Yunanistan’a bu son gidişimde turuma Atina’dan başladım. İzmir’den Aegean Air firmasının sabahın erken bir saatindeki direk seferiyle 45 dakikada Atina’nın Venizelos havalimanına ulaştım. Otelim Omonia Meydanı’na on dakikalık yürüme mesafesindeydi. Otelime gitmek için havalimanından metroya bindim. Mavi hat üzerindeki Metaxourgio istasyonu kalacağım otele 50 metre uzaklıktaydı.
Atina gezisine iki tam gün ayırmıştım. Bir günü ise Atina’dan hemen hemen bir saatlik feribot mesafesindeki Hydra Adası’nda geçirecektim. Ünlü şarkıcı Leonard Cohen’in Adası olarak ün yapmış ve bugüne kadar birçok ünlü kişinin de tatilini geçirdiği bu güzel adayı doğrusu merak ediyordum. Üçüncü günün sonunda buradan otobüsle ülkenin hemen hemen orta noktasında kalan Meteora’ya gidecektim. Yunanistan gezimi ise Selanik’te noktalayacaktım. Atatürk’ün de doğduğu ve bu nedenle bizim için özel bir önemi olan bu şehre iki tam gün ayırmıştım. Yine bir günü burada da Atina’da olduğu gibi deniz kıyısında geçirme niyetindeydim. Bunun için Yunalıların sayfiye yeri olarak bilinen üç parmak şeklinde denize uzanan Halkidiki Yarımadası’nı tercih ettim.
Ülke nüfusunun yaklaşık üçte birinin yaşadığı başkent Atina, Yunanistan’ın kültürel, finansal ve siyasi merkezi. Ama her şeyden önce bu şehir Eski Yunan Uygarlığının merkezi. 3500 yıllık geçmişi olan tarihi bir şehirden bahsediyoruz. Şehrin ismi 12 Olymposlu tanrıdan biri olan savaş ve koruyucu tanrıça Athena’dan geliyor. İşte bu tarihi şehrin görülmesi gereken en önemli kısmı tabii ki Akropolis (Akropol). Bunun yanı sıra antik döneme ait tapınakları, çok zengin müzeleri, güzel meydanları, tarihi kiliseleri, çarşıları ve tavernalarıyla bu şehir görülmeyi kesinlikle hak ediyor. Tabii bir de unutulmasını gereken, sanki ayrı bir şehir gibi Atina’nın hemen yanı başındaki Akdeniz’in en büyük limanlarından biri olan Pire Limanı var. Orayı da gezmeden Atina’dan ayrılmamak gerekir.
Atina’da Kaç Gün Kalınmalı :
Ben Atina’ya ikinci kez gittiğim için bu kente iki tam gün ayırdım. Bir günü ise Pire Limanı’ndan bindiğim feribotla Hdyra Adası’nda değerlendirdim. Ama buraya ilk kez gelecek gezginler, Atina’ya en az 3 tam gün ayırmalıdırlar. Çünkü bu kent her şeyden önce başta Ulusal Arkeoloji Müzesi, Benaki Müzesi ve Akropolis Müzesi olmak üzere gerçekten görülmeye değer zenginlikteki müzeleri barındırıyor. Bu müzeleri gezmek de tabii biraz zaman alıyor.
Atina’da Ulaşım :
Atina’da bir yerden bir yere ulaşmanın en kolay yolu metro. Kent iyi bir metro ağına sahip. Mavi – yeşil – kırmızı olmak üzere 3 hat var. Eleftherios Venizelos Uluslararası Havalimanı’ndan gideceğiniz otele metroyla ulaşabilirsiniz. Bilet ücreti 10 Euro. Kentin merkezi kabul edilen Syntagma meydanı’na 30-35 dakikada varıyorsunuz.
Kent içinde birkaç kez metro kullanacak olursanız, 24 saat geçerli biletin ücreti 4,50 euro. 90 dakika geçerli bilet için ise 1,40 euro ödeniyor. Biletinizi metro içindeki otomatik makinelerden ya para ya da kredi kartı ile alabiliyorsunuz. Özellikle işe gidiş ve işten çıkış saatlerinde hem metrolar, hem de bilet alınan otomatik makinelerin önü bir hayli kalabalık oluyor.
Taksi Atina’da kullanacağınız bir diğer ulaşım aracı. Özellikle metronun gitmediği yerlere ulaşmak ya da geç bir saatte otelinize dönmek zorunda kaldığınızda, taksi kullanmanız gerekebilir.
Atina’da Gezilecek Yerler :
*Akropolis :
Burası Atina’nın en fazla turist çeken tarihi yeri. Akropolis metro istasyonuna çok kısa bir yürüyüş mesafesinde olan kapıdan biletinizi alıp giriyorsunuz. Giriş ücreti kişi başı 20 euro. Eğer yazın burayı gezecekseniz, çok sıcağa kalmamak için erken saatte gelmeniz gerekir. Akropol yazın saat 08.00’de ziyarete açılıyor.
Akropol’deki tapınakların tümü M.Ö. 5. yüzyılda yani kentin Altın Çağı kabul edilen dönemde inşa edildi. Bunlardan biri de Parthenon. Savaş tanrıçası Athena’ya adanmış 2500 yıllık bir tapınaktan söz ediyoruz. O zamanın büyük devlet adamı ve komutanı Perikles tarafından yaptırılmış. 8×17 dor düzeni sütunlarla çevrili, dikdörtgen formdaki tapınak, her yanı aynı yükseklikte bir saçak üstünde iki eğimli çatı ile örtülü. Tapınağın içinde antik dünyanın ünlü heykeltıraşı Phidias’ın eseri olan, Atina’nın koruyucu patronu tanrıça Athena’nın 12 metre yüksekliğindeki heykeli varmış.
Akropol’deki bir diğer tapınak ise Erechthéion. Parthenon’un biraz ötesindeki bu küçük tapınak yine M.Ö. 5. yüzyılda inşa edilmiş. İyonik düzenindeki tapınak Karyatid adı verilen kadın şeklindeki sütunlarla süslü. Sadece beş tanesi ayakta kalan bu kadın heykelleri kopya; orijinalleri ise Akropolis Müzesi’nde sergileniyor.
Herodes Atticus Tiyatrosu, M.S. 161 yılında Romalılar tarafından inşa edilmiş. Odeon olarak bilinen bu küçük tiyatro 5 bin kişi kapasiteli. Tüm tiyatrolar gibi akustiği çok iyi olduğundan, bugün de burada konserler ve oyunlar organize ediliyor.
Sonuçta burası Propylonu (devasa giriş kapısı) , Athena Nike Tapınağı , Dionysos Tiyatrosu gibi diğer kalıntılarıyla da görülmeyi kesinlikle hak ediyor. Tabii bir de buradan ayrılmadan Akropolis Müzesi’ni gezmek, Akropolis’i daha iyi özümsemenizi sağlar.
*Ulusal Arkeoloji Müzesi :
Atina’ya kadar gidip bu müzeyi görmeden dönmek bana göre büyük kayıp. Dünyada çok sayıda müze görmüş biri olarak, bu kadar zengin ve değerli eserleri barındıran bir arkeoloji müzesini ziyaret ettiğimi hatırlamıyorum. Dünyanın en güzel Antik Yunan koleksiyonlarını barındıran bir müze. Bu koleksiyonlar II.Dünya Savaşı’nda zarar görmesin diye yeraltına gömülerek saklanmış. Müze II.Dünya Savaşı sonrası 1946’da yeniden açılmış.
Buradaki eserler neolotik çağdan başlayarak Klasik döneme kadar uzanıyor. Çanak çömlekler, mücevherler, heykeltıraşlık eserleri mükemmel. Özellikle heykellere hayran olmamak mümkün değil.
Müzeyi pazartesi dışında diğer günler ziyaret edebilirsiniz. Giriş ücreti 10 euro.
*Benaki Müzesi :
Atina’daki görülmeye değer zenginlikteki bir diğer müze. Müzeyi 1931’de Mısır’da büyük bir servet yapan zengin Yunanlı Emmanoulil’in oğlu Antonis Benakis kurmuş. Müze zarif bir neoklasik konak içinde yer alıyor. Burası zamanında Benakis ailesinin rezidansıymış. Buradaki koleksiyonlar Yunan sanat ve zanaatıyla ilgili. Resimler, mücevherler, çanak çömlekler, ikonalar, yerel kostümler…gibi. Tabii buradaki tüm eserler MÖ.3 yüzyıldan MS.20. yüzyıla uzanan bir zaman dilimine tarihleniyor.
Syndagma Meydanı’na çok kısa bir yürüyüş mesafesindeki müzeye giriş ücreti 9 euro. Müze Perşembe hariç diğer günler saat 09.00-1700 arası ziyaret edilebiliyor.
*Mitropoli Katedrali :
Atina’nın bu en büyük kilisenin yapımı 1840’da başlamış ve bitirilmesi yirmi yılı almış. Kentin merkezindeki bu popüler mekanda kralların taç giymesi, zengin ve meşhur kişilerin evliliği, cenazesi gibi birçok merasim düzenlenmiş. İçinde Osmanlı tarafından öldürülmüş iki azizin (Aziz Filothei ve Gregory V) mezarları bulunuyor.
*Syndagma Meydanı ve Parlamento Binası :
Atina’ya gelen herkesin mutlaka önünden geçtiği bu meydana hakim olan 1836-1842 yılları arasında inşa edilmiş eski saray günümüzde Parlamento Binası olarak hizmet vermektedir. Burada her gün nöbet tutan evzon askerlerini görebilirsiniz. Ayrıca burada Meçhul Asker Anıtı bulunmaktadır.
*Ulusal Tarih Müzesi :
Neoklasik bir cepheye sahip olan bu bina, 19. yüzyılda Fransız mimar François Boulanger tarafından tasarlanmış. Başta ilk Yunan Parlamentosu olarak hizmet verse de, parlamentonun daha sonra Syndagma Meydanı’ndaki Vouli binasına taşınması neticesinde 1961’de Ulusal Tarih Müzesi olarak açılmış. Buradaki objeler Yunan tarihine ışık tutmaktadır. Burada Kral Otto’nun tahtı, Venizelos’un Sevr Anlaşmasını imzaladığı kalem, Lord Byron’un kılıcı gibi önemli objeler bulunmaktadır.
*Hadrian Kapısı ve Zeus Tapınağı :
Bu kapı MS.131 yılında Roma İmparatoru Hadrian’ın şehre gelişini kutlamak için yapılmış. Hadrian Kapısı aynı zamanda Yunan kentini Roma kentinden ayırıyor. Kapıdan geçip biraz ileriye doğru yürüdüğümüzde Olympieion Zeus’a adanmış anıtsal bir tapınakla karşılaşıyoruz. Tapınak Hadrian zamanında bitirilmiş. Günümüzde ise 104 adet korint düzeni sütundan geriye sadece 17 metre yüksekliğinde 15 sütun kalmış. Bu da tapınağın o dönemki büyüklüğü hakkında bize bir fikir veriyor.
*Plaka Semti :
Bu semt Atina deyince ilk akla gelen yerlerden biri. Bir yerde Atina’nın kalbi. Atina’nın günün her saati canlı olan bu semtinde çok fazla sayıda turiste rastlanır. Özellikle Plaka’daki tavernalar büyük ilgi görür.
Plaka semtinde dolaşırken tarihi bir kiliseye rastlarsınız. 11 yüzyıla tarihlenen bu Bizans Kilisesi, 1834’de Bavyera Kralı Ludwig’in zamanında müdahalesiyle yıkımdan kurtulmuş.
*Atina Üniversitesi – Atina Akademisi :
Omonia Meydanı’nı Syndagma Meydanı’na bağlayan ana cadde üzerinde yan yana yer alan mimarisi güzel 19. yüzyıl yapıları göze çarpar. Neoklasik mimari ürünü olan bu yapılar sırasıyla Ulusal Kütüphane – Atina Üniversite Binası ve Atina Akademisi’dir.
Bunlardan Atina Akademisi 1859-1887 yılları arasında Theophil von Hansen tarafından tasarlanıp yapılmıştır. Merdivenlerin bulunduğu yerde oturan iki heykel Sokrates ve Plato’ya aittir. Sütunların üzerinde ise tanrıça Athena ile tanrı Apollon tasvir edilmiştir.
Müzeler bakımından zengin olan Atina’da, öncelikli olarak Ulusal Arkeoloji Müzesi, Akropolis Müzesi ve Benaki Müzesi gezilmelidir. Eğer zamanınız varsa, Bizans ve Hıristiyanlık Müzesi, Tiyatro Müzesi, Ulusal Sanat Galerisi ve Atina Şehir Müzesi gibi başka müzeleri de gezebilirsiniz.
Yine zamanınız olursa Lycavittos Tepesi’ne çıkabilirsiniz. Gün batımında çıkmanızı öneririm. Zamanım kalmadığı için çıkamadım. Ama duyduğum kadarıyla çıktığınızda denize kadar uzanan şahane bir görüntüyle karşılaşıyormuşunuz. Kentin 277 metre üzerindeki bu tepeye füniküler ile çıkabiliyorsunuz.
*Pire Limanı :
Atina’ya kadar geldiyseniz Pire’yi ziyaret etmelisiniz. Akdeniz’in en büyük limanlarından biri olan Pire, Atina’nın yanı başında ayrı bir şehir. Buraya metroyla rahatça ulaşabiliyorsunuz. Yeşil hat üzerindeki son durakta iniyorsunuz.
İndikten sonra yolcu gemilerinin kalktığı ana limanın önünden Pire’nin merkezine doğru ilerlediğinizde, modern ve varlıklı insanların yaşadığı bir şehre geldiğinizi anlıyorsunuz. Burada Atina’daki gibi tarihi yapılar yok. Ama mimarisi güzel bazı yapılar var. Bunlar arasında Belediye Tiyatrosunu, bazı kiliseleri sayabiliriz. Ama bizim buraya gelmemizin ana nedeni, hem buradaki limanları görmek, hem de bir balık lokantasında güzel bir akşam yemeği yemekti.
İlk önce yürüyerek Zeas Limanı ya da diğer bilinen adıyla Paşalimanına ulaştık. Ama esas görmek istediğimiz ve akşam yemeği için düşündüğümüz liman biraz daha doğuda kalan Turko ya da Mikro Limano diye bilinen limandı. Buraya kadar uzun bir yürüyüş yapmış ve bu arada güneşi de batırmıştık. Sonrasında deniz kıyısındaki bir lokantada keyifli bir akşam geçirdik. Burası Pire’nin üç limanı içinde en küçük ama en güzel olanıydı.
Atina’da Nerede Kalınır :
Atina’da her bütçeye uygun otel var. Biz Otel Katerina’da konakladık. Bir daha gitsem yine aynı oteli seçerim. Bir kere metro istasyonuna 25 metre mesafede olması büyük avantajdı. Ayrıca kentin ana meydanlarından biri olan Omonia’ya on dakika yürüme mesafesindeydi. Bunun yanı sıra personelin yakın ilgisinden çok memnun kaldım. Kahvaltısı da iyiydi. Oda biraz küçüktü ama temiz ve konforluydu.
Atina’da Yeme – İçme :
Yunanistan’ın yemek kültüründen bahsederken, tavernalardan söz etmeden geçemeyiz. Yunanistan’a gidenler en az bir akşamlarını bir tür müzikli meyhane olan böyle bir mekanda geçirmek ister. Atina’da bu tip mekanların sayısı fazladır. Bu defaki gidişimde pek turistik olmayan ama mezelerin lezzetli olduğu iyi bir mekanı tercih ettim. Burada tabak kırma, bilindik Yunan müzikleri yoktu. Ama kaliteli müzik yapan bir üçlü vardı ve yediklerimiz lezzetliydi. Taverna Klimataria, Atina’ya yolu düşen gezginlere önerebileceğim bir taverna. Yalnız önceden rezervasyon yaptırmakta fayda var; özellikle de hafta sonları. Kişi başı ödeme minimum 20 euro.
Plaka semtinde öğle yemeği yediğimiz O Thanasis oldukça büyük mekan. Yemeklerin lezzeti yerinde ve fiyatlar makul. Ana yemekler 8-10 euro arası değişiyor. Salatalar 5 euro, büyük boy bira ise 3 euro.
Eğer bir akşam yemek yemek için Pire’de bir restoran tercih edecekseniz, mekan olarak Mikrolimano’daki bir restoranı tercih etmenizi öneririm. Buradaki restoranların bazılarında fiyatlar bayağı yüksek. Biz kalite-fiyat dengesi iyi bir restoran olan deniz kıyısındaki Ammos’da karar kıldık. Burada gerek yediklerimizden gerekse servisten memnun kaldık.