Önce Gondar’dan Simien Mountains’a geçtim. Orayı gezip bir gece konakladım. Ardından ertesi gün 360 kilometre mesafedeki Etiyopya’nın en eski başkenti Aksum’a devam ettim. Aksum, Etiyopya’nın en kuzeyinde yer alan şehri; Eritre sınırına çok yakın. Yolda ilk kez develere rastladım. Bu yolun devamında çölümsü topraklar başladığı için, sanırım develerle çok sık karşılaşacağım.
Etiyopya’ya gelenlerin ziyaret etmesi gereken yerlerden biri. Çünkü en kutsal ve en eski kent. Afrika’nın en eski krallığı olan Aksum Krallığı (MS.200-750) bu topraklarda doğmuş. Ayrıca milattan önceki yıllarda da burada kurulmuş eski medeniyetler varmış. Sonuçta burası çok eski ve tarihi bir şehir. Bir diğer önemi de, Hıristiyanlığın Etiyopya’ya girdiği yer olması. Aksum Kralı Ezane MS.4. yüzyılda Hıristiyanlığı kabul etmiş ve resmi dini ilan etmiş. Etiyopyalı Hıristiyanlar için büyük önemi olan Kutsal Ahit Sandığı Aksum’da bulunuyor.
Etiyopya’yı bölgelere ayırdığımızda (toplam 9 bölge var), burası Tigray bölgesi oluyor. Bu bölgede yaklaşık 7 milyon insan yaşıyor. Bölgenin en büyük şehri Mekele. Aynı zamanda Addis Ababa’nın ardından Etiyopya’nın ikinci büyük şehri. Ama Aksum içlerinde en görülmeye değer olanı.
Aksum’a öğleden sonra keyifli bir yolculuğun ardından vardım. Otelim Armah yeni bir otel; kentin ana caddesi üzerinde bulunuyordu. Aksum oldukça küçük bir kent. Tüm görülecek yerler birbirine yakın. Kent deniz seviyesinden yüksekliği 2100 metre civarında. Yüksek bir kent olmasına rağmen, hava bugün bir hayli sıcaktı; 34 derece dolaylarında. Otele yerleşmenin ardından kentte kısa bir tur attım. Ertesi sabah ise rehberimle buluşup Aksum’daki gezimize Obelisk Park’tan başladım.
Gezilecek Yerler :
*Dikilitaş Parkı :
Daha önce Mısır ve İtalya’ya birçok kez gitmiş ve oralarda çok sayıda obelisk görmüştüm. Aksum’da gördüklerim onlardan farklıydı. Bunların dizaynı tipik Aksum mimari tarzındaydı. Sonuçta Mısır’dakiler kadar albenili değildi ama bu kent obeliskler açısından önemliydi. Arkeologların yaptığı bir araştırmaya göre, eskiden Aksum ve çevresinde 400’den fazla obelisk varmış.
Obelisk bir güç sembolüymüş. Her gelen kral daha büyüğünü yaptırmak istemiş. Üzeri dekore edilmiş olanlar krallar için yapılırken, üzerinde hiçbir süslemesi olmayanlar ise soyluluk ifade ediyor. Obelisklerin içine kraliyet ailesinin mezarları inşa ediliyor.
Obelisklerin yapıldığı dönem Hıristiyanlıktan önce. O zaman ay tanrısına tapınılıyormuş.
Tek parça kaya kütlesinden meydana gelen obeliskler bulunduğu yere taşınmasının ardından, önce oyularak dekore ediliyor ve sonrasında da ilgili yere dikiliyordu.
Bu park içinde bitirilmemiş bir obelisk te var. Dikilitaş Parkı’nda bir de küçük bir arkeoloji müzesi bulunuyor.
*St.Mary of Zion Kilisesi :
Hıristiyanlık Etiyopya’ya Aksum Kralı Ezana tarafından MS.4 yüzyılda getirilmesinden sonra, aynı yüzyıl içinde ilk olarak Hz.Meryem’e ithaf edilen St.Mary of Zion Kilisesi inşa edildi. Bu aynı zamanda Afrika’nın ilk yapılan kilisesiydi. Daha sonra iki kez yıkılan kilise, her seferinde yeniden yapıldı. Son yapılışı 17. yüzyılda kral Fasilidas tarafından gerçekleşti. Buraya sadece erkekler girebiliyor.
Onun karşısındaki yeşil kubbeli kilise ise 1955’de son imparator Haile Selassie’nin eşi tarafından İtalyanlara yaptırılmış. Onun yanında yeni bir kilise daha var. Şu anda Kudüs’ten getirilmiş orijinal Kutsal Ahit Sandığı bu iki kiliseden birinde saklanıyor. Hangisinde olduğunu kimse bilmiyor. Yan yana olan bu iki kiliseye zaten halkın girmesi yasak.
Burada büyük alanda bir de Haile Selassie’nin 1965’de yaptırdığı yeni katedral var. Burası modern bir mimari örneği; 3000 kişi kapasiteli. İnşası on sene sürmüş. Erkekler ve kadınlar buraya girebiliyorlar.
*Kral Kaleb ve Kral Gebre Meskel Mezarları :
Öğleden sonra, merkezin yaklaşık 2 km kuzey doğusundaki küçük bir tepede yer alan Gebre Meskel ve babası Kaleb’in yeraltındaki mezarlarını ziyaret ettim. MS.6. yüzyılda yaşamış ve hüküm sürmüş bu iki Hıristiyan kralın mezarları 1906 yılında Almanlar tarafından keşfedilmiş.
Aksum Kralı Kaleb döneminde Yemen’de Yahudi ve Hıristiyan çatışmaları baş göstermiş. Bunu duyan Kaleb 70 bin askeriyle Yemen’e gidip, Yahudileri yenmiş ve tekrar Aksum’daki sarayına geri dönmüş. Döndükten sonra da kendini Hıristiyanlığa adayıp keşiş olmuş.
Buradaki mezar taşları granitten ve Aksum’un 7 km kadar batısından buraya getirilmiş. Kaleb’in oğlu Gebre Meskel’e ait olan ikinci mezarda haç figürleri var. Bunları duvarlarda da görmekteyiz.
*Kral Ezana’ın Yazıtı :
Kral Kaleb ve Kral Gebre Meskel mezarlarının 2 km kadar ötesinde, aynı yol üzerinde. Kral Ezana’nın yazıtının 1988’de üç çiftçi tarafından bulunduğu küçük mekanı ziyaret ettik. Burada MS.4. yüzyılda Hıristiyanlığı kabul eden ilk kral Ezana’nın üç dilde (Sabean – Geze ve Yunanca) aynı metni bir sütun üzerine yazmış olduğunu görmekteyiz. Bu yazıt kralın düşmanları üzerindeki zaferlerini anlatmaktadır. Yazıtın bir bölümünde Savaş Tanrısı’na teşekkür edilmektedir. Bu da bu taşın Ezana’nın Hıristiyanlığı kabulünden önceye, yani MS.330-350 yılları arasına tarihlendiğini göstermektedir.
*Swimming Pool of Queen Sheba :
Günün sonunda ziyaret ettiğimiz Kraliçe Saba’nın havuzunun MÖ.1000 yılında inşa edildiği düşünülüyor. Kraliçe Saba’yı Hz.Süleyman’ın ününü duyup, yanında götürdüğü değerli hediyelerle onu Kudüs’de ziyaret etmesinden biliyoruz.
Aslında burası bir havuzdan çok, yağmur sularının toplandığı bir sarnıç. 135 metre genişlikte ve 6-7 metre civarında bir derinliğe sahip olan bu sarnıç, Aksum halkına su tedarik etmek için yapılmış. 1960 yılında yeniden inşa edilmiş. Ayrıca burası MS.4 yüzyıldan bugüne kadar tıpkı Gondar’daki Fasilidas Hamamı gibi Timkat Festivali sırasında kullanılmış. Zaten yukarıdaki haç burasının kutsal bir yer olduğuna işaret ediyor.