Constantine ile Biskra arasında yer alan Batna, gezi programımızda yer alan yerlerden biriydi. Ama burada Batna şehrini değil, civarındaki yerleri görmek bizim için önemliydi. Bir gün önce yerleştiğimiz Batna’daki otelimizden hareket edip, yaklaşık 120 km güneydeki Biskra istikametine doğru giderken, ilk göreceğimiz yer El Kantara Vadisi olacaktı. Sonrasında onu Sidi Okba Camii ve Thouda Kerpiç Köy izleyecekti. Biskra’da alacağımız öğle yemeği sonrasında ise tekrar Batna’ya dönerken yolumuz üzerindeki Rhoufi Kanyonu’nu ziyaret edecektik. Her zaman olduğu gibi polis eskortu bugünkü gezimizde de bize refakat ediyordu. İlk gün biraz yadırgamış olsak da, artık onların varlığına iyiden iyiye alışmıştık.
*El Kantara Boğazı :
El Kantara Boğazı’na Batna’dan hareket ettikten yaklaşık bir saat kadar sonra vardık. El Kantara “köprü” anlamına geliyor. Auries dağlarının arasındaki buradaki boğazda, Romalılar’dan kalma bir köprü var. Köprü MS.2-3 yüzyılara tarihleniyor. Buradan mazara çok hoş. Vadi hurma ağaçlarıyla dolu. Söylenildiğine göre en kaliteli hurmalar bu bölgede yetişiyormuş.
*Sidi Okba Camii :
Gezimizdeki ikinci durağımız Biskra’ya 20 km mesafedeki Sidi Okba’nın kenti oldu. Sidi Okba, İslamı Cezayir’e 7. yüzyılda getirmiş olan saygıdeğer, sözü dinlenen bir kişilik. 683 yılında ölmüş. Ölümünden yaklaşık 300 yıl kadar sonra da, 10 yüzyılda mezarı üzerine bugün gördüğümüz cami yaptırılmış. Ülkenin de en eski camilerinden biri bu. Son kez 1798’de restore edilmiş. Günümüzde burada namaz kılınmıyor. Sadece cami içindeki Sidi Okba’nın türbesi ziyaret ediliyor. İbadet için yan tarafta daha büyük boyutlarda yeni bir cami inşa etmişler.
Sidi Okba Camii’nin arka tarafında sedir ağacından yapılmış, üzeri oymalı, mızrak uçları, çiçek motifleriyle süslü çok güzel bir kapı var. Bu kapı 11. yüzyılda Tunus’un dini şehri Kayravan’ın kralı tarafından yaptırılıp camiye hediye edilmiş.
*Thouda Kerpiç Köy :
Sidi Okba’nın 5 kilometre ilerisindeki terk edilmiş Thouda Köyü’ne devam ettik. Burası kerpiçten yapılma eski bir Berberi köyüymüş. Bir vahada kurulmuş. Buradaki kerpiç evler günümüzde oldukça harap bir halde bulunuyor. Dışarıda oldukça sıcak bir hava var. Evlerin yanı başındaki camiye girdiğimizde biraz serinliyoruz. Kerpiç yapıların özelliği bu; yazın serin, kışın ise sıcak olmaları.
Terk edilmiş köyü gezerken kazı yapmakta olan genç arkeologlara rastlıyoruz. Çoğu genç kızlardan oluşan arkeologların kimi Batna, kimi de Cezayir’deki üniversitelerin arkeoloji bölümlerinde okuyorlarmış. Kendileriyle sohbet edip fotoğraf çektirdik. Bize karşı bayağı bir ilgi gösterdiler.
1962’de Fransızlar bu toprakları terk etmesinin ardından, ülkede yapılmakta olan kazılar durmuş. Sorun tabii ki finansman. Burası halen kazı yapılmakta olan nadir yerlerden biri.
*Rhoufi (Ghoufi) Kanyonu :
Biskra’da yenen öğle yemeği sonrası, buradan 55 km mesafedeki küçük bir köy olan Rhoufi’ye gidiyoruz. Burada muhteşem güzellikteki bir kanyonu ziyaret edeceğiz.
Rhoufi ya da diğer adıyla Ghoufi Kanyonu Cezayir’in en etkileyici yerlerinden biri. Upuzun bir kanyon. Aracımız durdurduktan sonra, önce kanyonu yukarıdan seyrettik. Aşağıda hurma ağaçlarıyla kaplı vahada suyu iyice azalmış bir nehir akıyordu. Buradaki kerpiç evler ve mağaralarda yaşayan halk 1962’de Rhoufi köyünü terk ederek, kanyonun arka tarafında kurulan yeni bir köye taşınmış. Çünkü artık burada yaşamak tehlike arzediyormuş. Aynı bizim Kapadokya’nın Zelve Vadisi gibi.
Kanyonda bir de cami var. Merdivenlerden aşağıdaki kanyona inmek mümkün. İnip orada piknik yapanlara da rastlanıyor.
Biz biraz daha aşağıya inip, belli yerlerden güzel fotoğraflar çektik. Yaklaşık 1 saat kadar sonra da, yer yer güzel manzaralara tanıklık ettiğimiz dar ve virajlı bir yoldan, 95 kilometre mesafedeki otelimizin bulunduğu Batna’ya doğru dönüşe geçtik.