Trakya Ovası’nda tepeler üzerine inşa edilmiş Filibe, Bulgaristan’ın Sofya’dan sonra ikinci büyük kenti. Nüfusu 330 bin civarında. Diğer Bulgar kentleri gibi Filibe de yaklaşık 500 yıl Osmanlı toprağı olarak kalmış. Mimarisi son derece hoş, güzel bir kent. Özellikle eski kent tam bir açık hava müzesi. Buradaki yapılar günümüze kadar çok iyi korunmuş. Kaldırım taşlı yokuşlu sokaklarında dolaşırken keyif aldığımı söyleyebilirim.
2019’da Avrupa Kültür Başkenti olmaya hak kazanmış. Filibe’nin eski kentinde birbirinden güzel evler bulunuyor. Dönemin zengin tüccarlarına ait 19. yüzyıla tarihlenen mimarisi göz alıcı bu evler günümüzde müze haline getirilmiş. Bazıları ise kafe ve restoran olarak bugün hizmet vermekte. Bu evlerin bir kısmını bu seyahatim sırasında gezme fırsatını buldum. Ahşap işlemelerine, oymalarına ve mobilyalarına hayran kaldım.
On gün süren Bulgaristan seyahatimde Filibe’ye, Bachkovo Manastırı gezisi ile birlikte bir buçuk gün ayırdım.
Filibe’de Gezilecek Yerler :
* Antik Tiyatro :
Tepenin yamacında yer alan bu tiyatro, MS.2. yüzyılda Roma İmparatoru Marcus Aurelius tarafından inşa ettirilmiş. 1980 yılında eski bir evin yıkılması sonucunda ortaya çıkarılmış 6 bin kapasiteli antik tiyatroda günümüzde festivaller, konserler, temsiller organize edilmektedir.
* Cuma Camii :
Şehrin merkezindeki dokuz kubbeli bu cami, Sultan I Murad tarafından 1364’de yapılmış. Bu yüzden Hüdavendigar Cami olarak da biliniyor.
Erken Osmanlı mimarisi özelliklerini taşıyan camide, dış cephesindeki taşlar arasına yatay tuğla döşenmesinden dolayı Bizans etkilerini görülüyor. Cami özellikleriyle Bursa Yeşil Cami ve İznik Hüdavendigar Camii ile benzerlik gösterir.
Cuma Caminin ön tarafındaki meydanda 30 bin kapasiteli olduğu söylenen ve Roma İmparatorluk dönemine tarihlenen bir stadyum kalıntısı yer almaktadır. Yapılan restorasyon sonrasında, stadyumun on dört mermer sırası gözükmektedir.
* Sveta Bogoroditsa (Bakire Meryem) Katedrali :
1844’de buradaki küçük ortaçağ kilisesi yıkılıp, yerine üç nefli bu bazilika inşa edilmiş. 1880’de buna Rus desteğiyle pembe-mavi bir çan kulesi eklenmiş.
Katedralin içindeki resimler, ikonlar, freskler ve renkli camlar bugün de korunmaktadır. Girişte yer alan freskler Osmanlı karşıtı politik mesajlar içerir. Bulgar Ortodoks azizlerinin yanında Özgürlük Hareketinin liderleri sıralanmış. Sağda rahip, entelektüel ve köylüler, Türk kırbacı karşısında kol kola verirken, solda Bulgar öğretmen ve öğrenciler resmedilmiş.
* Lamartine Evi :
İsmini 1833’de burada üç gün konaklayan ünlü Fransız şair Lamartine’den almış. “Doğu’ya Seyahat” adlı eserine konu olan gezileri sırasında Lamartine burada konaklamış. Ev günümüzde Bulgar Yazarlar Birliği’ne aittir.
* Stepan Hindliyan Evi :
En güzel müze evlerden biridir. Dış duvarları mavi çiçek motifleriyle süslenmiş olup, bir bahçeye bakıyor. Ev 1835-1840 yılları arasında, varlıklı bir Ermeni tüccarı ve girişimci olan Stepan Hindliyan için inşa edilmiş. Zengin süslemeli iç kısmıyla, Eski Kent’teki en iyi korunmuş evlerden biri. İç kısımdaki duvar resimleri Hindliyan’ın gezdiği şehirleri tasvir ediyor.
* Nikola Nedkovich Evi :
Bu müze-ev 1863 yılında, Avrupa klasik mimari tarzıyla, Nikola Nedkovich ismindeki bir tekstil tüccarı için inşa edilmiş. Mobilyaları, işlemeli ahşap tavan ve kapısıyla dikkat çeker.
* Balabanov Evi :
Son sahibi odun tüccarı Luka Balabanov olan ve bugün de onun ismiyle tanınan bu güzel ev, 19. yüzyılda inşa edilmiş. Odaların konumu, ana merdiveni ve resimli nişleriyle tipik Plovdiv mimarisini yansıtıyor. Zaman içinde harap olan ev, 1935’te yıkılmasının ardından, 1976-1979 yılları arasında yeniden inşa edilmiş. İlk kattaki odaların mobilyaları, nişleri ve tavandaki ahşap oymalar Bulgar Rönesansı stilinde. Günümüzde burada geçici çağdaş resim sergileri, konferanslar, toplantılar ve tiyatrolar düzenlenmektedir
* Etnografya Müzesi :
1847 yılında zengin bir Ermeni tüccar olan Kuyumcuoğlu için mimar Hadzhi Georgi tarafından inşa edilmiş olan bu Rönesans tarzı güzel konak, 1952’de restore edildikten sonra Etnografya Müzesi olarak hizmet vermeye başlamış.
20 odalı bu ahşap konağın üst katında oval tavanlı büyük bir salon ve bu salonun etrafında odalar yer almaktadır. Ahşap işlemeli tavanı göz alıcıdır.
Filibe’yi gezerken, göz kamaştıran bu yapıların yanı sıra, Empresiyonist Ermeni aslı ressam Zlatyu Boyadzhiev’in resimlerinin sergilendiği 19. yüzyıla tarihlenen galeriyi, Plovdivli meşhur sanatçı Dimitar Kirov’un adını taşıyan evi, Aziz Konstantin ve Elena Kilisesi’ni, İkon Müzesi’ni ve diğer tarihi evleri görebilirsiniz.
Alexandrovska Caddesi, Yeni Kenti Eski Kente bağlayan ana yaya yoludur. Akşamın ilerleyen saatlerinde tenhalaşsa da, gündüz oldukça hareketlidir. Binaların renkli hoş cepheleriyle birlikte, mağazalar, kafeler, restoranlar, sinemalar sıralanmıştır.
Kentin kuzeyinden Meriç (Maritsa) Nehri geçiyor. Eskiden kalenin yer aldığı Nebet Tepe’ye çıktığınızda, Meriç Nehri ve şehrin etrafını gözlemleyebilirsiniz.
* Bachkovo Manastırı :
Filibe’nin 29 kilometre güneyinde, Rodop Dağları yamaçlarındaki ormanlık bir alan içinde yer alan Bachkovo Manastırı bence ziyaret edilmelidir. Buraya Rodopi otobüs terminalinden kalkan minibüsle ulaşılıyor. 30 dakika içinde orada oluyorsunuz ve minibüsten indikten sonra geriye yukarıdaki manastıra doğru uzanan yaklaşık 600 metrelik yolu tırmanmak kalıyor.
Manastır, Bizans ordusunda komutan olan Gürcü kardeşler Grigori ve Abbasi Bakouriani tarafından 1083’de kurulmuş. 15. yüzyılda Osmanlı işgali sırasında harap edilmesinin ardından, 17. yüzyılın ilk yarısında yeniden inşa edilmiş.
Özellikle manastırın ana kilisesi olan Sveta Bogoroditsa (Azize Meryem Kilisesi)freskler bakımından oldukça zengin. Ayrıca girişte sağda 1310 tarihli Meryem’i mucizevi ikonu Ortodokslar için çok kutsal.
Filibe’de Yeme – İçme :
Filibe’de oturup bir şeyler içebileceğiniz çok sayıda güzel kafe var. Bunlardan biri de Cuma Cami karşısındaki, meydana bakan Türk kafeteryası Djumaia. Türk çayı ya da kahvesi içmek için uğrayabileceğiniz bir mekan.
Börek, döner, köfte, dolma, pizza gibi Türkiye’den alışık olduğumuz çok sayıda lezzeti bulabileceğiniz Filibe’de, benim güzel bir akşam yemeği için favori mekanım Salt & Pepper. Eski Kent’in biraz kuzeyinde, Meriç Nehri yakınındaki bu şık mekan, kentin en iyi restoranlarından biri. Yemekleri kadar, servisini de başarılı buldum.