok sebze ve meyve de dışa bağımlı durumda. Bugün yiyecekten giyeceğe birçok şeyi ithal ediyor. Başka ülkelere sattıkları kalemler arasında ise vanilya, hindistancevizi yağı, muz, tarçın, ton balığı gibi ürünler var.

Seyşeller’in oldukça pahalı bir ülke olmasının yanı sıra; halkın ekonomik açıdan durumu pek iyi değil. Gelir düzeyleri oldukça düşük.

Seyşeller’de Yeme – İçme  :

Hint Okyanusu’nda olması nedeniyle, buradaki adalar balık ve deniz mahsulleri yönünden çok zengin. Seyşeller’de kingfish, parrotfish, tuna steak gibi çok değişik balıklar yiyebilirsiniz. Her şey taze ve sağlıklı.
Seyşeller’de köri sosu yemeklerde çok kullanılıyor. Körili ahtapot, körili tavuk, körili dana eti gibi lezzetleri var. Karamelize edilerek pişirilmiş muz gibi her yerde bulunmayan bazı tatlar var.
Bunun dışında çok zengin ve özel yemeklerin olduğu bir mutfaktan söz edemeyiz. Burada Fransız ve Afrika mutfaklarının bir tür karışımı olan “kreol mutfağı”nın hakim olduğunu söyleyebiliriz.

error: