Tag

Selanik

Browsing

Selanik kendimi iyi hissettiğim şehirlerden biri. Bunun nedenlerine gelince, Mustafa Kemal Atatürk’ün doğduğu evin bu şehirde olması, kendimi buraya yakın hissetmemi sağlıyor. Diğeri ise bu şehrin Kordon Boyu ile bana İzmir’i hatırlatması; özellikle de çocukluğumun İzmiri’ni.

Bu şehre ikinci kez geliyordum. İlk gelişim seneler önce 1997’deydi. Ama o günden bugüne pek bir değişiklik olmamış gibiydi. Sadece bazı yerlerde yeni barlar, kafeler, butikler  açılmıştı. Tarihi yerler ise her zamanki gibi iyi korunmaya devam ediyordu. Atatürk’ün doğduğu ev dışında, burada bazı önemli Ortodoks kiliselerini ziyaret edecektim. Zaten bu şehirde görülmeye değer en önemli tarihi yapılar da işte bu kiliselerdi.

Selanik, Atina’dan sonra Yunanistan’ın ikinci büyük şehri. Ülkenin ise Pire’den sonra ikinci büyük limanı. Sanayi ve ticaret şehri. Belki tarihi bir kent değil; hatta modern yapıların yoğun olduğu bir kent ama Bizans kiliselerinin güzelliği dikkat çekici. Bunun yanı sıra son derece hareketli ve canlı bir şehir olması, benim gibi birçok kişinin Selanik’de keyifli zaman geçirmesine yol açıyor. Özellikle şehir yazın akşam saatlerinde hareketlenmeye başlıyor. Kordon Boyu’ndaki barlar, kafeler, restoranlar gerek turistler, gerekese Yunanlı gençler tarafından hınca hınç dolduruluyor. Eğlence geç saatlere kadar sürüyor.

Şehrin kozmopolit bir yapısı var. Bu şehrin tarihi geçmişiyle ilişkili. Selanik 15. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin eline geçtikten sonra, giderek farklı uluslardan insanların yaşadığı bir kent haline gelmiş. Bu topluluklardan en önemlisi Yahudiler olmuş. 1492’de İspanya’dan kovulan Sefarad Yahudileri bu şehre gelip yerleşmiş. Uzun yıllar Selanik Akdeniz’in en önemli Yahudi metropollerinden biriymiş. Günümüzde ise buradaki Yahudi nüfus artık yok denecek kadar az. 1924’deki mübadele öncesi burada büyük bir Türk nüfusun da yaşadığını biliyoruz.

Selanik yürüyerek rahatça gezilebilecek bir kent. Kentin merkezi Aristoteles Meydanı. Gece ışıklandırması gayet iyi.
yunanistan - 17-Selanik.jpgKentin merkezindeki cadde ise Egnatias. Bu cadde Selanik kentini ikiye bölüyor. Bu hareketli cadde ve onun paralelindeki cadde ve sokaklar butikler, dükkanlar, restoranlar, barlar ve kafelerle dolu. Konaklayacağımız oteli de kentin merkezi olan bu bölgede seçmiştim. Öğle saatlerinde Tourist Hotel’e yerleşmenin ardından kenti keşfe çıktık. Tabii ilk başladığımız yer Atatürk’ün doğduğu ev oldu.

Selanik’de Kaç Gün Kalınır :

Selanik’i keyfini çıkararak gezmek için bu şehre iki tam gün ayırmalısınız. Tabii benim gibi yazın geldiğinizde, Selanik’e arabayla yaklaşık iki saat mesafedeki plajlarıyla ünlü sayfiye yeri Halkidiki Yarımadası’na da en az bir gününüzü ayırabilirsiniz.

Selanik’de Nerede Kalınır  :

Selanik’de her bütçeye uygun çok sayıda otel var. Ben her yere yürüme mesafesinde olması açısından merkezi bir otel seçtim. Üç yıldızlı Tourist Hotel mükemmel konumu, ideal oda büyüklüğüyle bizim için uygundu. Kalite-fiyat dengesi de iyiydi.

Selanik’in Tarihi    :

*Makedonya kralı II.Philip kazandığı zaferden sonra, bunu kutlamak için kızına Thessalonike (Tesalyalıların zaferi anlamına gelir) ismini vermiştir. Sonrasında Thessalonike Makedon general Kassandros ile evlenir. MÖ.315 yılında Kassandros’un kurduğu Selanik şehrine Thessalonike’nin ismi verilir.
*MÖ.2 yüzyılda Romalılar tüm bölgeyi fethettikten sonra, Selanik imparatorluğun doğu başkenti olur. Roma İmparatorluğu MS.395’de ikiye ayrıldıktan sonra, bu defa Bizans’ın İstanbul’dan sonra ikinci kenti olur.
*1430 yılında Osmanlı Selanik’i ele geçirir ve kent 1912 yılına kadar Türk hakimiyetinde kalır.
*1492’de İspanya’dan çıkartılan Sefarad Yahudileri Osmanlı tarafından bu kente yerleştirilir.
*1821-1827 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’na karşı bağımsızlık mücadeleleri verildi. Selanik bu dönemde entrikaların döndüğü gizli şirketlerin, isyancıların, reformistlerin şehri oldu.
*1881’de modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk bu kentte dünyaya geldi.
*1917’de büyük bir yangın geçiren kentin üçte ikisi yandı.
*1923’de mübadele dönemi yaşandı. Burada yaşayan Türkler anavatana dönerken, Anadolu’da yaşayan Yunanlılar Selanik’e yerleşti.
*II.Dünya Savaşı yıllarında burada yaşayan 45 bin civarında Yahudi Almanlar tarafından Toplama Kamplarına gönderildi.
*1997’de Selanik Avrupa Kültür Başkenti seçildi.

*Selanik’de Yeme – İçme  :

Selanik’te lezzetli ve damak tadınıza uygun yemek yiyebileceğiniz çok sayıda yer var. Zaten Türk ve Yunan mutfakları arasındaki benzerliliği sanırım söylemeye gerek yok.

Restoranların birçoğu Ladadika ve liman bölgesinde toplanmış. Bunlar arasında benim favori yerlerimin başında Sempriko adlı restoran geliyor. Yemekler oldukça lezzetli, servis iyi ve buna karşın yemek fiyatları da uygun. Kısacası ödediğiniz paranın karşılığını fazlasıyla alıyorsunuz.

Bir diğer mekan, restoranların arka arkaya sıralandığı sokağın sonunda, meydana bakan Full Tou Meze. Salataları, mezeleri ve deniz ürünleri lezzetli. Burada baby kalamarı öneririm.

Ayrıca buradaki meydanda ve sokak içinde çok sayıda restoran ve taverna var.

Selanik’te Beyaz Kule çevresinde de çok sayıda restoran bulunuyor. Eğer Yunan yemekleri yerine tercihiniz pizza, makarna gibi bir İtalyan yemeği olacaksa, bu bölgedeki Famigliano Pizza iyi bir seçim olabilir. Yine Beyaz Kule’yi karşıdan gören Zytoz Ntope bir diğer seçenek.

Kordon Boyu dediğimiz sahil şeridinde de gündüz ya da akşam yemeği sonrası keyifli zaman geçirebileceğiniz çok sayıda şık bar ve kafeler sıralanmış. Bunların bazılarında canlı müzik de var.  Kısacası Selanik hoş vakit geçirebileceğiniz yaşayan, canlı bir şehir.

Selanik’de Gezilecek Yerler  :

*Atatürk’ün Evi  :

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 1881’de doğduğu bu evi ziyaret etmek her Türk’ün arzuladığı bir şeydir. Ben de ilk gelişimde olduğu gibi, yeniden bu evi ziyaret etmekten dolayı mutluydum. Daha doğrusu bu sefer özellikle kızımın görmesini arzu ediyordum. Bunu gerçekleştirmiş oldum.

Günümüzde müzeye dönüştürülmüş olan bu üç katlı evde, Atatürk’ün şahsi eşyalarıyla birlikte, mobilyalar da sergileniyordu. Ama ikinci gelişimde üzülerek gördüm ki, restore edildikten sonra evin tarihi dokusu bozulmuş ve buradaki eşyaların büyük bir kısmı Türkiye’de başka bir müzeye nakledilmiş. Neredeyse birkaç parça dışında hiçbir şey kalmamış. Kısacası müze kuşa döndürülmüş. Eski halini bilenler, yeni halini gördükten sonra hayal kırıklığına uğruyorlar. Ama yine de burada bulunmak güzeldi.
yunanistan - 18-Selanik.jpg

*Galerius Rotonda  :

Atatürk’ün Evi’nden kısa bir yürüyüş ile ulaşılan yuvarlak formdaki bu anıt mezar Roma İmparatoru Galerius’e aitmiş. 30 metre yüksekliğindeki bu tuğla yapı Galerius tarafından MS.306 yılında kendisinin gelecekteki anıt mezarı olarak yaptırılmış. Rotonda daha sonra  kilise, ardından Osmanlı döneminde  cami olarak kullanılmış. Selanik’deki bugüne kadar gelmiş tek minaredir.
yunanistan - 19-Selanik.jpg*Galerius Takı  :

 Egnatia caddesi üzerinde, Rotonda’nın biraz ilerisindeki Roma İmparatorluğu döneminden kalma bir diğer anıt ise, 303 yılında İmparator Galerius tarafından Persler üzerindeki zaferin anısına yapılmış bu anıttır.
yunanistan - 20-Selanik.jpg*Aya Sofya (Agia Sophia) Kilisesi  :

Selanik’deki en güzel Ortodoks kiliselerinden biri. Kentin merkezindeki bu kilise İstanbul’daki Ayasofya ile aynı ismi taşıyor. Mimarisi de ona benziyor. İlk kez 8. yüzyılın ortasında inşa edilen kilise 1535’de camiye çevrilmiş. 1912’de Selanik’in tekrar Yunanistan’ın eline geçmesiyle yeniden kilise olarak kullanılmaya başlanmış. 1917’deki büyük yangına kadar böyle kalmış. İçinde 9 ve 10. yüzyıllara ait mozaik ve freskler barındırmaktadır.
yunanistan - 21-Selanik.jpg*Agios (Aziz)Dimitrios Kilisesi :

Kentin bu en büyük kilisesi Selanik’in koruyucu patronu Aziz Dimitrios onuruna ilk kez 5. yüzyılda inşa edilmiş. Kilise 629-634 yılları arasında yangından zarar görünce yeniden inşa edilmiş. 13. yüzyılda ise tamamen restore edilmiş.
Aziz Dimitrios’un Roma İmparatoru Galerius’un emriyle Romalı bir asker tarafından öldürüldüğü yer kilisenin kripta kısmındadır.
yunanistan - 22-Selanik.jpg*Beyaz Kule   :

Kentin sembolü olan bu kule, 15. yüzyılda Türkler tarafından inşa edilmiş 8 km uzunluğundaki surların bir parçasıymış. 34 metre yüksekliğindeki kule, tarihte hapishane ve işkence odası olarak kullanılmış. 1826’da Sultan II.Mahmud isyan eden yeniçerileri burada öldürtmüş. Bu yüzden bu yapı tarihte önceleri Kanlı Kule olarak biliniyormuş. 1913’de Yunanistan’ın Selanik kentini fethetmesiyle kulenin bugünkü ismini aldığı söyleniyor.
yunanistan - 23-Selanik.jpgBeyaz Kule, Kordon Boyu’nun son kısmında yer alıyor. Kule önünden bineceğiniz korsan teknelerinden biriyle yapacağınız 30 dakikalık tur sırasında, gerek Beyaz Kule’yi ve gerekse bu güzel sahili denizden seyretme keyfini yaşayabilirsiniz; Eğer tekneye binecekseniz, gün batımı saatine denk getirmeniz iyi olur. Tekneye giriş ücretsiz ama bira ya da bardak şarap gibi minimum 6-7 euro civarında bir içki almanız şart.
yunanistan - 24-Selanik.jpg yunanistan - 25-Selanik.jpgBunların dışında zamanınız olursa Arkeoloji Müzesi’ni, Bizans Kültürü Müzesi’ni, Osmanlı döneminde 1444’de inşa edilmiş Bey Hamamı’nı gezebilirsiniz.
Ayrıca günümüze kadar gelmiş Bizans sur kalıntılarını görmek ve şehrin panoramik görüntüsünü tepeden seyretmek istiyorsanız, Aziz Dimitrios Kilisesi’nden yukarıya doğru tırmanmanızı öneririm. Burada 14. yüzyılda inşa edilmiş Vlatadon Manastırı’nı da ziyaret edebilirsiniz.
yunanistan - 26-Selanik.jpgEğer denize girilebilecek bir dönemde Selanik’e gidiyorsanız, Ege Denizi’ne uzanan üç parmaklı el görünümüdeki Halkidiki Yarımada’sına en az bir gün, hatta birkaç gün zaman ayırabilirsiniz. Plaj olarak ilk parmak üzerindeki Kallithea’yı önerim. Burası kum plajlarıyla ünlü güzel bir kasaba. Onun 4 kilometre öncesinde şirin ve pitoresk bir köy olan Afytos var.

UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Meteora, Yunanistan’ın en güzel köşelerinden biri olarak kabul edilir. Buraya giden arkadaşlarım Meteora’da karşılaştıkları birbirinden güzel manzaraları öve öve bitirememişlerdi. Aslında benim için bir hayli gecikmiş bir seyahatti. Yunanistan’a seneler önceki ilk gelişimde gitme fırsatı bulamamıştım. Ama bu sefer programa aldım. İyi ki de almışım, görür görmez hayran oldum. Müthiş güzellikteki hiç alışık olmadığım manzaralar beni büyüledi. Dev kayaların tepesine oturtulmuş manastırlar. Zaten Meteora’nın ismi “Göklere asılı “ anlamına gelen Yunanca “Meteoros” tan gelmektedir.

Buradaki ilk manastır 1336 yılında inşa edilmiş ve ardından bunu diğerleri izlemiş. 14. yüzyılda Yunanistan üzerine başlayan Türk akınları karşısında buradaki keşişler kendilerine güvenli bir yer aramaya başlamışlar. Meteora kayalıklarının erişilmezliği onlar için ideal bir inziva yeri olmuş.

Meteora’daki manastırları gezmek için mutlaka bir araca ihtiyaç var. Çünkü manastırlar arasındaki mesafeler bir hayli fazla. Biz de bunun için Atina’dan otobüsle ulaştığımız Meteora’da bir araç kiraladık. Meteora Car Rental acentesinden kiraladığımız araca günlük 50 euro ödedik.

Kalambaka şehri ile Kastraki köyünden oluşan Meteora’da toplam 6 manastır var. Bunların ziyarete açık olduğu gün ve saatler değişiklik gösteriyor. Her bir manastır haftanın en az bir günü ziyarete kapalı oluyor. Bu nedenle aynı gün hepsini gezmeniz mümkün değil. Zaten bence buna da gerek yok. Birkaç tanesini gezmek, diğerlerini de dışarıdan görmek bu yöreyi keşfetmeniz ve anlamanız için yeterli oluyor. Biz 4 tanesini gezme imkanı bulduk.

Manastırların her birine giriş ücreti olarak 3 euro ödeniyor. Manastırdaki kilise içinde fotoğraf çekmek yasak. Böyle bir durumda görevli hemen sizi uyarıyor.

Magalo Meteoro (Büyük Meteora) bu yörede ilk kurulan manastır. 1336’da keşiş Athanasios tarafından 623 metre yükseklikteki bir tepede kurulmuş. Manastıra erişmek için 270 basamağı tırmanmanız gerekiyor. Tüm manastırlar içinde en büyüğü olan bu manastır öncelikle gezilmesi gerekir. Salı günleri hariç her gün saat 9.00-15.00 arası ziyarete açık.
yunanistan - 30-Meteora.jpgBir diğer manastır Varlaam. 1518’de kurulmuş olan manastır Megalo Meteoro’dan sadece 700 metre ötede. Cuma günü hariç her gün saat 09.00-16.00 arasında ziyaret edilebiliyor. Geldiğimiz gün ziyarete kapalı olsa da, en güzel görüntü veren bu manastırın karşıdan seyretmek ve güzel fotoğraflarını çekmek beni tatmin etti.
yunanistan - 31-Meteora.jpgAgias Triados (Holy Trinity), tüm manastırlar içinde ulaşılması en zor olanı Çünkü aracınızı durdurduktan sonra, önce ana yoldan yürümeniz ve ardından 150 basamak yukarıya doğru tırmanmanız gerekiyor. Manastırda 1981’de “For your Eyes Only” adlı James Bond filminin bazı sahneleri de çekilmiş. Şu anda burada 4 rahip yaşamını sürdürmekteymiş. Manastır Perşembe hariç, diğer günler saat 9.00-17.00 arası ziyarete açık.
yunanistan - 32-Meteora.jpgKastraki köyünde konakladığımız için bize en uzak olan manastır Agiou Stefano idi. Tırmanmaya gerek olmadığından, ulaşılması en kolay olan bu manastır 1798’de inşa edilmiş. Manastır pazartesi günleri hariç diğer günler saat 09.00-13.30 ve 15.30-17.30 arası ziyarete açık. Manastırda halen 30 rahibe yaşamını sürdürmekteymiş.
yunanistan - 33-Meteora.jpg yunanistan - 34-Meteora.jpgAgias Varvaras Rousanou ikinci gezdiğimiz manastır oldu. Küçük bir ahşap köprüden geçerek ulaşılan manastır bugün 15 rahibeden oluşan bir tarikata ev sahipliği yapmaktadır. Çarşamba hariç her gün saat 9.00-17.00 arası ziyaret edilebilmektedir.

Kapalı olduğu için gezemediğimiz Agiou Nikolao, Kastraki köyüne en yakın olanıydı.

Meteora’ya Nasıl Ulaşılır  :

Eğer Atina’dan Meteora’ya gidecekseniz, tren, otobüs ve araba kiralama gibi üç alternatif var. Biz otobüsle gitmeyi tercih ettik. Arabayı ise Meteora’ya en yakın kent olan Kalambaka’da kiraladık. Atina’daki Liosion otobüs terminalinden sabah saat 07.00’de kalkan Trikala-Kalambaka otobüsü, saat 11.45’de Kalambaka’ya varıyor.
Meteora’dan bir sonraki gezi noktamız Selanik’e yine Kalambaka’dan Trikala aktarmalı otobüsle gittik.

Meteora’da Konaklama  :

Meteora’ya yakın olan Kastraki köyünde ya da Kalambaka’da konaklamada guesthouselar ön plana çıkıyor. Biz daha sakin olan Kastraki köyünü tercih ettik. Büyük Meteora manastırına 5 km uzaklıktaydı. Konakladığımız ve akşam yemeğini yediğimiz Guesthouse Batalogianni memnun kaldığımız bir tesis oldu. Oda geniş, ferah ve konforluydu. Üç kişilik oda için kahvaltı hariç 70 euro ödedik.

Meteora’da Yeme – İçme :

Gerek Kastraki’de, gerekse Kalambaka’da çok sayıda yemek alternatifi var. Zamanımızda kısıtlı olduğu için, konakladığımız Guesthouse Batalogianni karşısındaki Gardenia adlı tavernada öğle yemeğini yedik. Yemekleri lezzetliydi.

Hydra öteden beri gitmek istediğim bir Yunan adasıydı. Güzelliği ile ilgili metnini daha önce duymuştum. Ege Denizi’ndeki bu küçük ada, ünlü şarkıcı Leonard Cohen’in adası olarak ün yapmıştı. Söylenildiğine göre Leonard Cohen büyük aşkı Marianne ile burada tanışmış ve birlikte on yıla yakın bir süre büyük bir aşk yaşamışlardı. Bazı şarkılarının sözlerini de burada bulunduğu dönemde yazmıştı. Ayrıca ünlü sinema sanatçılarının, jet sosyetenin de uğrak yeri olmuştu bu güzel ada. Ama tüm bunlar benim için önemli değildi. Benim için esas olan adanın birbirinden güzel taş evleri, daracık sokakları, konumu, şahane koyları, tertemiz denizi, lezzetli yemek yiyebileceğim restoranları ve kafeleriyle görmeye değer güzellikte olmasıydı.
yunanistan - 27-Hydra.jpg yunanistan - 28-Hydra.jpgAdaya Atina’nın Pire Limanı’ndan (E 8 rıhtımı) kalkan hızlı feribot ile 1 saat 10 dakikada ulaştık. Adada daha fazla zaman geçirebilmek için saat 8.30’da kalkan feribotu tercih ettik. Dönüşü ise 20.05’de kalkan son feribotla yaptık. Buraya Blue Star Ferry adlı firmanın tekneleri gidiyor. Metroyla Pire’ye geldiğinizde (son durak) bilet gişesi hemen orada. Ama yazın yer bulmak bir hayli zor olduğundan, daha önceden biletinizi internetten almanızı tavsiye ederim. Feribot bilet ücreti gidiş-dönüş 60 euro.

Adada güzel olan bir şey de, ada içinde araba, motor bulunmaması ve plajlara ulaşımın sadece teknelerle sağlanabilmesi. Adadaki eşeklerden turistlerin valizlerini ve başka yükleri taşımada yararlanılıyor.

Feribottan indiğinizde sahil boyunca kafe ve restoranlar sıralanmış. Bunlardan birine oturup kahvaltı edebilir ya da bir şeyler içebilirsiniz. Bunlar içinde iskeleye yakın olan İsalos’u öneririm.

Adanın çevresindeki plajlara feribot iskelesinin biraz ilerisinden kalkan taxi boatlarla ulaşabilirsiniz. Yaptığım araştırmaya göre Agios Nichalaos, Vlyhos, Bisti ve Mandraki adadaki en beğenilen plajlar. Bunların bazılarına ulaşmak 30 dakikayı bulabiliyormuş. Biz en yakın olan ve adanın tek kum plajına sahip Mandraki Beach’i tercih ettik. Buraya taxi boat ile 7-8 dakikada ulaştık. Kişi başı gidiş-dönüş ücreti 8 euro. Tekneler plajlara devamlı gidip geliyor. Yürüyerek gitmek isteyenler adanın merkezine 2,5 km kadar mesafedeki bu plaja sanırım 30-40 dakika gibi bir sürede ulaşabilirler. Denize girmek için buradaki Mandraki Beach Resort’u tercih ettik. Şemsiye+ şezlong+ havlu ve bir şişe su için kişi başı 10 euro ödedik. Öğle yemeğini isterseniz buradaki tesiste yiyebilirsiniz. Biz hemen biraz ilerideki küçük koya bakan bir lokantayı tercih etmiştik. Ahşap masa ve sandalyeleriyle şirin ve konumu güzel olan bir mekandı. Sahibi de buraya Türkiye’den göç etmiş bir Yunanlıydı. Gerek yediğimiz balık ve deniz ürünlerinden, gerekse servisten memnun kaldık.
yunanistan - 29-Hydra.jpgHydra Adası’nda sadece plaja gidip denize girmek bence doğru olmaz. Bu adanın daracık kaldırım taşlı sokaklarında dolaşmanız gerekir. Yarım ay şeklinde konumlanmış olan ada, basamak basamak yukarıya doğru çıkan taş evleriyle keşfedilmeyi kesinlikle hak ediyor.

Yunanistan’a bu son gidişimde turuma Atina’dan başladım. İzmir’den Aegean Air firmasının sabahın erken bir saatindeki direk seferiyle 45 dakikada Atina’nın Venizelos havalimanına ulaştım. Otelim Omonia Meydanı’na on dakikalık yürüme mesafesindeydi. Otelime gitmek için havalimanından metroya bindim. Mavi hat üzerindeki Metaxourgio istasyonu kalacağım otele 50 metre uzaklıktaydı.

Atina gezisine iki tam gün ayırmıştım. Bir günü ise Atina’dan hemen hemen bir saatlik feribot mesafesindeki Hydra Adası’nda geçirecektim. Ünlü şarkıcı Leonard Cohen’in Adası olarak ün yapmış ve bugüne kadar birçok ünlü kişinin de tatilini geçirdiği bu güzel adayı doğrusu merak ediyordum. Üçüncü günün sonunda buradan otobüsle ülkenin hemen hemen orta noktasında kalan Meteora’ya gidecektim. Yunanistan gezimi ise Selanik’te noktalayacaktım. Atatürk’ün de doğduğu ve bu nedenle bizim için özel bir önemi olan bu şehre iki tam gün ayırmıştım. Yine bir günü burada da Atina’da olduğu gibi deniz kıyısında geçirme niyetindeydim. Bunun için Yunalıların sayfiye yeri olarak bilinen üç parmak şeklinde denize uzanan Halkidiki Yarımadası’nı tercih ettim.

Ülke nüfusunun yaklaşık üçte birinin yaşadığı başkent Atina, Yunanistan’ın kültürel, finansal ve siyasi merkezi. Ama her şeyden önce bu şehir Eski Yunan Uygarlığının merkezi. 3500 yıllık geçmişi olan tarihi bir şehirden bahsediyoruz. Şehrin ismi 12 Olymposlu tanrıdan biri olan savaş ve koruyucu tanrıça Athena’dan geliyor. İşte bu tarihi şehrin görülmesi gereken en önemli kısmı tabii ki Akropolis (Akropol). Bunun yanı sıra antik döneme ait tapınakları, çok zengin müzeleri, güzel meydanları, tarihi kiliseleri, çarşıları ve tavernalarıyla bu şehir görülmeyi kesinlikle hak ediyor. Tabii bir de unutulmasını gereken, sanki ayrı bir şehir gibi Atina’nın hemen yanı başındaki Akdeniz’in en büyük limanlarından biri olan Pire Limanı var. Orayı da gezmeden Atina’dan ayrılmamak gerekir.

Atina’da Kaç Gün Kalınmalı :

Ben Atina’ya ikinci kez gittiğim için bu kente iki tam gün ayırdım. Bir günü ise Pire Limanı’ndan bindiğim feribotla Hdyra Adası’nda değerlendirdim. Ama buraya ilk kez gelecek gezginler, Atina’ya en az 3 tam gün ayırmalıdırlar. Çünkü bu kent her şeyden önce başta Ulusal Arkeoloji Müzesi, Benaki Müzesi ve Akropolis Müzesi olmak üzere gerçekten görülmeye değer zenginlikteki müzeleri barındırıyor. Bu müzeleri gezmek de tabii biraz zaman alıyor.

Atina’da Ulaşım  :

Atina’da bir yerden bir yere ulaşmanın en kolay yolu metro. Kent iyi bir metro ağına sahip. Mavi – yeşil – kırmızı olmak üzere 3 hat var. Eleftherios Venizelos Uluslararası Havalimanı’ndan gideceğiniz otele metroyla ulaşabilirsiniz. Bilet ücreti 10 Euro. Kentin merkezi kabul edilen Syntagma meydanı’na 30-35 dakikada varıyorsunuz.

Kent içinde birkaç kez metro kullanacak olursanız, 24 saat geçerli biletin ücreti 4,50 euro. 90 dakika geçerli bilet için ise 1,40 euro ödeniyor. Biletinizi metro içindeki otomatik makinelerden ya para ya da kredi kartı ile alabiliyorsunuz. Özellikle işe gidiş ve işten çıkış saatlerinde hem metrolar, hem de bilet alınan otomatik makinelerin önü bir hayli kalabalık oluyor.

Taksi Atina’da kullanacağınız bir diğer ulaşım aracı. Özellikle metronun gitmediği yerlere ulaşmak ya da geç bir saatte otelinize dönmek zorunda kaldığınızda, taksi kullanmanız gerekebilir.

Atina’da Gezilecek Yerler   :

*Akropolis     :

Burası Atina’nın en fazla turist çeken tarihi yeri. Akropolis metro istasyonuna çok kısa bir yürüyüş mesafesinde olan kapıdan biletinizi alıp giriyorsunuz. Giriş ücreti kişi başı 20 euro. Eğer yazın burayı gezecekseniz, çok sıcağa kalmamak için erken saatte gelmeniz gerekir. Akropol yazın saat 08.00’de ziyarete açılıyor.

Akropol’deki tapınakların tümü M.Ö. 5. yüzyılda yani kentin Altın Çağı kabul edilen dönemde inşa edildi. Bunlardan biri de Parthenon. Savaş tanrıçası Athena’ya adanmış 2500 yıllık bir tapınaktan söz ediyoruz. O zamanın büyük devlet adamı ve komutanı Perikles tarafından yaptırılmış. 8×17 dor düzeni sütunlarla çevrili, dikdörtgen formdaki tapınak, her yanı aynı yükseklikte bir saçak üstünde iki eğimli çatı ile örtülü. Tapınağın içinde antik dünyanın ünlü heykeltıraşı Phidias’ın eseri olan, Atina’nın koruyucu patronu tanrıça Athena’nın 12 metre yüksekliğindeki heykeli varmış.
yunanistan - 1-Atina.jpgAkropol’deki bir diğer tapınak ise Erechthéion. Parthenon’un biraz ötesindeki bu küçük tapınak yine M.Ö. 5. yüzyılda inşa edilmiş. İyonik düzenindeki tapınak Karyatid adı verilen kadın şeklindeki sütunlarla süslü. Sadece beş tanesi ayakta kalan bu kadın heykelleri kopya; orijinalleri ise Akropolis Müzesi’nde sergileniyor.
yunanistan - 2-Atina.jpgHerodes Atticus Tiyatrosu, M.S. 161 yılında Romalılar tarafından inşa edilmiş. Odeon olarak bilinen bu küçük tiyatro 5 bin kişi kapasiteli. Tüm tiyatrolar gibi akustiği çok iyi olduğundan, bugün de burada konserler ve oyunlar organize ediliyor.
yunanistan - 3-Atina.jpgSonuçta burası Propylonu (devasa giriş kapısı) , Athena Nike Tapınağı , Dionysos Tiyatrosu gibi diğer kalıntılarıyla da görülmeyi kesinlikle hak ediyor. Tabii bir de buradan ayrılmadan Akropolis Müzesi’ni gezmek, Akropolis’i daha iyi özümsemenizi sağlar.

*Ulusal Arkeoloji Müzesi  :

Atina’ya kadar gidip bu müzeyi görmeden dönmek bana göre büyük kayıp. Dünyada çok sayıda müze görmüş biri olarak, bu kadar zengin ve değerli eserleri barındıran bir arkeoloji müzesini ziyaret ettiğimi hatırlamıyorum. Dünyanın en güzel Antik Yunan koleksiyonlarını barındıran bir müze. Bu koleksiyonlar II.Dünya Savaşı’nda zarar görmesin diye yeraltına gömülerek saklanmış. Müze II.Dünya Savaşı sonrası 1946’da yeniden açılmış.
yunanistan - 4-Atina.jpgBuradaki eserler neolotik çağdan başlayarak Klasik döneme kadar uzanıyor. Çanak çömlekler, mücevherler, heykeltıraşlık eserleri mükemmel. Özellikle heykellere hayran olmamak mümkün değil.
yunanistan - 5-Atina.jpg yunanistan - 6-Atina.jpgMüzeyi pazartesi dışında diğer günler ziyaret edebilirsiniz. Giriş ücreti 10 euro.

*Benaki Müzesi  :

Atina’daki görülmeye değer zenginlikteki bir diğer müze. Müzeyi 1931’de Mısır’da büyük bir servet yapan zengin Yunanlı Emmanoulil’in oğlu Antonis Benakis kurmuş. Müze zarif bir neoklasik konak içinde yer alıyor. Burası zamanında Benakis ailesinin rezidansıymış. Buradaki koleksiyonlar Yunan sanat ve zanaatıyla ilgili. Resimler, mücevherler, çanak çömlekler, ikonalar, yerel kostümler…gibi. Tabii buradaki tüm eserler MÖ.3 yüzyıldan MS.20. yüzyıla uzanan bir zaman dilimine tarihleniyor.
yunanistan - 7-Atina.jpg yunanistan - 8-Atina.jpgSyndagma Meydanı’na çok kısa bir yürüyüş mesafesindeki müzeye giriş ücreti 9 euro. Müze Perşembe hariç diğer günler saat 09.00-1700 arası ziyaret edilebiliyor.

*Mitropoli Katedrali  :

Atina’nın bu en büyük kilisenin yapımı 1840’da başlamış ve bitirilmesi yirmi yılı almış. Kentin merkezindeki bu popüler mekanda kralların taç giymesi, zengin ve meşhur kişilerin evliliği, cenazesi gibi birçok merasim düzenlenmiş. İçinde Osmanlı tarafından öldürülmüş iki azizin (Aziz Filothei ve Gregory V) mezarları bulunuyor.
yunanistan - 9-Atina.jpg

*Syndagma Meydanı ve Parlamento Binası :

Atina’ya gelen herkesin mutlaka önünden geçtiği bu meydana hakim olan 1836-1842 yılları arasında inşa edilmiş eski saray günümüzde Parlamento Binası olarak hizmet vermektedir. Burada her gün nöbet tutan evzon askerlerini görebilirsiniz. Ayrıca burada Meçhul Asker Anıtı bulunmaktadır.
yunanistan - 10-Atina.jpg

*Ulusal Tarih Müzesi  :

Neoklasik bir cepheye sahip olan bu bina, 19. yüzyılda Fransız mimar François Boulanger tarafından tasarlanmış. Başta ilk Yunan Parlamentosu olarak hizmet verse de, parlamentonun daha sonra Syndagma Meydanı’ndaki Vouli binasına taşınması neticesinde 1961’de Ulusal Tarih Müzesi olarak açılmış. Buradaki objeler Yunan tarihine ışık tutmaktadır. Burada Kral Otto’nun tahtı, Venizelos’un Sevr Anlaşmasını imzaladığı kalem, Lord Byron’un kılıcı gibi önemli objeler bulunmaktadır.
yunanistan - 11-Atina.jpg*Hadrian Kapısı ve Zeus Tapınağı :

Bu kapı MS.131 yılında Roma İmparatoru Hadrian’ın şehre gelişini kutlamak için yapılmış. Hadrian Kapısı aynı zamanda Yunan kentini Roma kentinden ayırıyor. Kapıdan geçip biraz ileriye doğru yürüdüğümüzde Olympieion Zeus’a adanmış anıtsal bir tapınakla karşılaşıyoruz. Tapınak Hadrian zamanında bitirilmiş. Günümüzde ise 104 adet korint düzeni sütundan geriye sadece 17 metre yüksekliğinde 15 sütun kalmış. Bu da tapınağın o dönemki büyüklüğü hakkında bize bir fikir veriyor.
yunanistan - 12-Atina.jpg*Plaka Semti   :

Bu semt Atina deyince ilk akla gelen yerlerden biri. Bir yerde Atina’nın kalbi. Atina’nın günün her saati canlı olan bu semtinde çok fazla sayıda turiste rastlanır. Özellikle Plaka’daki tavernalar büyük ilgi görür.
Plaka semtinde dolaşırken tarihi bir kiliseye rastlarsınız. 11 yüzyıla tarihlenen bu Bizans Kilisesi, 1834’de Bavyera Kralı Ludwig’in zamanında müdahalesiyle yıkımdan kurtulmuş.
yunanistan - 13-Atina.jpg*Atina Üniversitesi – Atina Akademisi :

Omonia Meydanı’nı Syndagma Meydanı’na bağlayan ana cadde üzerinde yan yana yer alan mimarisi güzel 19. yüzyıl yapıları göze çarpar. Neoklasik mimari ürünü olan bu yapılar sırasıyla Ulusal Kütüphane – Atina Üniversite Binası ve Atina Akademisi’dir.

Bunlardan Atina Akademisi 1859-1887 yılları arasında Theophil von Hansen tarafından tasarlanıp yapılmıştır. Merdivenlerin bulunduğu yerde oturan iki heykel Sokrates ve Plato’ya aittir. Sütunların üzerinde ise tanrıça Athena ile tanrı Apollon tasvir edilmiştir.
yunanistan - 14-Atina.jpgMüzeler bakımından zengin olan Atina’da, öncelikli olarak Ulusal Arkeoloji Müzesi, Akropolis Müzesi ve Benaki Müzesi gezilmelidir. Eğer zamanınız varsa, Bizans ve Hıristiyanlık Müzesi, Tiyatro Müzesi, Ulusal Sanat Galerisi ve Atina Şehir Müzesi gibi başka müzeleri de gezebilirsiniz.

Yine zamanınız olursa Lycavittos Tepesi’ne çıkabilirsiniz. Gün batımında çıkmanızı öneririm. Zamanım kalmadığı için çıkamadım. Ama duyduğum kadarıyla çıktığınızda denize kadar uzanan şahane bir görüntüyle karşılaşıyormuşunuz. Kentin 277 metre üzerindeki bu tepeye füniküler ile çıkabiliyorsunuz.

*Pire Limanı   :

Atina’ya kadar geldiyseniz Pire’yi ziyaret etmelisiniz. Akdeniz’in en büyük limanlarından biri olan Pire, Atina’nın yanı başında ayrı bir şehir. Buraya metroyla rahatça ulaşabiliyorsunuz. Yeşil hat üzerindeki son durakta iniyorsunuz.

İndikten sonra yolcu gemilerinin kalktığı ana limanın önünden Pire’nin merkezine doğru ilerlediğinizde, modern ve varlıklı insanların yaşadığı bir şehre geldiğinizi anlıyorsunuz. Burada Atina’daki gibi tarihi yapılar yok. Ama mimarisi güzel bazı yapılar var. Bunlar arasında Belediye Tiyatrosunu, bazı kiliseleri sayabiliriz. Ama bizim buraya gelmemizin ana nedeni, hem buradaki limanları görmek, hem de bir balık lokantasında güzel bir akşam yemeği yemekti.

İlk önce yürüyerek Zeas Limanı ya da diğer bilinen adıyla Paşalimanına ulaştık. Ama esas görmek istediğimiz ve akşam yemeği için düşündüğümüz liman biraz daha doğuda kalan Turko ya da Mikro Limano diye bilinen limandı. Buraya kadar uzun bir yürüyüş yapmış ve bu arada güneşi de batırmıştık. Sonrasında deniz kıyısındaki bir lokantada keyifli bir akşam geçirdik. Burası Pire’nin üç limanı içinde en küçük ama en güzel olanıydı.
yunanistan - 15-Atina.jpg yunanistan - 16-Atina.jpgAtina’da Nerede Kalınır  :  

Atina’da her bütçeye uygun otel var. Biz Otel Katerina’da konakladık. Bir daha gitsem yine aynı oteli seçerim. Bir kere metro istasyonuna 25 metre mesafede olması büyük avantajdı. Ayrıca kentin ana meydanlarından biri olan Omonia’ya on dakika yürüme mesafesindeydi. Bunun yanı sıra personelin yakın ilgisinden çok memnun kaldım. Kahvaltısı da iyiydi. Oda biraz küçüktü ama temiz ve konforluydu.

Atina’da Yeme – İçme  :

Yunanistan’ın yemek kültüründen bahsederken, tavernalardan söz etmeden geçemeyiz. Yunanistan’a gidenler en az bir akşamlarını bir tür müzikli meyhane olan böyle bir mekanda geçirmek ister. Atina’da bu tip mekanların sayısı fazladır. Bu defaki gidişimde pek turistik olmayan ama mezelerin lezzetli olduğu iyi bir mekanı tercih ettim. Burada tabak kırma, bilindik Yunan müzikleri yoktu. Ama kaliteli müzik yapan bir üçlü vardı ve yediklerimiz lezzetliydi. Taverna Klimataria, Atina’ya yolu düşen gezginlere önerebileceğim bir taverna. Yalnız önceden rezervasyon yaptırmakta fayda var; özellikle de hafta sonları. Kişi başı ödeme minimum 20 euro.

Plaka semtinde öğle yemeği yediğimiz O Thanasis oldukça büyük mekan. Yemeklerin lezzeti yerinde ve fiyatlar makul. Ana yemekler 8-10 euro arası değişiyor. Salatalar 5 euro, büyük boy bira ise 3 euro.

Eğer bir akşam yemek yemek için Pire’de bir restoran tercih edecekseniz, mekan olarak Mikrolimano’daki bir restoranı tercih etmenizi öneririm. Buradaki restoranların bazılarında fiyatlar bayağı yüksek. Biz kalite-fiyat dengesi iyi bir restoran olan deniz kıyısındaki Ammos’da karar kıldık. Burada gerek yediklerimizden gerekse servisten memnun kaldık.

Yunanistan, kendimi evimdeymiş gibi iyi hissettiğim ülkelerin başında gelir. Sanıyorum bu benim kökenimle de ilişkili. Ne de olsa anne tarafım Kavala, Drama, baba tarafım ise Girit ve Sakız adalarından gelme. 1924’deki mübadele sonrası bir kısmı Çeşme’ye, bir kısmı da İzmir’e göç etmiş.

Bu güzel ülkeye ilk gelişimi hatırlıyorum, 1997 yılıydı. O yıl başta başkent Atina olmak üzere, Selanik, Kavala, İskeçe, Gümülcine gibi kentleri gezme fırsatı bulmuştum. Sonraki yıllarda Rodos, Kos, Mikenos, Santorini, Girit, Sakız, Midilli gibi Yunan Adaları’na gidip geldim. Bu sene ise yeniden Yunanistan’a bir dönüş yaptım. Temmuz ayında Atina ve Selanik gezilerine, daha önce gezme fırsatı bulamadığım Meteora ile Hydra Adası’nı ekledim. Atina ve Selanik’de bazı görmediğim ya da görüp de beğendiğim tarihi yerleri yeniden gezme fırsatını buldum. Kızıma da Atatürk’ün doğduğu evi göstermeyi çok arzuluyordum. Bunu da böylece gerçekleştirmiş oldum.

 

Burada daha önceki seyahatlerimden değil de, güncel bilgiler ışığında bu ülkeye yaptığım son seyahatimden bahsetmek istiyorum. Bundan önce özellikle adalara yaptığım seyahatlerimden hep memnun kalmış, keyifli zaman geçirmiştim. Yunanistan’ın turizm anlayışı, turistlere gösterdikleri ilgi ve güleryüz beni her zaman etkilemişti. Bugüne kadar 99 ülke gezmiş ve bazılarına da defalarca gitme fırsatı bulmuş bir gezgin olarak, Yunanistan’ın dünyada turizmi en iyi bilen ülkelerden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Sanırım bu konuda kapı komşumuz Yunanistan’dan alacağımız bazı dersler var.

 Genel Bilgiler   :
 *Yunanistan’ın nüfusu yaklaşık 10,5 milyon.
 *Ülkenin yüzölçümü 131.444 km2
 *Ülkenin başkenti Atina. Çevresiyle birlikte yaklaşık 4 milyon nüfusa sahip.
 *Ülkenin resmi dini Hıristiyan Ortodoks.
*Ülkenin resmi dili Yunanca. Eğer İngilizce konuşuyorsanız Yunanistan’da zorluk yaşamazsınız. Çünkü birçok kişi İngilizce   konuşup, anlıyor.
*Para Birimi Euro.
*Türkiye ile saat farkı bulunmuyor.
 *Ülkeye girişte Türk vatandaşlarından Schengen Vizesi isteniyor. Pasaportunuzda başka bir ülkeden alınmış geçerli bir   Schengen vizeniz varsa, Yunanistan’a girişte sorun yok. Ama eğer yoksa ve bu ülkeye ilk kez gidecekseniz vizenizi   Yunanistan’dan almanızı öneririm. Bir de bu ülkeden daha uzun süreli vize alma şansınız bazı ülkelere göre daha yüksektir.   Eğer benim gibi İzmir’de yaşıyorsanız, Yunan Başkonsosluluğu İzmir’de bulunduğu için vizenizi daha kısa sürede   alabilirsiniz.Vize için bulunduğunuz şehirdeki VFS ofisine başvurmanız gerekiyor.

 Yunanistan’a Ne Zaman Gidilir   :

İzmir gibi tipik Akdeniz ikliminin hüküm sürdüğü Yunanistan’a gitmek için en iyi dönem Nisan-Mayıs ve Eylül-Ekim gibi bahar aylarıdır. Yaz ayları ise çok sıcak geçer. Ama Yunan Adaları’na gidip denizden faydalanacaksanız, yaz aylarını tercih edebilirsiniz. Buna karşın Atina, Selanik gibi kentlerde hissedilen sıcak ve yüksek nem oranı gezmenizi zorlaştırır. Öğleden sonranın ilk saatlerinde birçok Yunanlı gibi siesta yaparak ve şehri gezme işini sabahın ilk saatleriyle, akşamüstüne bırakarak idare edebilirsiniz.

 Yunanistan’a Nasıl Gidilir  :

Ben İzmir’de yaşadığım için, buradan Atina’ya haftanın belli günleri direk uçan Aegean Air firmasını tercih ettim. Böylece İstanbul’da aktarma yapmadan hemen hemen 45 dakikalık bir sürede Atina’ya ulaştım. Dönüşü ise Selanik’den İstanbul aktarmalı olarak THY ile yaptım. Bu iki firmanın yanı sıra Pegasus Havayolları’nın da Atina’ya İstanbul’dan direk seferi var. Rodos, Kos, Midilli, Samos, Sakız gibi Yunan Adaları’na ulaşmak için ise feribot seferlerinden yararlanabilirsiniz.

 Yunan Ekonomisi  :

Yunanistan’ın en büyük gelir kaynağı turizm. Özellikle yazın Yunan Adaları başta olmak üzere çok fazla turist çeker bu ülke. Turizmin önemi ve getirisinin farkında olan Yunanistan’da turistlere çok fazla ilgi gösterilir. Gittiğiniz otellerde, restoranlarda, kafelerde ve diğer mekanlarda bunu hissedersiniz.

Ülkenin dörtte üçünün dağlık olmasından dolayı, ülkenin verimli toprakları azdır. Buna rağmen tarım Yunan ekonomisinde önemli bir yer tutar. Zeytin, tütün, pamuk, üzüm başta olmak üzere çeşitli sebze ve meyveler yetiştirilmektedir. Midilli Adası’nda gördüğüm zeytin ağaçlarının yoğunluğu beni hayrete düşürmüştü. Sonuçta Yunanistan İspanya ve İtalya’nın ardından dünyanın üçüncü büyük zeytin ve zeytinyağı üreticisi durumunda. Ayrıca balıkçılık da çok gelişmiş durumda.

Yunan Mutfağı   :

Yunan mutfağı Türk mutfağıyla büyük benzerlikler taşır. Ne de olsa iki komşu ülke halkı asırlar boyu içi içe yaşamış ve sonuçta birbirlerinden etkilenmişler. Türkiye’deki yemeklerin aynılarını Yunanistan’da da buluyoruz. Bu yüzden bu ülkeye giden Türkler yemek konusunda hiçbir sıkıntı çekmiyor. Aynı damak tadını burada da buluyorlar. Yalnız tek fark Yunanistan’da domuz etinin de yenmesi. Örneğin Souvlaki, bir Yunan spesialitesi ve bizim şiş kebabın bir benzeri. Yalnız onlar bunu hazırlarken domuz ya da tavuk eti kullanıyorlar. Tabii bunun yanı sıra dana etiyle de hazırlanmış çeşitli kebapları var.

Özellikle Yunan adaları deniz ürünleri konusunda çok iyi. Son gidişimde Rodos’da yediğim ahtapot, kalamar ve deniz ürünlü makarnanın tadı hala damağımda. Gerçekten bu konuda çok başarılılar. Ayrıca mezeleri de çok lezzetli. Tabii burada restoran seçimi de önemli.

Otellerde yapılan kahvaltılarda, diğer Avrupa ülkelerindekilere nazaran daha fazla çeşit bulabiliyorsunuz. Örneğin beyaz peynir, zeytin, domates gibi bizim kahvaltıda yemeyi arzu ettiğimiz şeyleri.

İçki konusunda da benzerlikler var. Onlar da tadı rakıya benzeyen Uzo içmeyi çok seviyorlar; özellikle de balık restoranlarında. Bira ve şarap da yemeklerde çok tercih edilen içkilerden.
Türk Kahvesi orada Yunan Kahvesi olarak biliniyor. Aynı şekilde hazırlanıp, sunuluyor. Yanında her zaman bir bardak su ile servis ediliyor.
Bir de yazın sıcak günlerinde çok hoşuma giden bir uygulama da, her gittiğimiz kafe ve barda bir bardak ya da bir sürahi soğuk suyu masamıza ücretsiz olarak getirmeleriydi.

error: